..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Günlük Olaylar > ömer akşahan




27 Ocak 2003
Kelebek  
ömer akşahan
„- Kim o?“, diye seslendi. Sesi titrekti. Günlerdir süren bir gerginliğin ardından ilk kez kapısı çalınıyordu


:AIGB:
Ömer AKŞAHAN

„- Kim o?“, diye seslendi. Sesi titrekti. Günlerdir süren bir gerginliğin ardından ilk kez kapısı çalınıyordu. Gözetleme deliğinden dışarısı iyi fark edilmiyordu. Yanıt gelmeyince soruyu endişeyle yineledi. Tedirginliği giderek artıyordu. Hay aksi şeytan!, diye geçirdi içinden. Kim olabilirdi? Aslında bir beklediği yoktu. Bu kente henüz yeni taşınmıştı. Onu tanıyacak birinin çıkmasını beklemiyordu. Kapıyı açmaya çalıştığı an, karaltı bir anda yok oldu. Bir halüsünasyon olabilirdi. Uzun yıllar yaşadığı kenti düşündü. Şimdi çok geride kalsa da, orada yaşadıklarının etkisi uzun süreceğe benziyordu. O güne değin hep bir şey peşinde koştuğunu biliyor fakat adını bir türlü koyamıyordu. Belki yeni yaşamı ona bu gerçeği gösterebilirdi.

O gün, sonbaharda az rastlanan güzellikte aydınlık bir gündü. Geldiğinden beri süren bulut altı onu bunaltmıştı. Bu güneş, büyük bir değişimin ilk habercisi gibiydi. Halbuki kendi ülkesinin güneşi ne kadar da yakıcıydı, insanları gibi. Orada her şey aşırıydı. Aşklar, kavgalar, trafik, politika hep ölümcüldü. Aşıklar birbirini, politikacılar birbirini, trafikte insanlar birbirini yok etmenin peşindeydi. İnsanlar hırs çukurunda sürekli itişip duruyorlardı. Ruhunda yılların oluşturduğu duygularla ve kozasını ören bir ipek böceği kararlılığında, yaşamını yeniden düzenlemek zorundaydı.

On yaşındaydı. Okul çıkışında bakkal dükkanına uğramış, ağabeyinin olmadığını fark edince kasadan bir lira almıştı. O gün aklına koyduğu fikri gerçekleştirmek istiyordu. Komşu kentte oturan yeğenini çoktandır görmemişti. Doğru araba durağına gitti. Sıradaki arabaya binerken birisinin ters bir sorusuyla karşılaşmamaya çalıştı. Aksi durumda tüm planının altüst olabileceğini düşünüyordu. Bu, onun ilk kaçışıydı. Gidişini neden annesine söylemediğini bugün de bilmiyordu. Acaba „kaçış“ın genlerle bir ilişkisi olabilir mi? diye sorsa da, bilimsel bir yanıt bulamamıştı. O gün ağabeyinin neden ve niçin geldiğine dair sorduğu sorularına kaçamak yanıtlar vermişti. Aynı yaştaki yeğeninin teşvikiyle gece yengesine bildirmeden sinemaya gitmişlerdi. Sinema dönüşünde onları bekleyen sürpriz dayağın ardından, tedirgin bir gece geçirmişti.

Olayın öteki cephesindeyse, ayrı bir dram yaşanmaktaydı. Tüm aile seferber olmuş, yaramaz ufaklık her yerde araştırılmış, ancak çabalar boşa çıkmıştı. Son umut olarak, ağabeyine gidebileceği düşünülmüştü. Telefon yokluğuysa aramayı daha da zorlaştırmıştı. Ertesi gün babasının gür sesini kapıda duyunca, büyük bir korku içine düşmüştü. Titreyerek cipin arkasına bindi. Tüm dikkatini babasının üzerinde yoğunlaştırmıştı. Eve önde o, arkada da babası girmişlerdi. Mahallenin meraklı komşuları evde toplanmış, dikkatli gözlerle babaya bakıyorlardı. „Getirin onu, bacaklarından ağaca asacağım!“ diye bağırıyordu, babası. Bu sesle ürken komşu kadınlar ısrarla yalvarmaya başlamışlar ve sonunda babayı bu düşüncesinden vazgeçirmişlerdi. Böylece ufaklığın ilk kaçışı kazasız belasız, mutlu sonla bitmişti.

Yaşamın kendisi aslında bir kaçış değil miydi? Herkes, bir ölçüde kaçmıyor muydu? Mecnun Leyla’dan, Ferhat da Şirin’den kaçmamış mıydı? Büyük aşklar ancak bu kaçış sayesinde olmuyor muydu? Acılar, fırtınalar ve büyük değişimlerle geçen yaşamını irdeliyordu. Kendi ipini çekmeye çalışan idam mahkumunun ruhunda patlayan duygu seli karşısındaki çaresizliğini kendi içinde duyumsuyordu. Yaşadığı derin yalnızlığın günün birinde bir şekilde patlak vereceğini biliyordu.

O ılık sonbahar günü nöbet tuttuğu bayan meslektaşıyla her zaman kontrol ettikleri güzergâhlara uğrayıp geçiyorlardı. Bisiklet park yerinde her zaman olduğu gibi kimse yoktu. Ancak pencere kenarından geçerken uçma becerisini kaybetmiş bir kelebeği fark ettiler. Arkadaşı merakla kelebeğe bakarken, o, uyuşuk kelebeği eline almış ve iki parmağının arasında ezivermişti; ülkesinin yollarında, yatak odalarında ve sokaklarında masumane, nedensiz öldürülen insanlar gibi! Nöbet arkadaşı bir kelebeğin hiçbir neden olmaksızın yok edilişi karşısında büyük bir panikle öyle bir bakış fırlatmıştı ki, o an, kendisini on kişiyi katletmiş biri gibi hissetmiş ve utancından yüzü kızarmıştı.

Yıllar süren bir kaçışın ardından sonunda yakayı ele vermişti. Artık bir kelebek katili olarak yaşamak zorundaydı! Ve yüreği, o kelebeğe mezar olmuştu.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın günlük olaylar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şifremi Unuttum!

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sonbahar Soloları
Köşe Yazarlığı
Efeler, Yörükler, Türkmenler
Sözlence
Aynı Dili Konuşmak
İsimsizler
Okumadığım Her Şey, Bir Şenliktir!
Kum Tanesi İle Yosun
Velad'la Mariya...
Sokrat Chat Yaparsa...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hiçliğe Övgü [Şiir]
Kayıtdışı Şiir [Şiir]
Gece Dokunuşları [Şiir]
kalem [Şiir]
Meğer [Şiir]
Güz Yağmurları [Şiir]
Küçük Mariya İçin Kar Senfonisi [Şiir]
Giderken Düşürdünüz 'Ben'i Çantanızdan [Şiir]
Issız Sokak [Şiir]
ayrılıklar [Şiir]


ömer akşahan kimdir?

Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. . Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar. Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR! İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim. Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm. Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız. Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR! Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir. Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.