..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Din > M.NİHAT MALKOÇ




16 Mayıs 2019
Âh O Eski Ramazanlar!..  
M.NİHAT MALKOÇ
Geçmişe özlem duymak insanın doğasında vardır. Ne hikmetse her konuda geçmişe özlem duyarız. Bununla beraber yaşadığımız andan da şikâyet eder dururuz. Oysa daha evvel, bugün özlem duyduğumuz geçmişten şekva ederdik. Nostaljiye meraklı bir milletiz. Gerçi dünle bugünü karşılaştırdığımızda bugünkü hayatımızın düne göre daha çok yozlaştığını görüyoruz. Onun için nostalji arzusu içerisinde olanlara hak vermemek elde değildir.


:FCE:
M. NİHAT MALKOÇ

     Geçmişe özlem duymak insanın doğasında vardır. Ne hikmetse her konuda geçmişe özlem duyarız. Bununla beraber yaşadığımız andan da şikâyet eder dururuz. Oysa daha evvel, bugün özlem duyduğumuz geçmişten şekva ederdik. Nostaljiye meraklı bir milletiz. Gerçi dünle bugünü karşılaştırdığımızda bugünkü hayatımızın düne göre daha çok yozlaştığını görüyoruz. Onun için nostalji arzusu içerisinde olanlara hak vermemek elde değildir.

     Eskiden insanlar ramazanı büyük bir arzu ve heyecanla beklerdi. Ona madden ve manen hazırlanırlardı. Özellikle Şaban ayının son günleri herkesi bir telaş alırdı. İnsanlar ramazanın başladığına dair müjdeyi vermek için gece gün demeden hilali gözlerlerdi. Çünkü İslam inanışına göre Ramazan ayı, her yıl hilalinin doğuşuyla başlar. Hilali ilk gören; kendini bahtiyar sayar, müjdeyi Müslümanlara iletirdi. Şer’iye mahkemelerinde kadılar, müftüler sabahlara kadar nöbet tutup Ramazan müjdecisini beklerlerdi. Kimsenin içinde şüphe kalmazdı. Gerçi günümüzdeki modern rasathaneler bu meseleye bilimsel bir çözüm getirmiştir. Fakat bazı İslam devletleri eski huylarını devam ettirmekte, ramazana bir gün evvel veya bir gün sonra başlamayı marifet saymaktadırlar.

     Çoğumuz günlük hayatın karmaşası içerisinde yok olan değerlerimizi ne kadar da arıyor ve de özlüyoruz. Eski ramazanları hatırımıza getirdiğimizde onları bir nostalji fırtınası olarak zihinlerimizde yaşatıyoruz. Çünkü günümüzde ramazanların içi boşaltıldı, heyecanı ve coşkusu kalmadı. Oysa eskiden ramazan yaklaşırken herkesi bir heyecan sarardı. Alış verişler ve genel temizlikler yapılırdı. Ramazanı adına yaraşır şekilde karşılamak için herkes seferber olurdu. Ramazan hayatımıza renk ve ahenk katardı. Ya şimdi, bunların hangisi yaşatılıyor?

     Geçmişte ramazan iftarlarında misafirsiz sofra olmazdı. İnsanların bir ekmeği bile olsa onu dostlarıyla bölüşürdü. İftardan sonra teravihe gidilirdi. İstanbul’da yaşayanlar Direklerarası’na giderek orada ortaoyunu, karagöz ve meddah seyrederdi. Çayların biri gider biri gelirdi. Evlerde kalan kadınlar musiki âlemleri yapardı. Kahveler Yemen’den gelirdi… Ve her birinin kırk yıl hatırı olurdu. Oysa şimdi o eski ramazanları yaşayamıyoruz. İnsanlar misafir ağırlamayı artık yük olarak görüyor. Eskiden misafirsiz sofra olmazdı. Misafirin bereketiyle geldiğine inanılırdı. Üstelik misafirlere yemek sonunda ‘diş kirası’ adı altında hediyeler verilirdi. Hem yedir, hem hediye ver…Hangi kültür ve medeniyette var böyle incelik?... Bizde vardı işte, fakat bugün pek çok değerimiz gibi, onları da kaybettik.

Günümüzde evlerimizin başköşesine “ekran efendi” oturmuş, topluca önünde saygıyla eğilip donuk bakışlarla onu seyrediyoruz. Yaşama biçimlerimiz çok değişti. Artık o eski ramazanları yaşayamıyoruz. Eski gelenek ve görenekler rafa kaldırıldı.

     O eski ramazanlarda yemekler hazırlanır, topun atılması beklenirdi. Dededen toruna kadar bütün aile fertleri sofranın etrafını çepeçevre sarardı. Yürekler Allah’ın emrini yerine getirmiş olmanın verdiği hazla dolup taşardı. Ezanlar can kulağıyla dinlenirdi. Oysa günümüzde insanlar geçim derdine düşmüş… Kimsenin koşturmaktan kendine ve dostlarına ayıracak vakti yok. Yarış atlarına dönüşmüş fertler, oradan oraya koşuşturup duruyorlar. Böyle bir dünyada insanın, kalbinin ve inançlarının sesini dinlemesi mümkün müdür?

     Eski zaman ramazanlarında sofranın başköşesinde tatlılar olurdu. Birbirinden güzel ve özel tatlılar büyük emekle hazırlanır, eşe dosta sunulurdu. Tatlı olur da birbirinden güzel ve özel çeşitli içecekler olmaz mı? Onlar da susayanlara hayat iksiri niyetine sunulurdu. Tatlılar ve içecekler çeşitlilik arz ederdi. Hepsi de doğaldı, evlerde yapılırlardı. Bugün maalesef evlerimizde ne idüğü belirsiz asit yoğunluğu yüksek kolalar içiyoruz. İçeriği hiç de güvenli olmayan bu içeceklerle midelerimizi tahrip ediyoruz. Zamanımızda tatlılar genellikle hazır geliyor eve. Bu işle uğraşan işyerlerinden satın alıp sofralarımıza getiriyoruz. Oysa eskiden baklavalar ve bilumum tatlılar evde hazırlanır, herkes bu işe el verirdi.

     Bugün içi boşaltılmış, maneviyattan uzak düşmüş, sırf kuru bir gelenek olarak yaşatılan ramazanları görüp de ‘ah o eski ramazanlar’ diye geçmişe özlem duyanlara hak veriyorum. Çünkü çağımız, insanı maddi bir varlık olarak kabul etmiş, onun ruh tarafını nedense hesaba katmamıştır. Bu mevcut durum, bolluk içinde yaşamamıza rağmen huzurumuzu temin edememiş, hatta var olan keyfimizi de kaçırmıştır. İnsanın fıtratını hiçe sayınca ortaya çıkacak manzara bundan daha farklı olamazdı. İnsanı merkez kabul etmeyen anlayışlar yıkılmaya ve yok olmaya mahkûmdur. Böyle sistemler insana aradığı huzuru sağlayamaz, mevcut huzurunu da kaçırır. Huzursuzluğumuzun yegâne sebebi de budur.

     Millet olarak yaptığımız en büyük hata, dini dünyevileştirmektir. Gittiğimiz bu yol fevkalade yanlıştır. Bugün acılar, sefaletler, afetler, felâketler, zilletler ve manevi işgaller içerisinde yaşıyor olmamız geçmişte yaptığımız hataların tezahürüdür. Dünyevi hayatı uhrevi hayata tercih etmek, içimizdeki boşluğun çapını her geçen gün daha da büyütüyor. İçimizde büyüttüğümüz ümit tomurcuklarının eşkinleri, dayanıksız olduğu için, hafif rüzgârda bile kırılıyor. Oysa bu eşkinler bir zamanlar çelikten daha dayanıklıydı. Demek ki bunları uzun süre susuz bıraktık, kurudu, pörsüdü, boyun büktüler, diriliklerini kaybettiler. Bunları tekrar yeşertmek bizim azim ve kararlılığımızla mümkün olabilir.

Dünden haz ve hız alıp yarınlara koşma azmini ve kararlılığını içimizde bulabilirsek nostaljiler hakikat aynasında boy göstermeye, boynu bükük güllerimiz istikbal vazosunda yeşermeye başlayacaktır. Siz yeter ki uygun toprak, uygun vazo ve yeterli su bulun ve onlara gözünüz gibi bakın. Her şey bugüne nazaran daha da güzelleşecek ve hayat anlamını bulacaktır. Bu arzuyu yaşayacak ve yaşatacak gönüllere bugün ne çok ihtiyacımız vardır.
     
     





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın din kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaşlılara Saygı ve Hürmet
Marifet İltifata Tabidir
Oruç Kalkandır
Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan!..
Ramazan"ı Uğurlarken!..
Ramazan Bayramı Düşünceleri
Kâinatı Aydınlatan Işık: Mevlid Kandili
Ramazanı Uğurlarken...
Gül Bebek… Gül Yüzlü Yâr…
Sultan Murat Şehitlerine!..

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ölümünün 16. Yılında Türkülerin Efendisi Erkan Ocaklı
beklenen Nesil
Şehadetinin 29. Yılında Batı Trakya Türklerinin Yolbaşçısı: Dr. Sadık Ahmet ve Davası
Vahşet Çağının Vicdanı: Aliya İzzetbegoviç
Anadolu Âşığı Bir Gönül Adamı: Sabahattin Eyüboğlu
Şair Nurettin Özdemir'le Trabzon Lisesinde Bir Gün...
15 Temmuz Gecesi Tankların Önünde Yatan Yiğitler Vardı
102. Sene - İ Devriyesinde 30 Ağustos Zafer Bayramı
Türkçenin Berrak Sularında…
dünden Bugüne Malazgirt Zaferi ve Edebiyatımızdaki Yeri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Senin Olan Sana Gelir (Manzum Reçeteler - 1) [Şiir]
Sen Kurtuldun, Bizler Öldük [Şiir]
Ümmetin Yetimleri [Şiir]
Kıyameti Bekle Bir Gün! [Şiir]
…... Gecenin Kanat Sesleri…... [Şiir]
Derbeder [Şiir]
Sen Hep On Beş Yaşındasın! [Şiir]
Berceste Mısralar - 310 [Şiir]
Zihnimiz İşgal Altında [Şiir]
Kıyameti Bekle Bir Gün! [Şiir]


M.NİHAT MALKOÇ kimdir?

NİHAT MALKOÇ’UN BİYOGRAFİSİ Beş çocuklu bir ailenin en küçük ferdi olarak 1970 senesinin 1 Haziran’ında Trabzon’un Köprübaşı ilçesine bağlı Gündoğan Köyü’nde hayata “Merhaba” dedi. İlkokulu komşu köy olan Güneşli Köyü’nde okudu. Orta ve lise öğrenimini Köprübaşı Lisesi’nde tamamladı. En büyük emeli iyi bir hukukçu olmaktı. Lise son sınıfta girdiği üniversite imtihanında KTÜ/Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü kazandı. Dersaneye gitme imkânı ve zaman kaybına tahammülü olmadığı için kazandığı fakülteyle yetindi. 1992 yılında okulu bitirdi. İlk göz ağrısı olarak nitelediği Gümüşhane’de beş yıla yakın öğretmenlik yaptı. Her geçen gün öğretmenliği daha çok sevdi. Artık öğretmenliği bir tutku olarak görüyor. Vatan borcunu İstanbul’da Kara Kuvvetleri Lisan Okulu’nda Yedek Subay Öğretmen olarak onurla yerine getirdi. Bu peygamber ocağında yüzlerce yabancı subaya güzel Türkçe’mizi öğretti. Ankara’da girdiği sınavı kazanarak Akçaabat Anadolu İmam-Hatip Lisesi’ne Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak atandı. Burada iki yıl görev yaptı. Daha sonra girdiği yazılı ve sözlü imtihanı kazanarak Türkî Cumhuriyetlerden Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a,üç yıl görev yapmak üzere, öğretmen olarak gönderildi. Burada Mahdumkulu Türkmen Devlet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde ve İlâhiyat Lisesi’nde Türk Dili öğretmeni olarak çalıştı. Yine Aşkabat’ta Türkçe Öğretim Merkezi’nde(TÖMER) bir yıl boyunca değişik milletlerden kişilere Türkçe’yi sevdirerek öğretti. Şu anda Akçaabat’a bağlı Derecik İlköğretim Okulu’nda görev yapmaktadır. Bugüne kadar,en büyüğünden en küçüğüne kadar onlarca dergi ve gazetede fikrî,edebî,felsefî ve kültürel konularda yüzlerce yazı ve şiir yazdı. Bu yayın organlarından Türk Edebiyatı,Türk Dili,Bizim Çocuk,Çınar,Bizim Azerbaycan,Anadolunun Sesi,Üniversitelinin Sesi,Türkiye,Bizim Okul,Şenliğin Sesi,İnsanlığa Çağrı,Yeni Sesleniş,Gençliğin Sesi gibi dergilerde;Türksesi,Demokrat Gümüşhane,Kuşakkaya,Ortadoğu,Yeni Mesaj,Hergün,Candaş,Edebiyat,Bolu Üçtepe,Akçaabat Yeni Haber,Karadeniz Olay,Hizmet gibi gazetelerde yıllardan beri deneme,makale,fıkra ve şiirler yazmaktadır. “Bizim Okul” isimli kültür,sanat ve edebiyat dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptı. Kültürel organizasyonların çoğunda aktif olarak görev aldı. Sevgi,Dostluk ve Kardeşlik konulu şiir yarışmasında birincilik,Trabzon Belediyesi’nin düzenlediği Çevre ile ilgili yarışmada birincilik,yine aynı belediyenin düzenlediği “İki binli Yıllara Doğru Trabzon” konulu makale yarışmasında mansiyon,Akçaabat Belediyesi’nin değişik zamanlarda organize ettiği şiir yarışmalarında birincilik,ikincilik,üçüncülük ödülleri kazandı. Karadeniz Yazarlar Birliği kurucularındandır. Halen bu birliğin üyesidir. Bunların yanında elinin altındaki öğrencilere rehberlik ederek ve bizzat örnek olarak,onların da pek çok kültürel yarışmada ödüller almasına zemin hazırlamıştır. İkisi kız,biri erkek olmak üzere üç çocuk babasıdır.

Etkilendiği Yazarlar:
Necip Fazıl Kısakürek,Mehmet Akif Ersoy,Yahya Kemal Beyatlı


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.