Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
İşte devlet kavramını kendi bildiklerim kadarıyla eksik bırakmıştım. Ama hiç bir konu ya da süreç yazılması gerekenleri yazmakla bitmiyordu. Her yazılandan yeni bir alan açılıyor yeni alanda yeni çıvlama ortaya çıkıyordu. Kartopu yuvarının büyümesi gibi her yazılan konu ile yeni bir yazılmayan bağlam, yeni bir es geçilen konu ya da konular ortaya çıkıyordu. Eksik dediğim yazım olguları bundan ibaretti. Yazı yazarken üzerinde çalışılan konu içinde o konuya bağlı ayrıntıların çıvlama yapan belirişleri vardır. Başka bir ifadeyle ayrıntıların matruşa durumları vardı. Bu durum her yazan kişi için yazma dediğimiz yol akışının ve bilgiyi ifade etme tarzının kaçınılmaz kaderiydi. Örneğin, mülk kavramını devlet kavramıyla belirtmeyi eşleştiren yazı çalışmaları yaptım. Fakat mülk demek dururken mülk kavramı neden devlet kavramıyla dile getirilmişti? Bu çıvlamayı yazmamıştım. Çok dikkat eden bir okur mülk dediğimiz kavramdaki kişi sel sahipliği bilir. Mülk dendiğinde kişisi bir kullanımı bilir. Mülkün kişisi sahipliği olan bir tüketime ve yine kişisi tasarrufu olan bir anlamaya denk gelmekle ön ittifaklı süreçlerdeki kamusal ya da kolektif olandan yapılan özelleştirmeye "mülk" dendiğini bilir. Yine mülk kavramı içinde kolektif paydaşla üretim tüketim nesneleri üzerindeki ortaklığa karşı mülk kavramı; üretim tüketim nesneleri sahipliği üzerinde; mal mülk sahipliği üzerinde kendisine ortaklar tanımayan bir anlamı da belirtir. Mülk genel bağlamla kolektif yapı bağlamlı açılımlar içinde kişisi sahipliği kutsamaya giden böyle bir başlangıçla ortaya çıkmıştı. Ama dikkatli bir kişi, mülke devlet denmekle açılan alan eylemli anlamın eksik bırakılan çıvlamasıyla mülke, neden devlet dendiğini de eminim ki sorgulamıştır?" İşe sahiplikle başlayalım. Erken dönemde doğada elma toplayan kişi ya da kişiler nasıl o ağaca ve o yararlanılan ortama; "burası benim" diyen sahiplikle ortama süreklilik veren bir eylem, söylem alanı açamıyordu. Kolektif bir kişi de kolektif olan bir yararlanmaya karşı "burası benim mülküm diye bir sahipliği" doğa içindeki kişimiz gibi benzer nedenle söyleyemiyordu. İlk kişimiz doğa içinde " o şey öyle olduğu için" verili bir düzlem etkileri nedeniyle, doğadaki yararlanma nesnesinin gerisinde bencil bir sahiplik aramıyordu. Kolektif kişimiz ise ya kolektif bir bileşik alan içinde kolektif paydaşlar olmanın bilinci nedeniyle yararlanılan şeylerin gerisinde bencilce bir sahiplik aramıyordu. Ya da içine doğulan kolektif ortamdaki kolektif etkinin kişiye "öyle olduğu için öyle gelmesini" verili düzlem veya sıfır başlangıç noktası olarak ele alması nedenle yararlanış gerisinde bencilce bir sahiplik aramıyordu. Yalıtıma süreçler işteş ya da görevdeş bağlılığı olmakla bileşen süreçlerdi. Kolektif alanlar yalıtıma bir ortamla var olmuşlardı. Üretim ilişkisi de bir süre yalıtıma olmuş süreçlerdi. İttifaklar, üretim hareketi bağlamıyla büyük oranda yalıtıma ortamlardı. Köleci sistemle birlikte monarşiler El iman ahdi içinde köleci devlet ile büyük oranda yalıtıma sistemlerdi. Köleci sistemin monarşisi içindeki gelişme oligarşin devlet yapılarıyla imparatorluklar uhdesinde büyük oranda yalıtıma yapılardı. Günümüz yapıları çok büyük oranda sanayi ve bilişim çağı toplumları biçimlenmesi içinde devletlerken; günümüz toplumları daha çok açık toplum haline gelmekle yalıtım kolektif alanlı nüvenin korunması ekseninde o nüve olanın üretim hareketine tabii köleci bağlılığını oluşmaya devam etmektedir. Bu nedenle kolektif bir kişi veya yalıtıma kolektif bir ortam içinde mülk söylemli kısıtlama ve yasaklama sahiplenmesini siz kime karşı diyecektiniz ki? El; "mülkün sahibi benim" derken bunu aslanlara, ineklere, ceylanlara, böceklere karşı söylemiyordu. El üreten sistemin içinde mülkün sahibi benim diyemediği için, idraki bir söylem ve anlatım olarak dıştan kolektif sistemin içine konuşmakla EL, üreten insana karşı kendi sahipliğini deklare ediyordu. El bu söylemle üreten insana göre tanım ve belirlilik kazanıyordu. Yani kendi kolektif ligi içinde kolektif çekim yasalarından doğan kolektif çekim alanını gören kişisi tamah "mülkün sahibi benim" diyememekle kolektif sistem içinde pek pek polarize olamıyordu. El gibi tasım sal bir mana kişisi bencil tamahın giydiriş düşünüş tanımlarıyla sistemin dışına alınıyor. Sistemin içiyle ilgisizmiş gibi bu söylemler dıştaki bir idraki anlayışla sistem içine alınıyor. Kişisi tamah nüveni El tasımı, sistem içindeki kişilerin benciliğini okşamakla kişilerdeki heves ve tamahı uyandırıyordu. Uyanan bu tamahkâr duygu üzerinde üreten kolektif sahipliğe karşı "mülkün sahibi benim" demek kulağa pek te kötü gelmiyordu. Aksine tamahkâr söylemlerle içinizdeki bencillik kıpırdıyordu. Bu söylem kolektif ortaklara karşı, "ortağı olmayan" ifade olmakla kendini karşı sav diye söylüyordu. Kolektif öze göndergeli geri bağlanım yasaları içine kendisini kökleştiremeyen El, kolektif işleyişe göre polarize olamıyordu. El sistem içinde polarizasyon süz olmakla zorunlu bir durumla ancak idraki olarak sistemin dışına çıkarılan bir sembolizmdi. El tasımı sistem dışına çıkan sembolizm üzerinde sistemin içine de idrak olarak alınıp, idraki bir EL İMAN AHDİNİ oluşacaktı. Bu tutum içinizde olanı kendi dışınıza alıp ta dışa alınanı dış etki nüansı ile yoğurup dinlendirip biçimledikten sonra tekrar o tutumu içinize almaya tıpa tıp benzer. "Mülkün sahibi benim" diyen idrak sel örtülü modülasyonun sistem içindeki sözcüleri de sistem dışına alınan idraki ifadeye tercüman olarak "Bu mülkün bir sahibi olmalı" demekle dışrak lığın sistem içine olacak yansımalarını söylüyordu. Meteor yağmuru gibi, Güneşin açması kapaması gibi rüzgâr esintisi gibi dışraktı anlamla belirtilen söylemin ifade tekrarları bu sistemin mevcut kolektif durumuna karşı sistem içine aykırı bir boca durum olmakla dışrakça idrak edilen idraki oluş sisteme karşı konuşuyordu. Kolektif olan ırıyordu. Dışrak bir idraki olan tasım sal anlayış idraklilerce sistemin merkezine yakınsatılıyordu. Hem de böylece mülkün sahibi olan kolektif alan ile “bu mülkün bir sahibi olmalı" denen dıştan müdahaleci dıştan idrak ile kolektif somutlukla idraki gölge soyutun çatışması, sistem içindeki polarizasyonu gerçekleştiriyordu. Siz de tamahkâr hevesle dışrak ifadeyle kolektif sahipliğe karşı "evet bu mülkün bir sahibi olmalı" dediğiniz vakit; bile bile tutuşulan ladesle boynunuzda boza pişirecek bir otorite oluşu, bir karar sahibini, idrak etmiş oluyordunuz. Mal, mülk, imar, üretim; kredi, ihale, zilli yet, yalan, özelleştirme vs. kendisinden öncesi olan kolektif bir ön hazır oluşun şimdiki sahipli ortam içinde sistemin polarize olmasından kaynaklıydı. Mülk sahipli polarizasyonlar sürekli üretilen kolektif güç içine alan açmasının sömürü durumlarıydı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |