Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Size çok tuhaf bir şey anlatıcam, bir kız hakkında ve neden artık hikâye yazmadığım hakkında. Onu tanıdığımda henüz 16 yaşındaydı. İçinde kopan fırtınaları gözlerinden yansıyan bir çocuktu işte çocuk ne olacak 16 yaşında. Mutlu insanların arasında mutsuz bir insan.Mutsuzluğu desen aileden yadigâr. Ana ana değil, baba baba değil zaten geçen gün öldü gitti, cenaze namazına katılan üç beş çapulcu bile yarım ağızla ‘’ helal olsun ‘’ deyiverdiler ‘’ nasıl bilirdiniz? ‘’ sorusuna. İmam’ ı takip edenleri de öyle dua ayin falan bilen tipler değildi, hepsi kafasını nasıl hareket ettireceğine birbirini takip ederek bakan, içinden ‘’ kulfallaaa eşeden köşeden ‘’ falan diyen tiplerdi. Belediye pilav dağıtır diye de gelenlerle sanarsın bir ailesi, hışmı akrabası olan birisi öldü. Hikâye işte. Annesi tabi semt gereği dul olarak boş bırakılmaması gereken bir tip olduğu için hemen bir tokmakçı eve peyda oldu ve dost hayatı yaşamaya başladılar. Bazen adam annesi uyuduğunda Selen’ in odasına gelip onu ellerdi, daha fazlasını yapmaya henüz cesareti yoktu. O cesareti bulamadan da Selen kaçtı zaten. Çok düşünen bir kız değildi zira ilk sorduğu sorunun bile cevabını bulamamıştı hayatında ‘’ neden ben? ‘’ Bu kızın gözlerinin beyazını hiç görmedim. Hep kızıla çalan, ağlamaklı ve caddede karşıya geçmeye çalışırken ezilmiş bir köpeğin cansız bakan bakışları gibi bakışları olan bir kızdı. İlk defa evden kaçarken pek de ağlamadı. Yeni bir hayat hayali vardı çünkü. Kaçıp gidip, herkesi, her şeyi ardında bırakıp gitmek ve belki de ‘’ neden ben? ‘’ sorusuna cevap bulmak. Gidecek yeri dahi yokken esasında gitmek. İşte yaptığı buydu. Tabii ki genç ve güzel bir kız böyle yalnız bir şekilde tespit edildiğinde canını sıkacak şeyler yaşıyordu. Bir emlakçıda işe girdi ve kiralık eşyalı olan bir evde idareten kalmaya başladı. Tabi emlakçı Çetin bey arada akşamları eve uğrayıp iş haricinde de yakınlık kurmaya çalışıyordu. Selen ise 2. Maaşı ile artık kendi evine çıkma hayali kuruyordu. Bu hayaller emlakçının bir gün sarhoş olarak gelip tecavüz etmesi ve ardından dövüp tehdit etmesi ile son buldu. ‘’ Neden ben? ‘’ Tabi Selen ilk fırsatta kaçıp polise şikâyet etti ama malum, bir şey çıkmadı… Yaşanan tek olumlu şey karakol nöbetinde iken kızın giriş çıkışı esnasında onu fark eden ve gözleyen, ilk görüşte aşkın kıyılarında gezen polis memuruydu. Selen tabi sokaklarda kalmaya, kötü arkadaşlar edinmeye, önüne gelenle düşüp kalkarak hayatını idame ettirmeye başladı. Tabi bu arada alkol, sigara, hap, uyuşturucu, ot bok ne varsa alışmıştı. Bir gün bir narkotik baskınında tutuklandı ve madde bağımlısı olarak tedaviye sokuldu, klinik tedavinin ardından hastaneden ayrılırken onu bekleyen Kadir’ di. Hani o karakolda kızı gören, tutuklandığında da tekrar gören. Sivil kıyafetle gelmişti ama kıza kendini tanıttı ve ona yardımcı olmak istediğini, kötü bir niyeti olmadığını dilinde tüy bitene kadar anlattı. Kızın sorduğu tek soru oldu Kadir’ e. ‘’ Neden Ben? ‘’ Adam da anlattı ilk gördüğünden beri sevdiğini, tekrar gördüğünde de kaderin birleştirdiğine kanaat getirdiğini anlattı. Selen ikna oldu, neden ‘’ sevgi ‘’ diyerek. Sonra da Kadir rahmetli annesinden kalma eve kızı yerleştirdi. Evde boş kalmasın diye de kardeşinin yaptığı evde paketleme işine onu da bulaştırdı. Selen dalgalanmış ve durulmuştu. Kadir 2-3 günde bir araba ile gelip tütünleri, filtre ve kağıtları bırakıyordu ve sarılan sigaraları alıp tane başı 15 kuruştan ödemesini yapıyordu. Selen arada deli gibi uyuşturucu aransa da bulaşmayıp evde işine bakıp ayda 3000 e yakın para kazanır hale gelmişti. Tabi zamanla kadir ile araları da ısındı. Güvendi adama, adamın sevgisine ve Kadir amcalarından, halalarından vs gelen her tepkiye rağmen onunla evlendi ve aşkı ile evlenmenin mutluluğu ile hayat sürmeye başladı. Selen de sevmişti artık Kadir’ i. Onun böylesine üstüne titremesi, böylesine sahip çıkması ve sırtını yaslayacağı bir duvar olması bu aşkın kapılarını açmıştı. Artık orta halli güzel bir hayatları vardı. Taa ki Kadir bir gece çatışmada öldürülene kadar. Kafasına isabet eden tek kurşun ile yere serilen kadirin eve ölüm haberi geldi. Selen yutkunamadı, öylece kapattı telefonu. En son gülümseyişini hatırlamaya çalıştı, sabahtı daha bu sabah. Kadir yarın doğum günün için bir hediye aldım ki inanamayacaksın demişti. Hediyesinin ne olduğunu asla bilemedi, bir daha da gülümsemedi zaten. Aynanın karşısına geçip eline bir jilet aldı. ‘’ neden ben? ‘’ diye sordu. Aynadaki aksi bir cevap vermedi. Bir kulağının altından jileti sokup diğer kulağının altına kadar bir yarım daire şeklinde yarık attı. Önce açılan derinin beyazı gözüktü, hemen akabinde ise kan akmaya başladı. Boynundan aşağı süzülen kanlar önce göbeğine, ordan da ayaklarına kadar indi ve yerde bir gölet oluşturmaya başladı. Aynadaki aksi fışkıran kandan kızıla boyandı. Kendi gözlerine bakıyordu aynadaki aksinden, çektiği acının gözlerinde hiçbir tezahürü yoktu. Dimdik ayakta durarak izledi işte öyle kendisini. Sonra her şey karardı ve dizlerinin bağı çözüldü. Kendi kanından bir göletin içinde öylece cenin pozisyonunda yatarak can verdi Selen. Peki… Sorun şu. Selen aslında hiç var olmadı. Tamamen benim yazacağım bir seri için düşündüğüm karakterlerden birisi idi. Ona bir geçmiş yazmaya çalışırken kendimi onun ölümünü yazarken buldum. Onunla sanki bende aynada boynundan akan kanları izledim, o gözlerdeki hüzünde kayboldum ve şimdi etkisinden çıkamıyorum. Kendi yarattığım, sonra da öldürdüğüm karakterin hayaleti peşimde, gece uykularımda ve gündüz aklımda. Bazen arkamdan bir ses duyuyorum sanki ‘’ neden ben? ‘’ diye. Ya da bunu da uyduruyorum bilmiyorum. Tek bildiğim devamlı arkamdan biri geçmiş gibi bir hisle kaplı olup ikide bir ardıma dönüp bakmak. Ne insanlar ne karakterler yaratıp sonra da öldürdü, kim bunu böyle yaşamış olabilir ki? Neden bu kahrı çektiğimi bilmiyorum ama dayanamıyorum. Aynadaki aksim jileti boğazından kocaman bir gülümseme oluşturacak şekilde kesip duruyor ve kanında kırmızıya çalan ben oluyorum. Sadece soruyorum bu sefer gerçekten kesmeden önce. ‘’ Neden ben? ‘’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdem İlker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |