Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Kimse öldüğünde bir mezarı olmaksızın gömülmeyi istemez. Hatırlanmamak üzere gitmeyi, tüm insanların hatırasında kötü bir ağız tadı bırakmayı istemez. Gömülmeyi tercih etmeyip yakılmak istenenlerden küllerini tuvalete boca edilmesini vasiyet eden de pek kimse olmamıştır. Velhasıl, buraya kimse öyle hevesle gelmez. Burayı mesken tutmuş hayaletin kendisi bile. Zira tam şu esnada ayakları geri geri gidiyordu bir yandan ilerlerken. İçerisinin durumunu görmek, havayı koklamak, neler olabileceği hakkında bir yandan da düşünmek için direk mezarlığın içine projekte olmamıştı hayalet. Sesler… Devamlı bir sesler duyduğunu sanıp sonra ya rüzgârın yaprakları hışırdatması, ya hayalet zihninin münasebetsiz oyunları çıkıyordu bu sesler. Ta ki net bir şekilde başka hiçbir şey olma ihtimali olmayan o sesi duyana kadar. ‘’ Gitmeyin… ‘’ Güçlü bir ses bağırmıştı. Bu kimsesizler mezarlığında serbest kalan hayaletlerin bir tanesinin diğerlerine seslenişinden başka bir şey olamazdı. ‘’ Nereye gitmeyin? ‘’ Düpedüz cani bir katilin hayaleti ‘’ yarım kalmış işlerim var ama tamamlamam lazım ‘’ dedi çirkin çirkin sırıtarak. Babası tarafından katledilip tanınmaz hale getirilen kız ise ‘’ benim de, benim de ‘’ diye kikirdedi. Suratı çürük çarık gözleri kurtlu bir köpeğin hayaleti hırsla uludu ve hırladı sonra da gitmeyin diyen hayalete. ‘’ Gitmeyin çünkü beraber gidicez. ‘’ Sinsi sinsi konuşmayı dinleyen kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti konuşanın kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Biraz daha görüntü alabileceği bir köşeye doğru ilerledi. Bu Oydu. Katili… ‘’ Ama hani ruhu yoktu? ‘’ Kadının saçları tenine yapışmış, sanki kafasından aşağı bir kova kanlı çamur boca edilmiş gibi görünüyordu. Çıplak vücudu siyah tüllerle belli belirsiz kapatılmış, gözleri ise konuşurken bukalemun gibi biri diğerinden bağımsız sağı solu yukarıyı aşağıyı her yönü kolaçan ediyordu. Uzaktan, yolun başından ise bir gölge ağır adımlarla onlara doğru yaklaşıyordu. Hayalet onun kim olduğunu anlamak için anlık olarak bir yanında belirdi, hissetti ve kayboldu. Üstü başı partal perişan bir adam ağır adımlarla kimsesizler mezarlığında ilerliyor ve biraz önce birkaç metre önünde, şimdi ise etrafında dönüp duran hayaletlerin hiç birisinin varlığını hissetmiyordu. ‘’ Ölüm bir lütuftur, bunu anladınız mı artık? ‘’ dedi katil. Ellerine bakıyor, kendini inceliyordu konuşurken. ‘’ Hem huzur, hem özgürlük, hem de düzen…’’ Hayatını şeytan gibi geçirmiş, şeytanca cinayetler işlemiş birisinin öldüğünde huzura ermesinden bahsediyor olması hayaleti sarsıyordu. Dünyevi telaşların bitmesi, belirsizliklerin sona ermesi tamam ama ya yapılanların cezası? Her şey yanına kâr mı kalıyor bunların? ‘’ Bunun sevgi neresinde? ‘’ dedi hayalet. Başını ellerinin arasına sıkıştırdı. ‘’ Sevmek adil olmaktır, sevgiyi hak edene fazlasını vermek, hak etmeyene daha azını vermek. Böylece hak edeni etmeyene ezdirmemek, mağdur etmemektir. ‘’ Katilin yalan söylüyor olabileceğini hesaba katmıyor, ihtimal de vermiyordu. Beyni duraklamıştı. ‘’ Ben farkında olmadan yaşarken bile insanlara huzuru, özgürlüğü ve düzene kavuşmayı bahşetmişim yaptıklarımla. ‘’ Söyledikleri ile diğer hayaletler pek de ilgilenmiyordu. Huzurlarından azade kılınmalarına sinirli olanlar, katillerinden intikam almak için hırslananlar, yaşarken sadece ölümü düşünenler, masumları öldürenler, kendini patlatanlar, azılı teröristler, garipler… Hepsinin bir arada yarattığı öfke dalgasının elektriklenmesi neredeyse cismani dünyada bile görülebilecek kırılmalar yaratıyordu. Öyle dahi olsa mezarlığa gelen adam bunu fark etmedi. Sadece yapmaya geldiği şeyle meşguldü. Ağır aksak adımlarla bir mezarlığın başına gelmiş, tabelayı gözyaşları ile tutup dua ediyordu. Hayalet o mezarın hikâyesini biliyordu. Mezarda erkek olarak doğduğu halde kadın olarak yaşamayı tercih ettiği için ailesinden aforoz edilmiş, sonra da sokaklarda sürülen bir yaşamın ardından bulduğu bir bela ile ölüme kavuşmuş birisi yatıyordu. Adam etrafında dönüp giden hiçbir şeyin farkında olmaksızın ağlıyordu. Bir erkek çocuğu sahibi olacağını haber aldığındaki mutluluk, sünnet törenindeki gurur, onun istikbali ile ilgili kurduğu hayaller, oğlunun dükkânın başına geçmesi ve babasını emekli etmesi ile son bulacağını hayal ettiği çalışma hayatı geçti aklından. Bol torun sevmeli emeklilik hayatı, eşi ölürse yanında yaşayacağı kabul göreceği bir yuvanın olacağı düşüncesi, yok kendi önce ölürse gözünün arkada kalmayacağına dair inancı ve bunun gibi onlarcası… Hepsi tek bir yumruk olmuş boğazına oturmuştu. Ağlarken ağzı burnu tıkanıyor zor nefes alıyordu. Oğlunun tercihleri, ameliyat geçirmesi, aileye getirdiği sözde ‘’ utanç ‘’ ve karısının ölümü, hayata tutunduğu tüm o aktörlerin hayatından silinip gitmesi… Hayatında ilk defa bu kadar ağlamıştı. Mezarın rakamdan ibaret tabelasını ileri geri oynata oynata yerinden çıkardı ve dizinde ikiye kırdı. Paslanmış çubuk iki keskin ucu olan bir silaha dönüştü. O silahı da adam hiç durup düşünmeksizin kendi üstünde kullandı. Tüm mezarlıktaki hayaletler artık dikkat kesilmiş adamı izliyordu. Metruk dahil… Adam oğlunun aslında bir nevi mezar taşı olan tabelayla bileklerini ve boğazını kesti, toprağının üstüne öylece uzandı, oğlunun toprağını kanına boyadı ve orada öylece gözlerini yumup çektiği acıyla ölmeyi bekledi… Azrail’ in soğukluğu hissedildi mezarlıkta. Bir an için oradaki tüm hayaletler onunla karşılaştıkları o ana dair dejavular ile sarsıldı, kimisi kaçmaya bile meyletti ama Azrail’ in işinin oradaki müstakbel mevtanın canını almaktan ibaret olduğunu fark ettiğinde gerek görmediler. Uzaktan gizlice olan biteni izleyen Hayalet manzara karşısında bir eliyle gözlerini kapatıp şakaklarını ovdu. Eliyle kapattığı hale sımsıkı yumdu gözlerini. Yumdu… Yumdu… Ama hayalet olduğu için transparan eli ve göz kapakları görüntüyü kapatmıyor, görmeye devam ediyordu… Lanet etti yüzlerce binlerce kez… Çünkü adamın yanına gidip onu hissettiğinde, hissettiği şey sadece öfkeydi. Gidecek, yaşadığı tüm mutsuzlukların müsebbibi olarak gördüğü oğluna lanetler edecek, küfredecek ve mezarına tükürüp geldiği o bilinmezliğe geri dönecekti. Bu kimsesizler mezarlığının rutinlerinden biriydi. Ama o rutin bu sefer yaşanmadı. Yeni bir trajediye dönüştü. Bunun sebebi de serbest kalmış, intikam hissiyle dolu, nefret dolu ruhlardı ve bunun farkında olan da sadece kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti değildi. Bunu fark ettiğini katilinin bakışlarında da görebiliyordu. Kadının nursuz hayaleti çamurlu dişlerinin arasından pislik püskürterek, haykıra haykıra gülüyordu bu elde ettiği güç ile neler yapabileceğini düşündükçe. Haykırdı… ‘’ Şu adamın yüzündeki huzura bakın, hadi bu huzuru yaymaya gidelim ‘’ diye bağırdı. Diğer hayaletlerde otuz iki kısım, tekmili birden bu coşkuya katıldı ve bir coşku kimsesizler mezarlığını terk ettiler… Dünyaya benzersiz bir bela tebelleş oldu. Kimsesizler mezarlığında kimsesiz bir tek hayalet kaldı. Herkes gidince sigarasını yakıp diğer elini yumruk gibi sıkan, sinirli ve yenik bir hayalet… ‘’ Beni buna siz mecbur ettiniz ‘’ dedi ve kayboldu. Böylece geride yerinden kalkmaya niyeti olmayan, artık ruhaniyeti bile solup gitmekte olan birkaç silik ruh hariç mezarlığın kendisi de kimsesiz kaldı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdem İlker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |