Hala çevrende bulabileceğin güzellikleri bir düşün ve mutlu ol. -Anne Frank |
|
||||||||||
|
- Babacım geçenlerde bahsettiğim sevgilim, bugün sizinle tanışmaya gelecekti. Ben yemek masasını hazırladım, kendisini beklerken bir şeyler atıştırmak ister miydiniz? Hem... - Kes kızım lakırdı etmeyi, sevmem ben öyle! Gelecek önce elimi öpecek, halimizi hatırımızı soracak, sonra çayımızı, kahvemizi içecek ve ben onu can alıcı sorularımla bir güzel terleteceğim. Yedi kuşaktan soyunu sopunu, neyin nesi kimin fesidir, hepsini tek tek öğreneceğim. Postalarım kafamı attırırsa ha! - Ama babacım lütfen el öpme faslını pas geçelim, kendisi bizim kültürümüze hiç aşina değil. Uzaklardan geliyor... - Deyip duruyorsun da, nereden geliyor kızım? Anası, babası yok mu bu adamın? Ağzından bir ara Güney Afrika diye bir memleket kaçırdın, zenci mi herif yoksa? - Hah kapı çalıyor, ben hemen açayım. Babacım siz lütfen masaya geçin, onların kültüründe yok böyle şeyler işte. Zengin adam bulursan ömür boyu rahata erersin, dediniz. Madenleri var kendisinin. Bundan iyisi şamdan kayısı. - Yahu aç kapıyı hadi! Madem hali vakti yerinde bir iş adamı, birtakım gelenek ve göreneklerimizi göz ardı edebiliriz pekala. Ama yine de sen büyük ümitler bağlama, sorguya çekeceğim bu çocuğu, insan sarrafıyım ben. Bastonum nerde? Hah buldum, gene sandalyenin altına düşmüş! Ağır aksak da olsa geçelim o halde masaya. - Canım babacım kendisi geldi, bir kutu da çok sevdiğiniz mesir macunundan getirmiş, mutfağa bırakıyorum onu. - Efeeendiiiymmm marhabaalaaarrr! Bendeniz Hostiisss Humaaniii Generiisss! - Ne diyorsun oğlum! - Babacığım ismi biraz uzun, Eris diyoruz biz kendi aramızda. - Kızım sen konuşma! Bırak adam derdini anlatsın. Geçin oturun şöyle. Oğlum, yollar nasıldı? Rahat geldin mi? - Çok rahaat babacııgıımmm. Şipşak sürmediii. - Radyoda dinledim, trafik feciymiş. Hangi yollardan geldin buraya yavrucum? - Babacım hava taksiyle geldi, belediyenin yeni hizmeti duymuşsunuzdur illa ki. - Kızım bak bir daha uyarmayacağım, kapı dışarı ederim ikinizi de. Ben Tetris ile özel konuşuyorum, iki erkek adam arasında sohbet bu. Seninle muhabbet edecek olsam, evimizde işi olmazdı. - Aşşkkıımmm tetriisss neyddiirrr? - Hah dakka bir, gol bir! Adamın dünyaları var; ama sorduğu soruya bak. Tetris oğlum sen aslen nerelisin? Annen, baban nerede yaşıyor? Kardeşin var mı, ne yaparlar, ne ederler? - Babaacııgıımmm benim akrabaalaarrr ayrııılaaarrrr cook. Ben Güneeyyy Afriikkaaa gittiimmm orddaaa firmmaaa vaarrr. - Yahu başlıcam iki lafın belini kıramadık, bu adamdan damat filan olmaz. Şapşalın teki ya! Kızım nerden buldun bu adamı? Bahtına, kaybedenler piyangosundan mı çıktı? Elin Güney Afrikalısı'nın Çankaya'da ne işi var? - Babaacıığıımm macuunnn hariicc bir hediyyeee dahaa getirdiimmm sizeee. Bunu iceceksinizzz sooraaaa süprizzz olcaak. - Uzat kızım neymiş bakalım! - Babacığım lütfen daha sinirlerinizi harap etmeyin, tansiyonunuz çıkacak. Hem bütün kızgınlığınız bu mucize sıvıyı içince, buhar olup uçacak. - Üzerinde etiket filan da yok, okunmuyor da. Bu televizyonda adı geçen ürünlerden mi? Azdıracak mısınız beni bu yaşımda? Ne kızım bu, başıma bir iş gelmesin sonra? - Ağzınıza bir kaç damla damlatsanız yeterli olacak babacığım, kelimeler kıyafetsiz kalacak. Yaşayıp görmeniz lazım. - Kızım ben otuz senedir körüm, körrr! Ne tadacakmışım bu hayatta başka? Hıçkırma tamam, içiyorum ağlama kızım! Ama sonrasında gidecek bu adam evimizden. Bir başkasını bul. Ne bileyim köşedeki tekelin çırağına bile razıyım, sünnetlidir en azından. Bu adamdan aile babası filan olmaz. Gözlerimin çevresinde renkler havai fişek misali patlıyorlar, en tepedeki minicik bir kar tanesi, azgın bir çığ olup, önüne gelen ne varsa, köklerini söküp atıyor. Bu ne harika bir his! Meğer çiğ sefaletin esiriymişim, şimdi ise öz benliğim dolup taşıyor! Geçmişte sonu olmayan başlangıçlarla öfkemi harlayıp duran ben; kahramanlık yoluma yelken açacağım artık! - Sizleri görüyorum, siz nesiniz... Hatice... Kafanın iki yanında çıkan antenler de nedir kızım? Ten renginiz yeşile çalıyor, dur yoksa ben de mi? - Hayır, siz bizim gibi gözükmeyeceksiniz. En azından şimdilik, seçim yapana... - Konuştuklarını daha iyi seçebiliyorum, sesinin tonu da değişti, kızımı bu hale nasıl getirdin onun bunun çocuğu! Ha naptın, biricik kızıma! Bastonumla kafanı patlatacağım dur hele! Parmağımı kıpırdatamıyorum! Felç mi oldum? Allah kahretsin! - Lütfen anlatacaklarımı bölmezseniz, durumunuzu size izah edeceğim. İçtiğiniz sıvı çok ama çok değerliydi, içinde dünya dışı nano partiküllerden akıllı bileşenler var. İnsanlığın bu yüksek teknolojiye erişmesine en azından bir iki bin yıllık süre var, soyunuz devam edebilirse tabii. Size verdiğimiz sıvıyı içtiğinizde, bedeniniz bir dizi dönüşümler geçirdi. Bunun sonucunda vücudunuz kusursuzca yenilendi, ayrıca beyin kapasiteniz hızla arttığından daha semantik düşünebiliyorsunuz. Hatice Hanım sekiz aydır topluluğumuzun değerli bir üyesi, konuşmayı şimdi o devralacak ve size seçeneklerinizi o sunacak. - Kızım kendini ne hale getirmişsin? Değer miydi bütün bunlara? Biz bunları yaşamak zorunda mıydık? Komşular ne diyecekler? Bakkala, kasaba, kahveye bu halde nasıl gideceğiz? Aklın başında mı senin! - Babacığım, bana tam dokuz buçuk ay önce akciğer kanseri tanısı kondu... Doktorlar kurtuluş şansımın olmadığını söylediler. Derler ya hani, çocuklar ebeveynlerinden önce ölmemelidir. İşte Eris'e nasıl ulaştım, nasıl bir araya geldik, inan sanki bir masal alemi gibiydi. Evet, başımıza talih kuşu kondu, piyangodan milyar dolarlar çıksa bu kadar sevinemezdim. - Ah yavrum, neden hiç bahsetmedin bu illet hastalıktan? Ben senin biricik babanım! Canım kızım benim! Şu dünyada en değerli varlığım sensin, sensiz ben bir hiçim! Benim senden başka neyim var? - Babacığım sorularınızı cevapsız bırakacağım; lakin sadede gelmem gerekiyor, bir seçim yapmanız gerekecek. Ben daha fazla Dünya'da kalamam. Eris önünüze bir cihaz koyacak. Eğer düğmesine basarsanız nano parçacıklar sizleri bir değişime daha uğratacaklar ve bizim gibi olacaksınız. Yaşam ömrünüz yaklaşık sekiz yüz yıl olacak, hastalıklardan bir daha etkilenmeyeceksiniz ve sağlıklı bir yaşam süreceksiniz. Gideceğimiz gezegende ise yepyeni bir hayata adım atacaksınız, belki yeni bir eş, yeni bir iş ve hayalleriniz ne ise gerçek olacak. Ama burada kalmaya karar verirseniz nano parçacıklar inaktif olacaklar ve bir yerden sonra vücudunuzdan idrar yoluyla atılacaklar. Yaşlanmaya devam edeceksiniz, şu anda hissettiğiniz o kadim kudreti ebediyen kaybedeceksiniz. Şayet karar verdiyseniz, Eris paralize durumunuzu tekrar normale çevirecek. - Düğmeye basacağım. Bütün bu hissiyatları ve aydınlanmaları yaşadıktan sonra, artık geri dönüşü düşünemem, sana da sırtımı çeviremem asla! Sizlerle beraber geleceğim. - Öyleyse Eris lütfen cihazı babamın önüne koyar mısın? Düğmeye bastım, ama devamı bir türlü gelmedi, tümüyle siyah bir boşluğa düştüm. Ne kadar süre geçti bilmiyorum; ama ara sıra bedenime dokunulduğunu hissediyorum, durun bir dakika karabasan mı bu, rüyada mıydım yoksa? Çığlık ve bağırış sesleri geliyor! Sarsıntılar içinde uyanıyorum. Renkleri çok daha net algılıyorum, ışık huzmeleri üzerime hücum ediyorlar, zaman daha yavaş akıyor sanki. Penceresi olan bir kutunun içindeyim, kollarım bu sefer de bantla bağlanmış! Allah belanızı versin, yeşil hergeleler sizi! - İmdat, imdat! Çıkarın beni buradan! Kızım oralarda mısın? Tetris cevap ver! Hatice, kızım seni gördüğüme çok sevindim. Sesin boğuk geliyor. Çıkar beni buradan, neden bağlıyım buraya? Bağırarak konuş duymuyorum! - Baba! Güvenliktesiniz, ne olursa olsun sakın çıkmayın oradan! Ben hemen yanınızdaki kapsüldeyim. Yoldaşlarımız uzay gemimize saldıranları etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Kapağımı kapamam lazım! Ahhhh! Ahtapottan bozma bir yaratık, yavaş yavaş sürünerek önüme doğru geliyor; sağa sola sallanan kollarında kızımın çeşitli uzuvlarını kanlar içinde sergiliyor. Beynimin kurcalandığını hissediyorum, hışırtılı sesler eşliğinde sanki bir bağlantı kuruluyor. Sivri dişlerle dolu geniş ağzıyla; - Alacakaranlık serisini seven bir dünyalıyla karşılaştım, ne muhteşem bir gün ama! Sağ elinizin altında bir düğme var. Şimdi ona hemen basarsanız, söz veriyorum hızlı bir ölüm sizleri bekleyecek.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emre Ertuhi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |