..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > Özcan Nevres




7 Ekim 2001
Yasak Aşk  
Özcan Nevres
Otobüs o korkunç hızıyla atmış metrelik uçuruma uçtu. Kulakları sağır eden bir patlama oldu. Otobüsün parçalanan kasasından etrafa cesetler uçtu


:CEIB:
YASAK AŞK
Ferit, park çay bahçesinde arkadaşları ile çay içerken, gözüne karşı masadaki kız takıldı. Çok güzel bir kızdı gözüne takılan. Arkadaşına,
Semih , çaktırmadan şu karşı masadaki kıza bakar mısın? Az sonra Semih,
Şu Denizlili köfteci Hasan’ın kızını mı soruyorsun?
Tanıyor musun kızı.
Nasıl tanımam. Komşumuz ve mahallemizin en güzel kızı Nesrin. Hayrola? Niye sordun? Bir iş mi var yoksa?
Var ya. Annem ısrarla evlenmemi istiyor. Nedense anneler hep kendi gönüllerine yatan kızların gelinleri olmasını ister. Bu güne kadar kimi önerdiyse hiç birine gönlüm yatmadı. Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar derler. İşte benim gönlümde yatan böyle bir aslan.
Gerçekten kızı beğendin mi?
Nasıl beğenmem. Çekinmeden hayatımda gördüğüm en güzel kız derim.
Eğer niyetin ciddiyse, annen bir pürüz çıkarmayacaksa bu iş olur derim.
Nasıl olur?
Annem o kızın annesiyle iyi anlaşan iki arkadaş.Annemi araya koyarsak olur gibime geliyor. Deminden beri dikkat ediyorum. Kız da seni kesiyor. Yoksa evvelden anlaşıyor muydunuz?
Yok canım ne anlaşması. Bu kızı ilk defa gördüğümü söylemiştim.
Ben başka tarafa bakarken, parmağınla işaret et, sana yüzük takmak istiyorum diye.
Nasıl olur? Yapamam öyle şey.
Başarının yolu girişimden geçer. Girişeceksin ki başarasın.
Garsonu çağırıp çaylarımızı tazelemesini söyleyerek kızın dikkatini masamıza çekeceğim. Fırsatı kaçırma ve çak işareti. Semih garsona çayları tazelemesini yüksek sesle söylerken kızın dikkatle kendisine baktığını gördü. Hemen parmağıyla yüzük takma işareti yaptı. Kız gülümseyerek olur anlamında başını salladı. Sevincinden uçacaktı.
Semih, sevinçten uçacağım. İşaretime karşılık olur anlamında başını eğdi.
Arkadaş, şöyle çevreni iyice bir incele. Senin gibi işini kurmuş, bir yuvayı rahat, rahat geçindirebilecek kaç delikanlı var. Hangi kız seninle evlenmek istemez? Yakışıklı, dürüst, işine bağlı ve baba ekmeğine bağlı olmayan bir delikanlısın.
İyi ama o beni tanımaz ki.
Nasıl tanımaz. Kaç kere dükkanına gelip alış veriş yapmıştır.
Yok canım gelseydi anımsardım.
Ben senin dükkanına gelen kadınlara alıcı gözüyle baktığını hiç görmedim. Adın herkesin ağzında. Kız gibi çocuk, hiçbir kadına ya da kıza kötü gözle baktığını görmedik diyorlar.
Gerçek mi söylediklerin?
Elbette gerçek. Niyetin ciddiyse eve gittiğinde annenle konuş. Konuyu bende anneme açarım. Kız gerçekten güzel. Güzel olduğu kadar da dürüst ve hamarat bir kız. Evlenirseniz mutlu olacağınıza inanıyorum.
                         ***
Ferit eve gittiğinde annesinin boynuna sarıldı. İki yanağından öptükten sonra,
Müjde anneciğim. Bu gün sana çok ama çok güzel bir gelin adayı buldum. Belki de o kızı sen de tanıyorsun.
Kimmiş bu kız?
Denizlili Köfteci Hasan’ın kızıymış. Tanıyor musun?
Evet tanıyorum. Neden o kızı istiyorsun?
Çok hoşuma gitti. Çok güzel bir kız.
Oğlum, kendi çevremizden, kendi akrabalarımızdan bunca kız varken, ne yapacaksın elin yabancısını?
Gönül bu anne. Benim gönlüm o kıza yattı. Olursa o olur. Eğer o olmaz dersen bir daha bana evliliğin adını anma.
Tamam oğlum, sen uygun gördükten sonra anneciğine söz düşer mi?
O kızı istiyorum diye bana darılmadın değil mi anne?
Niye darılayım oğlum? Boşuna dememişler gönül ferman dinlemez diye. Madem istiyorsun, çaresine bakarız. Bildiğim kadarıyla arkadaşın Semih’in annesi onlarla çok samimi. Konuyu ona açarım. Kız hakkında öğrenmek istediğimiz her şeyi ondan öğreniriz. Sevinçle annesinin boynuna sarıldı,
Sağ ol anneciğim. Beni kırmadığın için ne kadar sevindiğimi anlatamam.
                         ***
Seval hanımın ilk işi Semih’in annesi Kadriye hanıma gidip konuyu açmak oldu. Kadriye hanım,
Seval hanım, dinim hakkı için söylüyorum. Eğer oğlum evli olmasaydı, ne yapar eder o kızla oğlumu evlendirirdim. Pırlanta gibi dört dörtlük bir kız. İnan eşi emsali yok. Maşallah oğlun da aslan gibi delikanlı. Birbirlerine çok yakışırlar. Bu akşam bize gelecekler. Konuyu çıtlatırım. Tepkisi ne olacak diye bakarım. Baktım ki uyar bir durumları var. Her şeyi açık seçik konuşurum.
Sağ ol Kadriye hanım. O aileyi iyi tanıyor olman içimdeki tüm kuşkuları silip süpürdü. Anladığım kadarıyla oğlum iyi bir seçim yapmış. Allah tamamına erdirir inşallah.
                         ***
Kadriye hanım gelecek konukları için alışılmışlığın dışında hazırlıklar yaptı. Dini inanca göre en büyük sevap yuva kurmak isteyenlere yardımcı olmaktır. Bir yuva kurmaya ön ayak olmaktan büyük mutluluk duyuyordu. Hatta kız tarafından alacağı olumlu yanıtı kutlamak üzere limonata bile hazırlamıştı. Konuklar geldiklerinde önce kendi eliyle hazırladığı kahveleri sundu. Bir süre günlük olaylar üzerine konuştular. Bir ara Nesrin’e
Hadi kızım Nesrin, sen de bu evin kızı sayılırsın. Bu gece çayları senin elinden içelim. Nesrin hemen kalkıp mutfağa geçti. Kadriye hanım Nesrin’in mutfağa gitmesini fırsat sayarak, annesine,
Bak Ayşe hanım seni çok sevdiğimi bilirsin. Nesrin’i de öz kızımmış gibi severim. Benim bir komşum var, Seval hanım. Oğlu çarşı içinde kadın giyimi ve tuhafiye üzerine dükkan çalıştırıyor. Hem yakışıklı, hem dürüst ve hem de oldukça çalışkan bir delikanlı. Akranları kahvehane köşelerinde pineklerken o askerliğini bitirir bitirmez iş hayatına atıldı. İşinde de oldukça başarılı. Geçenlerde Nesrin’i parkta görmüş, çok beğenmiş. Annesi araya girmemi istedi. Ferit’i de oğlum gibi severim. Eğer uygun görürseniz en kısa zamanda sizi ziyarete geleceğiz.
Kadriye hanım sizin uygun gördüğünüzü bizim uygun görmememiz olası değil. Gelin ata binmiş, yine de ya nasip demişler. Eşimle, kızımla konuyu konuşuruz. Kararı verecek olan babasıdır. Kısmette varsa neden olmasın?
Önümüzdeki Pazar gecesi Seval hanım ve oğluyla birlikte görücülüğe gelelim. Hem iki aile birbirlerini tanır, hem de Ferit’i yakından görüp tanımış olursunuz.
Ferit’i iyi tanıyoruz. Sık sık alışveriş yaparız oradan. Gerçekten çok ağır ve temiz bir delikanlı. Kentin tüm kızları o dükkandan alışveriş ederler. Hiç biriyle adının çıktığını duymadım. Nesrin mutfaktan elinde çay tepsisiyle dönünce konuşmayı kestiler.
                         ***
Ferit’in evinde bayram havası vardı. Büyük bir hazırlık içerisindeydiler. Zira Ferit’e aşık olduğu Nesrin’i istemeye gideceklerdi. Gerçi komşularının verdiği bilgiye göre bu iş bitmişti. Kızın ailesi Ferit’le Nesrin’in evlenme isteklerine karşı değillerdi. Yine de heyecan doruktaydı. Amcası, yengesi, amca kızı, halası ve hala kızıyla kalabalık bir gurup oluşmuştu. Amca kızı,
Ferit ağabey be, sakın aklından kızı vermeyecekler diye geçirme. Bu kalabalığı görenler kızı vermemeye niyetli olsalar bile korkularından verirler. Ferit,
Niyeymiş o diye heyecanla sordu?
Niye olacak? Vermezlerse zorla alır gideriz diye. Amca kızının söyledikleri gülüşmelere neden oldu. Ferit’in eline koca baklava tepsisini verdiler.
Hadi bakalım malını yüklen. Kız evine öyle elini kolunu sallayarak gidemezsin. Ferit uzatılan baklava tepsisini aldı. Yola çıktılar. Az sonra kız evine vardılar.
Kız evinin tüm ışıkları yakılmıştı. Belli ki evde çok kalabalık vardı. Kız evini de yakın akrabalar doldurmuşlardı. Gelenlere yer açmak için bir hayli zorlandılar. Kızlar çay hazırlamaya gönderildiğinde, Ferit’in babasının yıllar önce ölmüş olması nedeniyle kız istemeyi amcası üstlendi. Nesrin’in anne ve babası biraz düşünmek için zaman istediler. Kızın dayısı,
Bu işleri fazla uzatmaya gerek yok dedi. Belli ki kız da, oğlan da, her iki aile de bu evliliğe taraftar. Uzatıp ta ne kazanacaksınız? Elin ağzına sakız mı vereceksiniz. Hep beraber peki diyelim, olsun bitsin bu iş. Danışmak isteyeceğiniz herkes burada. Sokaktaki adamlara danışacak değilsiniz ya. Ferit’i hepimiz tanıyoruz. Pırlanta gibi delikanlı. Allah herkese böyle damat nasip etsin. Amin diyenler oldu. Dayısı Ferit’e dönüp,
Kalk oğlum, öp bakayım kayınvalidenin ve kayınpederinin elini. Ferit çok şaşırmıştı. Kararsızlık içinde bocalıyordu. Dayı farkındaydı. İçinden,
Ne kadar utangaç, saf ve temiz bir çocuk diye geçirdi.
Hadi oğlum ne duruyorsun. Öpsene ellerini. Ferit yerinden kalkıp kayınpederinin önüne gitti. Uzattığı elini öptükten sonra sırayla tüm büyüklerinin ellerini öptü. Diğerleriyle tokalaştı. Odadakilerden genç bir kız mutfağa gidip çay hazırlamakta olan Nesrin’e muştuladı.
Hadi hayırlısı, sözler kesildi bile dedi. Nesrin dayı kızının boynuna sımsıkı sarılıp sevinçle yanaklarından öptü.
Demek oldu ablacığım, Allah bana bu günü gösterdi.
Hep birlikte Allah tamamına erdirsin dediler .
                         ***
Nikah ve düğün hazırlıklarına hemen başladılar. Davetiyeler bastırılıp dağıtıldı. Düğün gecesi düğün salonu davetlilere dar geldi. Belli ki komşu esnaflar ve müşterileri de Ferit’i çok seviyordu. Nesrin’in giydiği gelinlik olağan üstü güzellikteydi. Belki de ileride gelinliği düğünün ihtişamıyla birlikte anılacaktı. Davetliler takıdan yana da çok bonkördüler. Adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Düğün dağıldığında davetliler aralarında, geçirdikleri gecenin güzelliğinden söz ediyorlardı. Son konuklar uğurlandıktan sonra gelinle damat kendileri bekleyen plakası üzerine “evlendik mutluyuz” yazısı geçirilmiş arabaya binip arkadaşlarının es kortluğunda evlerine gittiler. Nesrin’in babası evlerinin önünde onları bekliyordu. Kapıyı açtı. Açılan kapıdan içeri girerlerken kızının eline bir zarf tutuşturdu. Yatmadan önce açıp bakmalarını söyledi.
Odaya girdiklerinde önce takıları çıkardı. Sonra da babasının verdiği zarfı merakla açtı. Bir sevinç çığlığı attı.
Bak Ferit, babam bizim için neler yapmış. Elindeki bir tomar parayı ve üzerinde Bodrum’daki kalacakları otelin adresi yazılı olan kağıdı gösterdi. Kağıtta ayrıca bir de not vardı. “Size ömür boyu mutluluk dilerken babanızın bu naçiz armağanını kabul etmenizi rica ederim. Adresteki otelde on beş günlük bir rezervasyon yaptırdım ve ücretinin tamamını ödedim. Balayınızı olabildiğince güzel geçirmeniz dileğiyle. Babanız” diye yazıyordu. Nesrin sevinçle eşinin boynuna sarıldı. Uzun uzun öpüştüler.
Sabah çok geç saatte uyandılar. Ferit,
Sevgilim bu balayı hesapta yoktu. Sen valizimizi hazırlarken dükkanımıza gidip cama balayımız nedeniyle on beş gün kapalıyız diye yazacağım bir kağıdı asıp geleyim.
İyi olur sevgilim.
Ferit geri döndüğünde Nesrin valizi hazırlamış bulunuyordu.
Hay Allah bu valizi hiç düşünmedim. Gidip bir taksi çağırıp geleyim diyerek geri döndü. Az sonra bir taksiyle geri döndü. Valizi arabanın bagajına koyduktan sonra minibüs garajına gittiler. İlk minibüse bindiler. Saati geldiğinde minibüs hareket etti. Stabilize yolda minibüs çok ağır ilerliyordu. Yol çam ormanlarının içerisinde uzayıp gidiyordu. Milas düzlüğünü aştıktan sonra minibüs ormanlık ve oldukça virajlı bir yola girdi. Yol hiç bitmeyecek gibiydi. Bir virajı döndüklerinde karşılarına çıkan kalenin , ününü çok duyduğu Bodrum kalesi olduğunu anladılar. Nesrin başını Ferit’in omzuna dayadı.
Nihayet geldik sevgilim. Ne kadar uzun bir yolmuş bu. Bana bu yolun sonu gelmeyecekmiş gibi geldi. Son durağa geldiklerinde bir taksiye binip otelin adresini verdiler. Az sonra oteldeydiler. Yol yorgunluğunu bahane edip odalarına kapandılar. Akşam karanlığı bastığında kalkıp banyo yaptılar. Karınlarının iyice acıktığımı fark ettiler. Otelden çıkıp sahildeki bir lokantaya gittiler.
Hesabı ödedikten sonra kentin kalabalık caddelerinde dolaştılar. On beş gün süresince sıcak nedeniyle gündüzleri dışarı çıkmadılar. Geceleri geç saatlere kadar gezerek gündüzün acısını çıkarıyorlardı. Sayılı günler çabuk geçer. Göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti çok uzun sandıkları on beş gün. Yine bir minibüse binip geri döndüler.
                         ***
Ferit sabah erkenden kalktı. Banyoya girdi. Çıktığında eşinin kahvaltı masasını hazırlamış olduğunu gördü.
Sevgilim niye bu kadar erken kalktın. Kahvaltımı dükkanımda yapabilirdim.
Öyle şey olur mu sevgilim. Senin olmadığın yatak bana diken olur. Sensiz o yatakta nasıl yatarım. Ferit sevgiyle eşine sarıldı. Uzun uzun dudaklarından öptükten sonra
Haklısın sevgilim, beraber olmadıktan sonra o yatak bana da diken olur. Kahvaltı sonrası öpüşerek vedalaştılar. Nesrin eşine işlerinin iyi olması dileğinde bulundu.
Dükkanını açtığında ilk işi camdaki yazıyı çıkarmak odu. Zemini hafifçe ıslatıp süpürdü. Az sonra komşuları dükkana doluştu. Kutlamaların ardı arkası kesilmiyordu.
Tüm müşterileri sözleşmişçesine peş peşe geliyorlardı. Dükkan sanki bir arı kovanına dönmüştü. Gelenler hem alışveriş yapıyor, hem de evliliğini kutluyorlardı. Bazı kızların kutlamaları ise sitemkardı. Akşama kadar birkaç dakikalığına bile oturma olanağı bulamadı. Ayakta duracak hali kalmamıştı. Dükkanını kapattıktan sonra yolunun üstündeki pastaneden dondurma aldı. Evine vardığında eşi kapıda karşıladı.
Nerelerde kaldın. Öğlen yemeğe bekledim gelmedin.
Dükkanımız müşterilerimizin akınına uğradı. Hiç boş kalamadım. İlk işim hem evimize, hem de dükkanımıza telefon için yazılacağım. Yeni santral tamamlanmak üzereymiş. Bu nedenle bağlanma sırasının çabuk geleceği söyleniyor. Telefonlar bağlandığında haberleşmemiz kolaylaşır. Hemen mutfağa geçtiler. Nesrin Ferit’in elindeki paketi aldı. Soğukluğundan dondurma olduğunu anladı ve buz dolabının buzluğuna koydu. Yemek boyunca günü nasıl geçirdiklerini anlattılar. Yemeğin üzerine dondurmalarını yediler.
Hadi bakalım sen odaya geç, sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkadıktan sonra gelirim.
Boş ver bulaşıkları yarın yıkarsın.
Acelen ne sevgilim. Önümüzde birbirimize sarılacağımız uzun yıllar var.
Ama ben seni çok özledim.
Hem çok yorulduğunu söylüyorsun, hem de neler düşünüyorsun. Hadi geç bakayım odaya. Sen dinlenirken ben işimi yapayım.
Peki sevgilim, sen nasıl istersen öyle olsun.
                              ***
Evlilik yaşamlarında birbirlerine olan sevgileri daha da artarak sürüp gidiyordu. Nesrin’in gittikçe şişen karnı mutluluklarına mutluluk katıyordu.
Bak sevgilim, şuraya bak, nasıl tekmelediğini fark edebiliyor musun? Ferit elini eşinin karnı üstüne koyuyor, bir şey hissetmese de eşini mutlu etmek için,
Bak sen kerataya, sana dokunuyorum diye galiba çok kızıyor. Baksana elimi nasıl tekmeliyor.
Bebeğimiz de galiba senin gibi hareketli olacak. Baksana durmadan tekmeliyor. İnşallah babası gibi yakışıklı olur.
Tabi kız olursa annesi gibi güzel olmalı. Aylar birbirini kovaladı. Doğum günü geldiğinde nur topu gibi bir oğulları oldu. Zaman ne kadar da çabuk geçiyordu. Yıllar birbirini kovaladı. Oğulları İlkay altı yaşına basmıştı. Nesrin,
Bak Ferit, oğlumuz ne kadar büyüdü. Yakında okula gidecek. Senin gibi de yakışıklı olacak dedi.
Elbette oğlumuz yakışıklı olacak. Senin gibi güzeller güzeli bir annesi var.
                         ***
Kenti İzmir’e bağlayan çok virajlı ve stabilize yolun alt tarafında yeni açılan yol ulaşımı kolaylaştırınca kent hızla gelişmeye başladı. Modadan haberleri olmayan kadınlar ve kızlar, gitme olanağına kavuştukları İzmir yüzünden modayı takip etmeye başladılar. Ferit değişimi erken fark edenlerdendi. Her hafta İzmir’e gidip piyasaya çıkan tüm yenilikleri dükkanına taşıyordu. Her yenilik dükkanının daha çok iş yapmasını sağlıyordu.
                              ***
İzmir’e gitmek için bindiği otobüs tıklım tıklım doluydu. Kamyondan bozma otobüsün motor kaputu üstünde bile altı kişi oturuyordu. Oturanlardan biri de sürücünün meslektaşıydı. Birden otobüs alışılmışın üzerinde bir hızla gitmeye başladı. Motor kaputunda oturanlar panik içindeydiler. Yolcular bu aşırı hızın nedenini anlamaya çalışıyorlardı. İçlerinden bazıları,
Şoför!!! Şunu yavaş sürsene diye bas bas bağırıyorlardı. Otobüsün içinde kulakları tırmalayan feryatlar yükseliyordu. Otobüsün freni patlamış, otobüs kontrolden çıkmış diye bağırıyorlardı. Şoför,
Sayın yolcular, panik yapmayın. Az sonra iniş sona erecek. Yokuş başladığında duracağız diyordu ama o gürültü arasında kimse söyleneni duymuyordu. Şoför yüksek sesle dua ediyordu,
Allah’ım ne olur şu virajı geçmeme yardımcı ol. Virajı o hızla dönmek olası değildi. Otobüsün sağ tekerleklerini dağ tarafındaki hendeğe düşürüp alt sürtmesiyle durdurmayı tasarladı. Direksiyonu sağa kırdığında, yanındaki meslektaşı direksiyona sarılıp otobüsü yola sokmak istedi. O an viraja ulaşmışlardı. Otobüs o korkunç hızıyla atmış metrelik uçurumdan aşağıya uçtu. Kulakları sağır eden bir patlama oldu. Otobüsün parçalanan kasasından etrafa cesetler uçtu.
Kırk kişilik otobüste kırk sekiz yolcu vardı. O kazada tam otuz dokuz kişi yaşamını yitirmişti. Ölenlerin arasında Ferit’te vardı. Kara haber çok tez ulaştı kente. Kent sakinlerinin yıllarca unutamayacakları korkunç bir kazaydı bu. Kent sakinlerinden bir çok ölen vardı. Yürekleri en çok yakan ise Ferit’in ölümü oldu. Herkes genç eşine ve geride bıraktığı yetim yavrusuna yanıyordu.
                              ***
Ferit’in ölüm haberi Nesrin’i perişan etmişti. Günlerce gözüne uyku girmedi. Ağlamaktan gözleri şişti. Ölenle ölmek olası değildi. O aslında Ferit’siz yaşamaktansa ölmeyi yeğleyecekti ama, ah o yavrusu, o güzeller güzeli oğlu olmasa. Yürek yarası yavaş yavaş kabuk bağlamaya başlamıştı. Yalnız başına işletmeyi gözüne kestiremediği dükkanı sattı. Tüm sevgisini oğluna veriyordu.
Dükkanını satın alan da genç biriydi. Üstelik bekardı. Nesrin’i dükkanın devren satın alırken tanımıştı. Onun güzelliği bir türlü gözünün önünden gitmiyordu. Nesrin’in yarasının iyice soğumasını beklemeyi yeğledi. Onun için deli divane oluyordu ama, daha yarası soğumadan onu istetmesi ters bir tepkiye neden olabilirdi.
Dükkanı alalı altı ayı geçmişti. Bu kadar beklemenin yeterli olacağı düşüncesiyle Nesrin’i ailesinden istetmeye karar verdi. Yaşlı bir kadını araya koydu. Kadın önce Nesrin’in ağzını yoklayacak, evliliği düşünüyorsa ailesinden isteyeceklerdi.
Yaşlı kadın beklemeye gerek görmeden Nesrin’e konuk olmaya gitti. Bir süre geçmişi konuştular. Sonunda sözü sattığı dükkanını alan delikanlıya getirdi. Delikanlının dürüstlüğünden söz etti ve Allah için oğlumuz yakışıklıda dedi. Nesrin merakla sözü nereye getireceğini bekliyordu. Sonunda dayanamadı,
Hanım teyze ha bire dükkanımı alan kişiden söz ediyorsun. Bana ne onun yakışıklılığından ve iyiliğinden. Dükkanımı sattım, paramı aldım. O yoluna ben yoluma. Uzatmaya ne gerek var?
Hani ben şöyle düşünüyorum. Daha çok gençsin. Çok ta güzelsin. Eh oğlumuzda iyi çocuk. Senin çocuğuna öz babasını aratmam da diyor. Onunla evlensen çok iyi olur.
Bak hanım teyze, ne ben seni çok iyi tanıyorum ne de sen beni. Ben kesinlikle evlenmeyi düşünmüyorum. Benim aslan gibi bir erkeğim var. O da benim oğlum. Bir koca uğruna oğlumu üvey baba eline teslim etmem. O benim her şeyim, ben de onun hem annesi, hem de babasıyım. Evime bir daha gelme demem bana yakışmaz. Her zaman gelebilirsin. Ama bir daha böyle bir konuyu açmaman kaydıyla. Yaşlı kadın umduğunu bulamamanın ezikliğiyle evden ayrıldı.
Önceleri kendisini evlendirmek isteyenler bıkmadan usanmadan belki ikna ederim düşüncesiyle sık sık gelip gittiler. Nesrin kimseye açık kapı bırakmıyordu. Her gelene kesin bir şekilde,
Olmaz. Benim aslan gibi oğlum var Başka bir erkeğe hiçbir şekilde gereksinim duymuyorum. Bu yüzden bu konuda lütfen beni bir daha rahatsız etmeyin diyordu. Onun bu kesin tutumundan ümidini yitirenler bir daha Nesrin’in kapısını çalmadılar.
                              ***
     Aradan yıllar geçti. Oğlu Mert kocaman bir delikanlı olmuştu. Liseyi de iyi derece ile bitirmişti. Üniversite sınavlarına hazırlandığından sokağa gezmeye ve eğlenmeye zaman ayıramaz olmuştu. Dershane dönüşü eve kapanıyor ve aralıksız ders çalışıyordu. Nesrin oğlunun rahat çalışmasını sağlamak için sık sık komşu ziyaretlerine çıkıyordu.
Yine böyle bir ziyaretinde komşusu Güler hanım,
Ah Nesrin’cim, şu güzelliğinle halen dillere destansın. Geçenlerde Duranoğlu Mustafa’nın dükkanına uğramıştım. Nasıl oldu bilmiyorum. Senden söz açıldı. Senin için aynen şunları söyledi. “Hayranım o kadına. Güzelliğiyle, hanım efendiliğiyle her şeyiyle olabildiğince mükemmel bir kadın. Niceleri onunla evlenmek istemesine rağmen o çocuğunu üvey baba eline teslim etmemek için hiç birine peki demedi. Artık oğlu yetişti. Benimle evlenmesini ikna edebileceğimi bilsem, hemen karımı boşar onunla evlenirim”
Güler ablacığım sen ne diyorsun? Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Hele oğlum üniversiteyi bitirsin. Birde evlendireyim onu. Belki oğluma ve gelinime yük olmamak için evlenmeyi düşünebilirim. Ama öyle yuva yıkarak değil. Yaşıma uygun, karısı ölmüş, çocuk sorunu kalmamış biri karşıma çıkarsa evlenirim.
Duranoğlu çok zengin. Kentimizin bir çok zengini iki kadınla evli. O iki kadına değil beş kadına bile yeter. Kıyarsınız imam nikahını. Oğlunu en iyi üniversitede okumasını sağlarsın. Allah için Duranoğlu, zenginliğinin yanında oldukça da yakışıklı. İyice bir düşün. Aklına yatarsa hemen aranıza girerim.
Olmaz öyle şey, kendi ikbalim için kimsenin yuvasını yıkmam.
Ne yuva yıkması be kızım? Sen evin birinci hanımı olursun, öteki ikinci hanımı. Zengin adam. Gerekirse ayrı evde oturtur seni.
Hayır abla olmaz öyle şey. Bunca hiç evlenmemişlere yıllarca hayır demiş bir kadınım. Gidip te evli bir erkeğin ne yuvasını yıkarım, ne de metresi olurum. Lütfen bana bir daha böyle bir şey açma. Darılırım ve bir daha görüşmem seninle.
Tamam kızım. Tüm söylediklerimi geri aldım. Seni her zaman evime beklerim. Ne olursun darılma. Nesrin’in söylenenlere canı sıkılmıştı. Gitmek için izin istedi. Güler hanım kapıya kadar uğurlarken yineledi.
Ne olur kızım konuştuklarımız aramızda kalsın. Sakın darılma bana.
Tamam abla darılmam. Hadi hoşça kal.
                    ***
Gece gözüne uyku girmedi. Binlerce koyun saydı olmadı. Ne yapsa ne etse komşusu Gülten hanımın söyledikleri aklından çıkmıyordu. Kasıklarındaki dürtü dayanılacak gibi değildi. Yıllardan beri dul yaşamaya alışmıştı. Zaman zaman bir erkek özlemi duyduğu oluyordu ama, düşüncelerini oğlunda yoğunlaştırıyor ve bu dürtüden kolayca kurtuluyordu.
Oğlunu düşündü. Böyle bir ilişkiye girse oğlunun tepkisi ne olurdu? Oğlu gözlerinin önüne geldi. Oğlunun sen bir fahişesin. Sen artık benim annem değilsin. Lanet olsun sana dediğini duyar gibiydi. Hayır, hayır bunca yıl sonra ne oğlunun, ne de kendi tertemiz adını evli bir erkek uğruna feda edemezdi. Etmemeliyim diye düşünüyordu ama. olmuyordu. Bir an tüm bedenini o yakışıklı adamın kolları arasında ezilmekteymiş gibi hissetti. Sonsuz bir hazla kıvranmaya başladı.
                              ***
Yine uykusuz bir gece başlamıştı. Yine tüm bedeni o yakışıklı adamın kolları arasında ezilmeye hasretti. Adamlar kırkından sonra azar derler. Bu söz kadınlar içinde mi geçerli? Ne oluyor bana böyle. Eli elime değmemiş, karşılıklı oturup iki kelime bile konuşmadığım bu adama karşı bedenimi saran bu korkunç arzu ne böyle. Bu adamla bir ilişkiye girse, bunca yıl namusuyla yaşamış olan bu kadın kırkından sonra azmış diyerek beni horlamayacaklar mı? İnsanların yüzüme tuuuu sana orospu, utanmıyor musun el kadınının yuvasını yıkmaya dediklerini duyar gibiydi.Böyle bir durumla karşılaşmaktansa kendimi öldürmem daha iyi olur. Hiç olmazsa oğlumun alnına fahişenin oğlu damgası vurulmasına neden olmam. Bedenindeki dürtülerden kurtulmak için yorganı tepesine çekerek başka şeyler düşünmeye çalıştı. Oğlunun üniversiteden mezun oluşunu, gönlüne uygun bir kızla nişanlayıp evlendirdiğini düşledi. Yine de o kör olasıca dürtülerden bir türlü sıyrılamıyordu. Elleriyle göğüslerini avuçladı. Göğüsleri ilerleyen yaşına rağmen dimdikti. Onlara yıllardan beri erkek eli değmemişti. Belki de bu yüzden hiç pörsümemişti. Göğsünü okşayan eller sanki kendi elleri değildi. Sanki o yakışıklı adamın elleriydi. Yaşadığı bu çileye artık daha fazla dayanamayacağını düşündü. İlk işi o adamla karşılaşmayı sağlayacak ve her şeyi oluruna bırakacaktı. Ama ne yapıp edecek, bu ilişkiyi sarı samanın altından sarı su yürütür gibi Güler hanıma hissettirmeden sürdürecekti. Güler hanımın sezinleyemeyeceği bir ilişkiyi, oğlunun sezinlemesi olası değildi.
Duranoğlu Mustafa ile nasıl karşılaşıp ilişkiyi başlatabileceğini uzun uzun düşündü. Duranoğlu’nun akar yakıt istasyonu vardı. Evlere gaz servisi de yapıyorlardı. Aklına parlak bir fikir geldi. Evine gaz sobası alacaktı. Bunun için de bir varile ve gaza gereksinimi olacaktı. Bir varil satın almak ve varili gaz ile doldurmaları için Duranoğlu’na gidecekti. Beyaz eşya satan bir mağazadan karbüratörlü ve mobilyalı güzel bir gaz sobası satın aldı. Oğlunun çalışma odasına koymak için bir de küçük sade bir soba ile yeteri kadar boru aldı. Mağaza sahibi aldıklarını hemen evine göndereceğini söyledi.
Adresi yazmak ister misiniz diye sordu? Mağaza sahibi,
Gereği yok hanım efendi. Bizim çocuklar kentimizi avuçlarının içi gibi bilirler. En geç yarım saat içinde evinizde olurlar. Sobaları kurmak istediğiniz yeri elemanlarıma gösterirseniz kuruverirler. Siz kurmak için zahmet etmeyin. Mağaza sahibinin ilgisine teşekkür ettikten sonra evine dönmek üzere mağazadan ayrıldı. Mağaza sahibi bayan müşteriden gözünü ayıramayan müşterisine,
Bu hanımı tanıyor musun diye sordu.
Hayır tanımıyorum ama harikulade bir kadın. Allah sahibine bağışlasın.
Amin diyemeyeceğim. Zira sahibi yok. Yıllar önce eşini o unutamadığımız büyük kazada kaybetmişti. Kocasını kaybettiğinde henüz yirmi üç, yirmi dört yaşlarındaydı. O zamandan bu yana ne kısmetleri çıktı. Hiç biriyle evlenmeye yanaşmadı. Ben oğlumu üvey baba eline bırakmam dedi de başka bir şey ağzından çıkmadı. Dünya ahret kardeşim olsun. Onca yıldan beri en küçük bir şekilde adı kötü yolda dillenmedi. Hep namusuyla yaşadı.
Yazık olmuş bu güzel kadına. Namını duyardım ama tanıma fırsatı bulamamıştım. Ahlaki yönden çivisi çıkmış dünyamız bunlar yüzünden ayakta durmuyor mu? Ne mutlu böyle bir kız evlada sahip olana.
Nesrin’in aldıkları hemen kamyonete yüklendi.
Sobaları kurmak için yanınıza bağ teli aldınız mı?
Arabadan hiç eksik etmiyoruz ki. Her zaman elimizin altında bulunur.
Hadi öyleyse biran önce bitirin işinizi. Zira daha gideceğiniz yerler var. Ehil ellerde sobaların kurulması on beş dakika bile sürmedi. Elemanlara bolca bahşiş vererek uğurladı.
Dershaneden dönen oğlu odasında kurulu sobaya çok sevindi. Bundan böyle soğuk havalarda kalabalık içinde salonda oturup ders çalışmak zorunda kalmayacaktı.
Sararan yapraklar gelmekte olan kışın, soğuk günlerin habercisiydi. Komşularının hemen hemen tamamı kış için gereken odun ve kömürü satın aldıkları halde o halen kararsızlığını sürdürüyordu. Duranoğlu’nu ölesiye arzulamasına rağmen, bir türlü iş yerine gidip te gerekli siparişi veremiyordu. Onunla kuracağı ilişki ya ortaya çıkarsa? Birinin görmesi veya hissetmesi, fısıltı gazetesi aracılığıyla tüm kente en kısa zamanda yayılırdı.
Uykusuz bir gece ve bedeninde dayanamadığı arzular. Çıldıracak gibiydi. Nerdeyse sokağa çıkıp avaz avaz haykıracaktı.
Duranoğlu seni deliler gibi seviyorum. Tüm kent duysun diye haykırıyorum. Kim ne derse desin, umurumda bile değil. Yeter ki beni kollarına al. Öldüresiye sev beni. Düşündüklerinden kendisi bile ürktü.
Böyle bir şey yapsam deli diye beni hemen tımarhaneye kapatırlar. Sabaha karşı derin bir uykuya daldı. Uyandığında öğlen vakti geçmişti. Kalkıp banyo yaptı. Çayı demlemek için koyduğu suyun kaynamasını beklerken saç kurutma makinesiyle saçlarını kuruttu. Kahvaltı için masayı hazırladı. Kahvaltı sırasında bile Duranoğlu bir an için bile aklından çıkmadı. Masayı topladıktan sonra en beğendiği elbisesini giydikten sonra saçlarını özenle taradı. Makyajını her zamankinden daha fazla özenerek yaptı.
Bankadan gazın bedelini ödemeye yetecek kadar para çektikten sonra Duranoğlu’nun iş yerine yöneldi. Attığı her adım onu aylardır özlemiyle kıvrandığı adama yaklaştırırken kalbi sanki yerinden fırlayacaktı. Dükkandan içeri girerken bayılmamak için dualar etti. Adımını eşikten içeri atarken derin bir nefes alarak heyecanını yatıştırmaya çalıştı. Duranoğlu oturduğu koltuktan heyecanla kalkıp yıllardır hayallerini süsleyen kadını kapıda karşıladı. Elini uzatarak,
Hoş geldiniz dedi. Nesrin uzanan ele elini uzattı. Avuçlar sanki birbirlerine kenetlenmişti. Göz göze geldiler. İkisinin de gözlerinde sanki sevgi seli oluşmuştu. Sanki yıllardan beri böyle bir anı bekliyorlardı.
Duranoğlu’nun oturması için gösterdiği koltuğa oturdu. Duranoğlu,
Ziyaretinizin nedeni ne olursa olsun. Bana sizi yakından görüp tanımama neden olduğu için minnettarım. Size, izin verirseniz bir şeyler ikram edeyim.
Varsa bir kahve içebilirim.
Varsa ne demek efendim? Emriniz olur. Kahveniz nasıl olsun?
Orta şekerli olsun efendim.
Duyafonun düğmesine basarak çay ocağına iki orta kahve söyledi.
Beni olabildiğince onurlandıran ve sevindiren bu ziyaretinizi neye borçluyum?
Şey efendim. Malumunuz kömür sobaları evlerde büyük sorun yaratıyor. Tutuşturacak odunların ve kömürlerin depolanması, küllerini boşaltıp atması oldukça külfetli oluyor. Bu yüzden bundan böyle gaz sobası kullanmaya karar verdim. Bir varil gaz aldım mı uzun süre kullanırım. Hiçbir kirliliğe de neden olmaz.
Tabi efendim. Variliniz var mı?
Hayır yok.
Ben hemen evinize ayaklı ve musluklu iki varil gönderip doldurtayım. Variller ayaksız olursa boşaltmada sorun olur. Demirciye ayakları hemen yaptırtırım. En geç yarın variller yerine yerleştirilir ve doldurulur.
İki varilin bedeli bana ağır gelir. Şimdilik bir tane olsun. İleride gerekirse ikileriz.
Aman efendim paranın ne önemi var. Eliniz ne zaman bolalırsa o zaman ödersiniz.
Borç yapmayı sevmem de.
Size bir şey söyleyeyim mi? Bu gaz olayı benim sizi böylesine yakından tanımama neden olduğu için size iki varil gaz değil yüz varil gaz feda olsun.
Neler söylüyorsunuz siz Mustafa bey?
Yüreğimin en derinden gelenleri. Elime bu fırsat geçmişken her şeyimi size açık seçik söyleyeyim. Eğer sizden küçücük bir umut ışığı görseydim karımı hemen boşar ve sizinle evlenmek için kapınıza dayanırdım. Güler teyzeyle yoklattım sizi. Hiçbir umut vermemişsiniz. Ne olur kırma beni. İnan bana, seni ölesiye seviyorum.
Beni çok şaşırttınız Mustafa bey. Ne diyeceğimi bilemiyorum.
Yarın sabah gaz işini hallettikten sonra Marmaris’e gidelim. Orada geleceğimiz için uzun uzun söyleşiriz.
Ne olur böyle bir şeyi isteme benden. Elin diline düşmekten korkarım ben.
Hani tereyağından kıl çeker gibi diye bir deyim vardır. Beraberliğimizi kimsenin ruhu bile duymayacak. Hem duyulsa bile ne olur? Eninde sonunda karımı boşayıp seninle evleneceğim.
Sakın öyle bir şey yapayım deme. Aramızda bir ilişki olacaksa yuva yıkan kadın olarak tanınmak ve anılmak istemem. Israrınız üzerine Marmaris’e gitmeyi kabul ediyorum. Ama arkadaşçasına. Arkadaş olmak kaydıyla. Her şeyi zamana bırakalım. Biliyorsundur, on sekiz yaşında oğlum var. İlişkimizi açığa vurup oğlumu kaybetmek istemem.
Sizinle arkadaş olarak birlikte olmak bile beni mutlu eder. İnan bana aramızdaki arkadaşlığın boyutu ne olursa olsun. Hiç kimsenin haberi olmayacak. Yarın sabah gaz işi erkenden biter. Bulvar boyunca Marmaris yönüne doğru yürürsün. Uygun gördüğüm yerde seni arabama alırım.
Bak yine söylüyorum. Sakın arkadaşlık ötesinde benden bir şey bekleme
Bende aynı şeyi söyleyeyim. Siz nasıl isterseniz öyle osun.
Tamam anlaştık.
                              ***
Sabah erkenden variller getirildi. Önce ayaklar balkona yerleştirildi. Sonrada variller. Uzatılan hortumla variller dolduruldu. İşçileri beklerken giyinip hazırlanmıştı. İşçiler gittiğinde evden çıkıp bulvara doğru ilerledi. Yürüyüşünü kentin dışına doğru sürdürdü. Önünde bir mersedes durdu. Duranoğlu arabadan inip sağ ön kapıyı açtı. Nesrin yüzünü saklamaya çalışarak arabaya bindi. Tekrar direksiyona geçip arabayı sürdü.
Marmaris’te yazı aratmayan bir hava vardı. Turunç’a doğru yola devam ettiler. Turistik bir otelde indiler. Bir görevli arabayı park yerine çekerken otelin gazinosuna doğru yürüdüler. Mevsim sonu olduğu için gazino oldukça tenhaydı. Denizi iyi görebilecekleri bir masaya oturdular. Mönü listesinden yiyeceklerini seçtiler. Garson siparişi alırken,
İçki almak ister misiniz diye sordu. Nesrin,
Hayatımda içki içmedim. Nasıl bir şey olduğunu bile bilmem. Bu yüzden seçimi sen yap dedi. Duranoğlu,
Şarap hafif bir içkidir. İçimi de hoştur. Şarap içelim dedi. Az sonra garson tarafından masa yiyecekleri ve içecekleriyle donatıldı. Yemek sarasında kadehler şerefe diye peş peşe kalktı. Nesrin Duranoğlu’nun bacağının bacağına temas etmesinden dayanılmaz bir haz duyuyordu. Az sonra bacağında gezinen el heyecanını doruğa çıkardı. Elini bacağını okşayan elin üstüne koydu. Eli okşamaya başladı.
Garson olanların farkındaydı. Yanlarına gelip bir istekleri olup olmadığını sordu. Kendileri için deniz gören en güzel odayı ayırttığını söyledi. Göz göze geldiler. Duranoğlu,
Ne dersin sevgilim dedi. Nesrin’in tüm bedeni alev alev yanıyordu. Kendini sevdiği adamın kollarına atmak için daha fazla bekleyecek hali kalmamıştı. Heyecandan kısılmış bir sesle,
Sen nasıl istersen sevgilim dedi. Yedikleriyle yetinip numarası bildirilen odaya çıktılar. Sevişirlerken geçip giden zamanın farkına bile varmamışlardı. Nesrin bir ara karanlığı fark etti.
Eyvah dedi. Gece olmuş haberimiz yok. Oğlum çoktan eve dönmüştür. Ne olur kalkalım artık. Hemen giyinip çıktılar. Hesabı ödedikten sonra park görevlisinin getirdiği arabaya binip yola çıktılar. Kentin karanlık bir sokağında Nesrin arabadan indi. Onca karanlığa ve tenhalığa rağmen sanki tüm kentin gözleri kendi üzerindeydi. Eve döndüğünde oğlu merakla karşıladı.
Anne nerede kaldın bu saate kadar. Meraktan öldürecektin beni.
Arkadaşlardaydım. Oyuna daldık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım.
Ama anne sen oyun bilmezsin ki.
Öğrendim oğlum öğrendim.
Hayret bir şey duyda inanma.
Neden oğlum? Oyun oynamasını öğrenmek o kadar kolay ki. Tüm bedenini oynadığı oyunun heyecanı sardı. Kuşkulanır gibi oldu. İçinden,
Acaba bir şeyler mi sezinliyor diye geçirdi.
Ne olur anne, böyle geç kalacağın günlerde bana haber ver ki meraktan ölmeyeyim.
Tamam oğlum haber veririm.
                              ***
Beraberlikleri sık sık yineleniyordu. Her buluşma ve beraberlik onu gittikçe kaşarlanmış bir davranışa sokuyordu. Artık ilişkilerinin açığa çıkması utandırmıyordu onu. Vicdanındaki sızıyı benim de sevmeye hakkım yok mu söylemiyle yok etmeye çalışıyordu. Duranoğlu’yla adı iyiden iyiye dillenmişti. Kadınlar ilişkiyle ilgili dedikodu yaparlarken,
Ne oldu bu güzeller güzeli ve olabildiğince namuslu kadına. Şeytan mı aklını çeldi diyorlardı? Kimileri,
Gözlerimle görmesem beraberliklerini, kesinlikle söylenenlere inanmazdım. Gözlerimle gördüğüm için inanıyorum diyordu.
Oğlu da bu ilişkiyi sezmeye başlamıştı. Dayanamadı sonunda.
Anne söylenenler doğrumu? Sen Duranoğlu’nun metresi mi oldun?
Ne diyorsun sen oğlum. Nereden çıkardın bunu?
Duranoğlu ile olan ilişkinizi herkes biliyormuş anne.
Herkes yalan söylüyor.
Keşke anne, keşke söylenenler yalan olsaydı. Ama ateş olmayan yerden duman tütmez derler.
Ne diyorsun sen oğlum? Yoksa annenin namusundan şüphe mi duyuyorsun?
Evet anne. Yalnız şüphe duymuyorum. Gerçeği yüzüne haykırıyorum. Yapmayacaktın bunu anne, yapmayacaktın. Namus uğruna sana kıyamam anne. Ne olur bu kenti terk edip gidelim anne. Üniversiteyi İstanbul’da okuyacağım. Satalım burada neyimiz varsa. Taşınıp İstanbul’a yerleşelim.
Buradan taşınmamız dedikoduları haklı çıkarmaz mı?
Ne dedikodusu anne. Konuşanlar gerçeği konuşuyor.
Peki oğlum. Sen hele İstanbul’a yerleş. He demekle satılmaz bunca mal. Satış işleri tamamlandığında ben de İstanbul’a taşınırım.
Ne olur anne o adamdan uzak dur. Adınla alnıma kara bir damga vurma.
Ben senin alnına kara damga vuracak hiçbir şey yapmadım oğlum. İnan bütün dedikodular yalan.
İnşallah anne dediğin gibidir.
                         ***
İlkay, İstanbul’da hiç huzurlu değildi. Aklı fikri annesindeydi. Söylenenler mi doğruydu, yoksa annesinin söyledikleri mi? Ya annesi için söylenenler doğruysa? Ya annesi yokluğundan yararlanarak alenen o adamla düşüp kalkıyorsa? Elinden hiçbir şey gelmediği için içi burkuldu. Eğer annesi İstanbul’a taşınmazsa söylenenlerin tümünün gerçek olduğuna inanacakta. Bu durumda ne yapabilirdi. Namus uğruna deyip annesinin canına kıyamazdı. Böyle bir durumda kendi hayatı da kayardı. Kararını verdi. Eğer annesi Buraya taşınmazsa doğup büyüdüğü o kente bir daha gitmeyecekti. Babasından payına kalanları satacak ve o kentle tüm bağlarını koparacaktı.
                         ***
Nesrin oğlunun yokluğundan yararlanarak Duranoğlu’ndan hiç ayrılmaz olmuştu. Duranoğlu evine serbestçe girip çıkıyordu. Komşularının meraklı bakışlarının üzerlerinde olmasına aldırmıyorlardı.
Bir sabah erkenden arabalarına binip Marmaris’e hareket ettiler. Sahildeki gazinoda yiyip içtiler. Sık sık ta denize girdiler. Duranoğlu içkiyi bir hayli fazla kaçırmıştı. Nesrin,
Hayatım bu gün çok içki içtin. Gördüğüm kadarıyla bir hayli sarhoşsun. Bu gece otelde kalsak daha iyi olmaz mı dedi? Duranoğlu,
Merak etme hayatım, ben alkollü olduğumda daha iyi araba kullanırım.
Hadi canım, sarhoşluk arabacılığa benzemez diye bir söz vardır. Senin kullanacağın at arabası değil, otomobil.
Hadi gel bak araba nasıl kullanılır gör. Yahu benim nerem sarhoşa benziyor. Baksana çakı gibi ayaktayım diyerek arabaya doğru yürüdü. Arabanın kapısın güçlükle açtı. Girip oturdu. Nesrin’e,
Hadi orada sallanıp durma. Niye gelip binmiyorsun? Nesrin isteksiz adımlarla gidip arabaya bindi.
Hayatım ne olur hızlı sürme. Bu halinle bir kazaya kurban gideriz diye ödüm kopuyor.
Sen Duranoğlu’na güven hayatım. Duranoğlu bu yollarda gözleri kapalıyken bile gider.
Hareket ettiler. Yoldaki virajlar Duranoğlu’nun sarhoşluğunu daha da arttırmıştı. İnişe geçtiklerinde sanki araba kontrolden çıkmıştı. Ha bire hızı artıyordu. Nesrin korkuyla bağırdı. Mustafa sen ne yaptığını sanıyorsun. Bu araba sanki yolda gitmiyor, uçuyor. Duranoğlu gözlerini aralamaya çalıştı. Sanki göz kapaklarına kilolarca kurşun yapıştırılmıştı. Bir türlü gözlerini açamıyordu. Birden araba yoldan çıktı taklalar atarak çay yatağına doğru uçtu. Gecenin ilerlemiş saatine rağmen turizm mevsimi olması nedeniyle gelen geçen eksik değildi. Bir arabanın taklalar atarak çay yatağına doğru uçtuğunu gören sürücüler arabalarını yol kenarına park ederek uçan arabanın yanına koştular. Araba fena halde ezilmiş ve içindekiler ezilen sacların arasında iyice sıkışmışlardı. Elle çıkarılmalarına olasılık yoktu. Alo 154 ü aradılar ve görevliye durumu anlattılar. On beş dakika içinde polis arabası ve ambulans geldi. Az sonra da belediyenin itfaiye aracı geldi. Sıkıştıran sacları buldukları kalın bir odunla kanırtarak açmaya çalıştılar. Nesrin kaza anında yaşamını yitirmişti. Duranoğlu’nda ise yaşam belirtileri vardı. İkisini de arabadan çıkarıp ambulansa koydular.
Duranoğlu günlerce komada kaldı. Bel kemiğindeki kırıklar ve ezikler yüzünden tam olarak iyileşemedi. Bu nedenle tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Nikahlı eşi onu hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Eşiyle göz göze geldiklerinde eşinin gözlerine bakamaz oldu. Eşinin kendisine gösterdiği ilgi ve sevgi onun vicdanını oldukça derinden yaralıyordu.
                              Özcan Nevres 05 Ekim 2001 Cuma
                                        SİLİVRİ

                    






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çıldırtan Aşk
Karısından Çok Çekmişti
Aykırı Aşklar
Cani Sevgililer
Bahadır Delikanlı
Kasçak Kuş
Aşık Mucidin Sonu
Bir Yalnız Adam

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Muhabbet Kuşları Nasıl Üretilir
Onu Ölesiye Sevmişti
Severek Ayrılalım
Mutluluğu Ölümü Ararken Buldu
Mustafa Efe
Bir Zamanlar Ben De Politikacıydım
Neden Terk Ettin
Bağımsız Aday Deli Osman
Güz Gülleri Gibi
O Yalancının Biriydi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Acılarla Yaşamak [Şiir]
Özleyiş [Şiir]
[Şiir]
Bir Dosta Mektuplar 1 - 12 [Şiir]
Sevgiliye [Şiir]
Seni Düşündüm Yine [Şiir]
Alın Götürün Beni Dalgalar [Şiir]
Ah Bu Sensizlik Yok Mu [Şiir]
Bir Rüzgardır Yaşamak [Şiir]
Uyan Be Memet [Şiir]


Özcan Nevres kimdir?

1958 de gazetecilige basladim. O zamandan beri yazmaktayim.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Ümit Yaşar Oğuzcan Fazıl hüsnü Dağlarca


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.