Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
Hani bir melodi takılır dilimize bazen. Ya yeni çıkan bir şarkıdır, hoşumuza gitmiştir de habire söyler dururuz içimizden ya da evden çıkarken veya yolda yürürken biryerlerde çalan bir şarkı aklımızda kalır. Benim de nereden kulağıma geldi de dilime takıldı bilmiyorum ama Zeki Mürenin söylediği bir şarkı içimdeydi bugün.. Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar Yeryüzünde sizin kadar yalnızım Bir yalnızlık şarıkısı çalar sazım Ben yalnızım ben yalnızım yalnızım.. Kaderim bu böyle yazılmış yazım Hiç kimsenin aşkında yoktur gözüm Taşa geçer kendime geçmez sözüm Ben yalnızım ben yalnızım yalnızım.. Kah yıldızlara kah vapurun denizdeki köpüklerine takılıp gözüm, içimden bu şarkıyı söyledim ve nedir yalnızlık? Niçin yalnız kalırız? Nasıl yalnız kalırız? Niye kendimizi yalnız hissederiz? Diye düşündüm. Hemen Cahit Sıtkı Tarancı geldi aklıma... Haydi Abbas vakit tamam. Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı. Dinsin artık bu kalp ağrısı, Şu ağacın gölgesinde olsun, Tam kenarında havuzun. Aya haber sal çıksın bu gece. Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbaçı sihirli seccadeye, Katıp tozu dumana, Var git! Böyle ferman etti Cahit. Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaştan. Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan... Yaşlanmanın veya insanın kendini yaşlanmış hissetmesinin, yalnızlıkla alakası olduğunu söylemiş şair. Hele 35 yaş şiirinde tam bu konuya parmak basmış. Yaş 35, yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi allahım bu çizgili yüz ? Ya gözler altındaki bu mor halkalar, Neden böyle düşman görünürsünüz Yıllar yılı dost bildiğim aynalar. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız. Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız Dostlarla da ayrıldı yollar birbir. Gittikçe artıyor yalnızlığımız... Neden yalnız kalırız, Nasıl yalnız kalırız, Kendimizi niye yalnız hissederiz deyince aklıma bir de gurbet yalnızlığı geldi. Ne zordur gurbet. Evinden köyünden ocağından ayrı kalmak ne zordur. Kader rüzgarı savurur bazen insanı. Bir bakarsın bu rüzgarın adı vatani görev olur, bazen iş bazen aş kaygısı, bazen de mecburiyet. Adı ne olursa olsun yalnızlık da beraberinde gelir gurbetin. Onlarca kalabalığın içinde yalnızsındır. Kokusu, dokusu farklı bir iklimde başka bir şehirde hatta bazen başka bir ülkede bir başına kalırsın. Gemiler geçer rüyalarımda, Allı pullu gemiler, Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret Bakar bakar ağlarım... Dersin. Orhan Veli gibi... Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim Hem annemi, hem babamı, ben köyümü özledim Diye... Türkü söylersin dağlara çıkıp,Zeynep gelin misali... Gurbet o kadar acı ki Ne varsa içimde Herşey bana yabancı Hepsi ayrı biçimde Diyen... Şarkılar, duygularına tercüman olur. Zordur gurbet yalnızlığı zordur. Yalnızlığın bir diğer nedeni de ilerleyen teknoloji, değişen dünya.. Eski komşuluklar, dostluklar, birbirini tanıyıp selamlaşan mahalleliler yavaş yavaş kayboluyor.. Can Dündarın dediği gibi; bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı. Tek başına yaşamak, tek başına yemek yemek, internette dolaşıp kendi başına eğlenmek, her geçen gün biraz daha yalnızlaştırıyor insanı. Görüyorsunuz değil mi? Ne çok çeşidi var şu yalnızlığın.. Yaşlılık yalnızlığı, gurbet yalnızlığı, medeniyet yalnızlığı. Peki ya ilişkilerdeki yalnızlık? Mitolojiye gore Nuhun gemisine tüm hayvanlar çift çift alınmıştır. Adına dünya dediğimiz ve sonsuz bir boşlukta yüzen gemide de hayat böyledir. Tek olmak, yani yalnızlık sevilmez bu gemide. İnsan paylaşmayı sever ve yalnızlık allaha mahsusdur diyerek kendine bir eş seçer.. Siz hiç 2 kişilik yalnızlık diye birşey duydunuz mu? Adı bile tuhaf .. 2 kişilik yalnızlık.. Olur mu hiç diyesi geliyor insanın ama olur. Öyle çiftler vardır ki bu hayatta. O uzaktan baktığınızda birlikte sandığınız, aynı yastığa senelerce baş koyup, yılları birlikte tüketmiş öyle çok çift vardır ki. Görünürde çift ama gerçekte tek’dirler. Kader biraraya getirmiş, şartlar, toplumsal değerler çift kılmıştır onları ama içlerinde yalnızdırlar. İşte yalnızlığın en zor katlanılanlarından biridir iki kişilik yalnızlık. Zevkler, düşünce yapısı, hayata bakışı birbirine uymayan bu insanlar, bir evi, bir kap yemeği, bir yastığı paylaşır gibi görünseler de duyguları paylaşamadıklarından dolayı yalnızdırlar. Aynı camın arkasından bakar ama farklı şeyler görürler. Tek olmak, yani yalnızlık dezavantajdır topluma göre. İnsan paylaşmayı sever. Ancak, yalnızlığın bir türü daha var. O da bir ilişkinin bitmesiyle yaşanan yalnızlık. O zaman yalnızlık sanki bir haksızlık gibidir. Herşey güzel giderken, yaşamı biriyle paylaşırken yalnız kalmak öfkelendirir insanı. Kaçıp gitmek, alıp başını uzaklara yol almak ister insan, isyan eder ama kaçamaz. Hem kaçsan yalnızlığını da yanında götürecek değilmisin? O zaman nereye kaçıyorum der kalırsın. Üzüntü, gözyaşı, gelecek korkusu, bir daha sevememe korkusu... Panik yaşar insan, ruhun dinginliği, yaşamın anlamı kaybolur. Sanki bir ceza gibidir yalnızlık, insanın kendini cezalandırdığı bir suç gibidir. İnsan içine kapanır daha da yalnızlaşır. Peki ne yapmak lazım? Bazen elimizde olmadan yalnız kalırız. Kader öyle bir yol çizer bazen terkediliriz veya yaşadığımız ilişki anlamsız gelir yalnızlığı kendimiz seçeriz... Gün ışığının ilk aydınlığını, Gecenin ilk karanlığını Yalnız yaşamak. Geceleri sarılmak kadehlere Yalnızlığın türküsünü söyleyerek uyumak Bir mumun titreyen ışıklarını, En beğenilen şarkının anılarını Dost sanmak. Ağlamak, gülmek Gülmek, ağlamak Ne güzel şeymiş yalnız kalmak. DEMİŞ ŞAİR.. Güzel tarafları da yok değil hani. Zuhal Olcay’ın okuduğu gibi. ‘’Yalnızlığım.. Yaşamak zorunda olduğu beraberliğimsin’’ Aslında hepimiz bir şekilde yalnızız. Yalnız doğar, yalnız ölürüz.. Yaşamda renklerin bir çok anlamı vardır. Kırmızı ihtirası, beyaz masumiyeti, yeşil doğayı,mavi özgürlüğü simgeler. Yalnızlığın rengiyse gridir. Gökyüzü gridir, deniz gridir, bulutlar gridir. Yalnızsan dünya gridir. Ama asla Siyah değil... İnci Fügen Yılmaz 08.09.2000
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İnci Fügen Yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |