Tarihten öðreniyoruz ki tarihten hiçbir þey öðrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
Seneler geçtikçe buna alýþmaya baþladým. Köyünde mütevazý bir ailenin gururu Mustafa olarak uykuya dalar dalmaz, Ankara’da akademisyen bir çiftin biricik kýzlarý Eylül olarak uyanýyor ve ayný günü tekrar yaþýyordum. Eylül uykuya dalýnca Mustafa uyanýyordu. Hayatýmda hiç rüya göremedim. Belki de hayatlarýmdan biri rüyaydý. Belki de ikisi de benim rüyamdý. Ya da sadece delinin tekiydim. Ama elbette bu sýrrýmý kimseyle paylaþmýyordum. Küçük yaþlarda beni oldukça korkutan bu döngünün bana saðladýðý avantajlarý fark ettikçe keyfini sürmeye baþladým. Her þeyden önce bana gözleri gibi bakan iki annem ve iki babam vardý. Eylül olarak oldukça hijyenik, eðitici, saðlýklý bir hayat sürerken, Mustafa olarak nispeten daha elveriþsiz koþullarda ama kesinlikle daha eðlenceli bir çocukluk geçirdim. Köydeyken, þehirde asla göremeyeceðim bir çok hayvanla ve bitkiyle büyüdüm. Tertemiz havayý her gün arsýzca ciðerlerime çektim. Her þeyin en tazesini, her þeyin en lezzetlisini tadarak büyüdüm. Diðer yanda köyde asla hayalini bile kuramayacaðým konfor ve oyuncaklarla eðlendim, bilgisayarýn ve televizyonun keyfini doyasýya yaþadým. Yazlarý güzel kumsallarda denize girip tatil yaparken bir yandan da Temmuz sýcaðýnda tarlada ekin kaldýrma telaþýný yaþamak gibi karmaþalar düþtüðüm zamanlarda bile hiçbir zaman halimden þikayetçi olmadým. Yýllar geçtikçe avantajlarým da artýyordu. Eylül’ün aldýðý eðitim, Mustafa’yý köy okulunda üstün zekalý, Mustafa’nýn pastoral perspektifi ise Eylül’ü dahi sanatçý yapýyordu. Her iki kültürü de istediðim gibi kullanabiliyordum. Her ikisi de bana oldukça keyif veriyordu. Elbette kýsa süre sonra “kendimi” görme isteðim beni çimdiklemeye baþladý. 17 yaþýný artýk doldurmuþtum ve kaným kaynýyordu. Mutlaka ama mutlaka kendimi görmeliydim. Küçük bir beyaz yalanla köyden Ankara’ya günübirlik gitmek için tüm hazýrlýklarýmý tamamlamýþtým. Bir sabah erkenden annemle ve babamla helalleþip yola düþtüm. Her ne kadar gece döneceðimi söyledimse de oðullarýndan bu ilk ayrýlýþ onlar için oldukça endiþe vericiydi. Ankara otogarýna vardýðýmda elbette “köyden indim þehre” paradisini yaþamadým. Ankara zaten benim yaþadýðým þehirdi. Hemen evime doðru yola çýktým. Karþýlaþacaðým durumu hayal etmeye çalýþtým. Kendimi nasýl karþýlayacaktým? Durumun karýþýklýðý aslýnda beni oldukça korkutuyordu. Eve yaklaþtýkça kalbimin sesi kulaklarýma vurmaya baþladý. Ürkek adýmlarla basamaklarý çýktým. Günlerden Pazar olduðu için annem ve babamýn evde olacaklarýna emindim. Aslýnda bunu biraz da Eylül’e borçluydum. Çünkü doðum günümü evde kutlamak için annemlerle anlaþmýþtým. O yüzden bugün evde bir parti olmalýydý. Kapýnýn önüne vardýðýmda ise içerden duymayý beklediðim müzik sesini ya da gürültüyü duyamýyordum. Korkum bir kat daha artmýþtý. Bütün cesaretimi toplayýp zile bastým. Bir süre sonra kapýyý annem açtý. Merakla yüzüme bakýyordu, bir an sonra yüzündeki ifade sýkýntýya dönüþtü. Belli ki beni kapýya dayanan dilencilerden sanmýþtý. Hemen kendimi toparlayarak “Özür dilerim Sevim Teyze, ben Eylül’ün okuldan bir arkadaþýyým, kendisi evde mi acaba?” dedim. Bu arada içeriden “Kim geldi Sevim?” diyen babam da çýka geldi. Yüzünde Eylül’ün ýsrarlarýna dayanamayarak 5 yýl önce kestiði sakallarý hiç kesilmemiþ gibi duruyordu. Annem ise “Bilmiyorum, Eylül diye birini arýyormuþ”. Bir an da bütün tüylerim diken diken oldu. Vücudumdan bütün kanýn çekildiðini hissedebiliyordum. “Yanlýþ geldin herhalde delikanlý, burada öyle biri yok” diye ekledi babam. Belli ki yüzümdeki dehþetengiz ifadeden ürkmüþlerdi. Beni içeri davet ettiler. Her gün yaptýðým gibi içeri, evime girdim. Annem bana bir bardak su getirdi. Ben ise hala dehþetle evimi inceliyordum. Burasý benim evim deðildi. Bazý eþyalar ayný da olsa, burasý kesinlikle benim evim deðildi. Bu nasýl oluyordu bir türlü aklým almýyordu, annem ve babam karþýmda bana bir yabancýymýþým gibi bakýyorlardý. Titreyen sesimle “Eylül adýnda bir kýzýnýz yok mu yani?” diye sordum. Cevap babamdan net bir þekilde geldi. “Bizim hiç çocuðumuz yok ki…”. Elimdeki suyu anneme verdim ve “çok teþekkür ederim” diyebildim. Hiç arkama bakmadan evimden hýzlý adýmlarla uzaklaþmaya baþladým. Yine de annem ve babamýn merak dolu bakýþlarýný üzerimde hissediyordum. Gece köye vardýðýmda ilk annem kucakladý. Sonra babam. Ben ise onlarý bu kez bambaþka bir hasretle kucakladým. O gece uykuya daldýðýmda Eylül’ün saati 10’u gösteriyordu. Odama gelen babam beni sýcacýk öptükten sonra “günaydýn doðum günü kýzý” dedi. Her þey býraktýðým gibiydi. Hiçbir þey deðiþmemiþti. Peki ama ben nereye gitmiþtim. Hangi cehennemdeydim. Bu sefer de Eylül küçük beyaz yalanlarla köy yoluna düþmüþtü. Ama yine sonuç deðiþmemiþti. Bu sefer köyde annem ve babam bu þehirli kýza anlamsýzca bakýp neden bahsettiðini anlamaya çalýþýyorlardý. Hayatlarýnda hiç Mustafa diye biri olmamýþtý. Ayný dünyada yaþýyorduk ama Mustafa’nýn yaþadýðý dünyada Eylül diye bir kýz hiç var olmamýþtý ve Eylül’ün yaþadýðý dünyada ise Mustafa diye bir oðlan hiç var olmamýþtý. Aklýmý kaçýrmak üzereydim. Her günü iki kere yaþamak artýk aðýr gelmeye baþlamýþtý. Aslýnda bana en aðýr geleni ailelerimin bana attýklarý yabancý bakýþlardý. Gerisi ise böyle bir cehennemi yaþamaya maruz býrakýlmama duyduðum öfke ve iki dünya arasýndaki çaresizliðimin altýna kalýn çizgiler çeken yalnýzlýðým. Annemler ise bendeki durgunluðu ergenlik bunalýmýna veriyordu. Endiþe duysalar da ergenlik sorunlarýnýn sona ereceðini umutla bekliyorlardý. Eylül’ün belalý aþýðýnýn telefonla rahatsýz etmesi de bu zamanlara denk geliyordu. Lisede ayný sýnýftaydýk ancak sonralarý okuldan atýldýðýný duymuþtum. Daha o zamanlar bana olan ilgisini çekinmeden gösteriyordu. Gelir geçer diye düþünmüþtüm baþlarda. Defalarca kovdum, küfür ettim, hakaret ettim, þikayet ettim… Ama bir türlü heriften kurtulamýyordum. Köþe baþlarýnda, sokak aralarýnda hep onun bakýþlarýný üzerimde hissediyordum. Sabah evden çýkýþýmdan akþam eve geliþime kadar bir an olsun peþimden ayrýlmýyordu. Bu elbette en çok “Mustafa”ya dokunuyordu. Eylül olarak her ne kadar özgür büyüdüysem de, Mustafa olarak bir çok tabuyla beraber yoðrulmuþtum. Bir sabah köyde kan ter içinde uyandým. Dudaklarýmýn kenarýndan hafif bir kan sýzýntýsý geliyordu. Hala yaþadýðým þokun etkisindeydim. Ankara’da apartmanýn kapýsýnýn içerisine girmemle yüzüme yapýþtýrýlan bir parça bezin kesif kokusunu duymam bir olmuþtu. Bir süre direnmeye çalýþsam da nafileydi. Bilincimi yitirdikten hemen sonra gözlerimi köyümde açmýþtým. Tam bir panik içindeydim. Aklýmdan tek geçen Eylül’ü kurtarmaktý ama Mustafa’nýn dünyasýnda Eylül hiç var olmamýþtý. Tek bildiðim Mustafa’nýn dünyasýnda ölen birinin Eylül’ün dünyasýnda da ölüyor olmasýydý. Aklýma gelen tek çözüm ise tüylerimi ürpertiyordu. Kimseyi uyandýrmadan gizlice yola çýktým. Annemlere nasýl bir açýklama yapacaðýmý bilemiyordum. Öðleden sonra Ankara’ya vardým ve hemen soluðu lisedeyken adamýn yakýn arkadaþlarý olarak bildiðim gençlere adresini sordum. Bi akrabasý olarak kendimi tanýttýðým için adresini kolaylýkla buldum. Evine gittiðimde ise annesi arkadaþlarýyla mahallenin kahvesinde olduðunu söylemiþti “kör olasýca” nýn. Hýzlý adýmlarla kahveye doðru yol almaya baþladým. Ýçimde alev alev yanan bir öfkeden baþka bir þeyim yoktu yanýmda. Adamýn karþýsýna geçip ne diyebilirdim ki? Zaten Eylül diye bir kýzla hiç tanýmýyordu. Adama ne yaparsam yapayým ya da ne dersem diyeyim haksýz durumda olacaktým. Kýraathanenin kapýsýndan içeriye girdiðimde aðýr bir duman tabakasý ve çay kokusu karþýladý beni. Kalbim hýzla çarpýyordu. Onu bir masa baþýnda arkadaþlarý ile okey oynarken gördüm. Damarlarýmdaki kanýn hýzlandýðýný hissedebiliyordum. Kendimi kurtarmak için kendimi feda edebilecek miydim?. Daha da önemli bir sorun, yýllarca kendime sormaktan korktuðum soruyla baþ baþa kalmýþtým. Ya hayatlarýmdan birisi sadece rüyaysa, gerçek deðilse. Ya Eylül rüyaysa. Rüyamý kurtarmaya çalýþýrken gerçek hayatýmý yok edebilirdim. Yine Eylül için bu riski göze almaya deðerdi. Zaten Eylül de ben deðilmiydim. Bir hayalden baþka bir þey olmasa bile o bendim. Sigara dumanýnýn içinden geçerek oturduðu masanýn baþýna geldim. Oturanlarýn þaþkýn bakýþlarý altýnda masadaki ýstakalardan biri ile adamýn kafasýna olanca gücümle vurmaya baþladým, bir daha, bir daha.... Istakanýn üstünden kan ve beyin parçalarý damlarken masada oturanlar þaþkýnlýklarýný üzerlerinden atarak üzerime çullandýlar. Önce birisi sýrtýma bir tekme savurdu, daha sonra bir diðeri karnýma. Üstüme gelen bir çok tekmeden sonra, en son hissettiðim tekme baþýma gelen tekme oldu. Son duyduðum ise boynumdan gelen bir kütleme sesi. Eylül olarak gözlerimi açtýðýmda boþ bir inþaattaydým. Baþým zonkluyordu. Betonun üzerinde yatýyordum. Son yediðim dayaðýn hala etkisindeydim. Önce elimde bir sýzý hissettim, sonra da boynumda. Elimi zorlukla kaldýrdýðýmda büyükçe ve keskin bir cam parçasýný tuttuðumu gördüm. Zorlukla parmaklarýmý açtým ve kanlý cam parçasý yere düþtü. Etrafýmýn tam bir kan gölü olduðunu fark etmem uzun sürmedi. Ancak hiç bir yerimde büyük bir acý hissetmiyordum. Zorlanarak da olsa doðruldum. Tam önümde beni kaçýran herifin cesedi yatýyordu. Kasýðýndan akan kan bütün etrafýmý kýzýla boyamýþtý. Büyük ihtimalle atardamarý kesilmiþ ve kan kaybýndan ölmüþtü. Uyandýðýmda elimde tuttuðum cam parçasý onu bu hale benim getirdiðimi açýklayabilirdi. Ancak ben kesinlikle hiç bir þey hatýrlayamýyordum. Sallanarak inþaattan dýþarý çýktým. Sonrasý ise malum kendimi burada buldum. O günden sonra bir daha asla Mustafa’yý görmedim. Sanýrým beni kurtarmak için kendimi feda etmiþtim. Onu nasýl özlüyorum anlatamam. Biliyorum ki sizler bana asla inanmadýnýz. Ama söyler misiniz bana; Mustafa’nýn ailesi olarak sizlere anlattýðým aileyi nasýl en küçük ayrýntýsýna kadar biliyorum. Ben size söyleyeyim. Onlar da benim anne ve babam, her ne kadar onlar beni tanýmasa da” - CÝNAYETLE SUÇLANAN BÝR ÞÝZOFRENÝN MAHKEMEDEKÝ SAVUNMASIDIR - 16 EYLÜL 1983 - ANKARA
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Cengiz Arabacý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |