..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Sinema ve Televizyon > nihat




2 Haziran 2005
Adaletin Emrinde Bir Komutan Selahaddin Eyyubi  
asıl efsaneyi gözden kaçırmadan

nihat


Dünya tarihinde önem kazanan iki olay var. Bunların biri filme bir şekilde aktarıldı. Diğeri ise büyük bir prodüksiyon isteyen alt yapısıyla çekilmeyi bekliyor: Kudüs ve İstanbul.


:CJCE:
İzleyicinin sinema perdesinde seyrettiği kanlı sahneleri kanıksaması, zihninde en büyük şiddeti bile oyun haline getirmesi sinemanın başarısı mıdır? En iyi korku filmlerini çıkarabilen ülkenin bu başarısını kodlarken, artı hanesine yazacaklarımız tüm dünya insanları için de bir değer oluşturuyor mu? Toplumun yetiştiği kültürün ana damarlarında böyle bir zorlamalı, işin doğallığından uzaklaşmalı hileler yoksa, katliamlara yol açacak girişimler bulunmuyorsa bunu, kanlı canlı bir filme döndürmenin pek bir anlamı olmaz. Dünya sahnesinde oysa en kanlı çatışmaların yaşandığı coğrafyadayız ve tarih bir film şeridinden çıkarak, en gösterişli elbiselerini giyerek karşımızda arzı endam ediyor. Bireylerin birbirlerine büyük bir öfkeyle bakmadıkları, 'Yaratık' türü korkular yerine daha munis masallarla büyünen coğrafyamızda oluşan sevgi, aslında bir acıyla da yoğrulmuş durumda.
Koca devletlerin, teknolojiyi ve ilmi en yüksek seviyelere çıkarmasını beklediğimiz ülkelerin dünyayı adaletle donatmak yerine bir korku filminden ödünç alınmış sahnelerle dünyayı kana bulamaları, bizim masallarımızdaki devleri bile sindirecek acımasızlıkta. Tepegöz'ün yapacak bir şeyi yoktur bu bir adım sonrasındaki vahşeti tahmin edilemeyecek süreçte. Yanı başımızda ortalığa saçılan ve büyük birlikler kuran çok büyük ülkelerin bir türlü toparlayamadığı dağınık coğrafyada asırlar öncesinde ne yaşanmıştı da bugüne yansımaları gelmişti?
Dünya tarihinde önem kazanan iki olay var. Bunların biri filme bir şekilde aktarıldı. Diğeri ise büyük bir prodüksiyon isteyen alt yapısıyla çekilmeyi bekliyor: Kudüs ve İstanbul.
Ridley Scott, çağımızın bu artık anlamlandırılamayan savaşçı çılgınlıklarından bıkmış ve Haçlı ile Doğu'nun bir şekilde karşı karşıya geldiği Kudüs'ün alınmasına uzanmış kamerasıyla. Gladyatör’ün yönetmeni Scott "Bitsin artık bu asırlık öfke" diyerek barış mesajlarıyla ördüğü filminde, "Kara Şahin Düştü"deki başarısını biraz daha ileriye götürmek istemiş. Toplum tarihlerinde meydana gelmiş olayları, egemenlerin tüm bastırmalarına karşın sanatçı özgünlüğüyle ortaya koymak, az bir şey olmazsa gerek. Amerika'nın ileri karakol görevi gibi çalışan Hollywood, senaryolarına bile müdahale edebilen güce karşı sesini çıkarmıyor, aksine, filmlerin genel yapısıyla oynayıp, genlerini bozabiliyor.
Avrupa'nın ve Amerika'nın dünya barışının sağlanması için göstermeleri gereken çabayı 'paylaşımcı' bir ruhla hakimiyet kavgasına dönüştürmeleri, Ridley Scatt gibi önemli yönetmenleri de sıradışı yapımlara yöneltiyor. Hollywood'un savaşçı yönünü biraz olsun dizginlemeye çalışan Scott, dünya üzerinde yaşanmış savaşların temeline iniyor ve 'anlamsızlık' vurgusuyla savaşların karşısında saf tutuyor.
Asırlar önce de savaşlar vardı, insanlar birbirlerini boğazlıyorlardı. Savaş hileleri bugün Brad Pitt'in oynadığı müthiş bir film de ortaya çıkardı. Troy, Çanakkale'deki Truva atının bir savaşın kaderini nasıl değiştirdiğini anlatıyordu. Günümüz savaşları ise TV ekranından naklen veriliyor ve kesinlikle saldırganlığın meşruluğu ya da haklılığı gerekçesi önemsenmiyor. Bugün en yetkili ağızlardan açıklanan Irak'ta kitle imha silahı yok açıklaması, Irak'ın tarumar olmasını engellemedi. Bölgenin birbiriyle ilintili, birbirinden beslenen renklilikleri artık çatışmacı bir anlayışla farklı olanın karşısına çıkıyor. Çağımızın savaşları medyatik ve yanlış enformeyle, iki dostu bir anda düşman edebiliyor. Scott'un baktığı ve vizörünü döndürdüğü asırlar öncesine, asıl efsaneyi de gözden kaçırmadan Cennet’in Krallığı'na gidelim.
Kudüs yeni bir savaşın eşiğindedir. Muhasara sürüyor. Birbiri ardına gerçekleşen Haçlı Seferlerinin öncelikle görünür amacı dini bir vurguya dayansa da Avrupa'nın tutunamamışları, ipsizleri, kısa yoldan köşe dönmek isteyenleri bu Cennet Krallığı'na varmak, büyük ikramiyenin kendilerine çıktığını görmek istiyorlardı. Bütün dinlerin bir arada barış içinde yaşadığı Kudüs'te, uzaktaki yabancıları çeken büyük bir gizem vardı. Adeta insanın bozulmamış, kire bulaşmamış yönünün yaşandığı bir yerdi Kudüs. Lordların, savaşçıların, rahiplerin tek bir amacı vardı: Bu büyük zenginliği ele geçirmek.
Haçlı Seferleri'nin düzenlendiği Kudüs'te ise adilliği tüm kaynaklarca tespit edilmiş bir komutan var: Selahaddin Eyyubi. Günümüz insanları için örnek alınabilecek bir komutandır Selahaddin. Her şeyden önce aciz olana saldırmaz, eşit şartlarda olmayı yeğler. Haçlı ordularının artık otomatiğe bağladıkları seferlerden birinden girer Scott olaya. Onun da bir kahramanı vardır. Acılı bir kahraman. Eşi intihar etmiş, günahkâr olduğu için arınmak isteyen Balian demirci dükkanına gelen bir lorddan duyduklarıyla şaşkına uğrar. Lord ona, babası olduğunu söyler. Amacı, oğlunu da alıp Cennet’in Krallığı'na gitmektir. Balian bu teklifi kabul etmez. Demirci dükkanına gelen bir rahip, günahkâr olduğunu (karısının günahı) günahlarından temizlenmek için Kudüs'e gitmesini söylediğinde kızar ve rahibi öldürür. Babasına katılmaktan başka çaresi kalmamıştır. Lord onu bir savaşçı gibi yetiştirir. Balian babasının ölümüyle onun yerine geçer. Kral'ın en sadık adamlarından biri olur. Bazı komutanların Selahaddin'le aralarında yaptıkları anlaşmaları bozmaları Kral'ı zor durumda bırakır. Kral kız kardeşini Balian'a teklif eder. Eğer onunla evlenirse Kral, kocasının ölüm fermanını imzalayacak böylece kendisinden sonra kral da Balian olacaktır. Balian bu teklife karşı ‘vicdan krallığı'nı öne çıkarır ve adil bulmadığı öneriyi kabul etmez. Cüzzam hastalığından dolayı eriyip giden ve yüzüne taktığı maskeyle dolaşan Kral, bütün çabasına karşın barışı koruyamaz. Yeni Kral acımasız ve de hesapsızdır. Bütün ordularını toplar ve Selahaddin'i yok edebilmek için çöle sürer. Balian, ordunun Selahaddin karşısında duramayacağını anlar ve onları uyarır. Savaş çığlıkları arasında bastırılan sesi büyük bir katliama hazırlanması gerektiğini de öğretir Balian'a. Kalede kalan genç ve ihtiyarlardan bir ordu kuran Balian, Selahaddin'in gelişine hazırlar kendini. Büyük bir savunma ortaya koyar. Araplar arasında da yiğitliğiyle bilinen Balian nihayet Selahaddin'le anlaşma yapabilecek şartları oluşturur. Selahaddin'e sorar: Kudüs senin için ne ifade ediyor? Selahaddin'in ilginç bir cevabı vardır: “Hiçbir şey ve her şey"
İslam adaletini yeryüzünde yayan komutanlar içinde çok önemli bir yeri vardır Selahaddin'in. Özellikle de İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik için büyük bir önemi olan Kudüs'ün koruyucusu olmak Selahaddin'e nasip olur. Yağmacı düşüncelerden, öfkeli kuru kalabalıklardan, haksızca önüne geleni katledenlerden korur Kudüs'ü. Hangi inanıştan olursa olsun insanların huzur içinde yaşayabileceği bir yer haline getirir Kudüs'ü. Yetiştiği kültürün bütün örneklerini sergileyen Selahaddin'in sulh içinde koruduğu şehir çeşitli seferlerle yaşanmaz hale getirilmek istenir.
Barış ve adalet Selahaddin’le birlikte tarihteki yerini aldı. Selahaddin’in yetiştiği kültürün bugün yine başı ağrıyor. Tarihi kimliklerin yerini tespit ederken, günümüze bıraktıkları mesajı da dikkate almak lazım. Psikolojik harplerin, medyatik görüntü değiştirmelerin, tuzak sevgilerin, iki tarafı birden idare etmelerin tarihinin yazıldığı bir çağda Selahaddin’in neler yapabileceğini de konuşmak gerek aslında. Cennetin Krallığı’nın kendi içinde barındırdığı ‘bir hayale ulaşma’ düşüncesi günümüz cennetlerinin yerlebir olmasına yol açıyor. İlmin ve irfanın merkezi Bağdat’ın asırlar öncesinden Selahaddin’i yeniden bize hatırlatması, günümüz teknolojisinin sinemalara kurduğu perdelerin bile bu gerçeği haykırmaya yetmeyeceğini gösteriyor bize. Savaşların yol açtığı dehşet tablolarının değişmesi için sinemanın da yapması gerekenler var. Bağımsızlık savaşı veren milletlerin kendi tarihleriyle ilgili yabancı kaldıkları duyguları sinema yeniden ortaya koyabiliyor. Büyük çarklara su taşımayan yönetmenler için tarihin derinliklerinden günümüze taşınabilecek konular az değil. Ridley Scott, pek fazla aşina olmadığı bir kültürün yetiştirdiği Selahaddin’i bir batılı olarak anlamaya çalışıyor.
Onun hayatını filme çekmeyi düşünen bir yönetmen daha var. Mustafa Akad, Çağrı filmiyle Müslümanların, Hellowen dizileriyle de Amerikalıların sevdiği bir yönetmen. Akkad’ın asıl çekmeyi düşündüğü projesi Selahaddin Eyyubi’nin hayatı. Bu filmi takip edebilecek bir diğer film ise İstanbul’un Fethi. Müslüman dünyanın elinde iki büyük konu var demiştim en başta. Selahaddin ve Fatih, yeryüzüne gelen ve bozgunculuk çıkarmayan bütün toplumların örnek alabileceği iki isim. Petrol kokusunun çıldırttığı ve serveti yeşil dolarlarla takviye edilenlerin insanları robot araçlarla öldürülebildiği bir çağda bu iki ismin yeri ayrı olsa gerek. İstanbul’un Fethi’nin 522. yılı kutlandı geçenlerde. Bu fetih, farklı inançlardaki insanlar için aynı sevinci taşıyordu. Bizim unuttuğumuz bir gerçek: Kardinal şapkası görmektense Osmanlı….” Oysa bugün Osmanlı’nın at koşturduğu coğrafyada hüzün var. Batılıları bile dehşete düşürebilecek kan var. Her zamankinden daha fazla adalete ihtiyaç duyan bu coğrafya Selahaddinlerin ve Fatihlerin cesaretine, sağduyusuna, kötülüklerin karşısında durabilmelerine ihtiyaç duyuyor.
Mustafa Akad bunun için iki büyük insanın filme çekilmesi hayalini kuruyor. Ben bu yazıyı yazarken iyice tükenişe geçmiş, kendine olan güvenini sıfırlamış bir anlayışın yeniden güçlenebileceği, düşmanının bile, kötülük etme gücünü elinden almasından dolayı memnun olduğu hayalini kuruyorum. Ramboların, zoraki kahramanların, karikatürize Yeniçeri Selma’ların karşısında duramayacakları bir fırtınadan söz açıyorum. Batılı algısının çökebileceği ve yeniden kendini gözden geçirip, saygı duyacağı…
Selahaddin asırlar sonra Ridley Scott’un çektiği Cennet’in Krallığı ile bir göründü perdeden ve bize içinde bulunduğumuz acımasız savaşları hatırlattı. Ya bir de Selahaddin gelseydi? Günümüz Balianlarının Selahaddin’e neler söyleyeceğini merak ederdim. Tarihi eserleri parça parça gayri resmi yollarla büyük başkentlere taşıyan, Bağdat kütüphanelerinin asırlık birikimini ‘belirsiz’ bir ortamda ‘yürüten’lerin Selahaddin’e ne söyleyeceğini çok merak ederdim. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme, rakibinin bile kendini emniyette hissettiği Selahaddin ve işte ağlama duvarına dönen dünya!
Selahaddin’in hesabı barış üzerineydi, Fatih’in hesabı barış üzerineydi. Günümüzün hesabı ne üzerine?
Kocaman bir sükut…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sinema ve televizyon kümesinde bulunan diğer yazıları...
Büyük İskender"in "Erken Yaşlanan" Hayali
Türk Sinemasına Yapılan Büyü Bozulacak mı?
Türk Sinemasının Rüzgârı Sensin
Gerilimin Adresi Değişti
Beyaz Sinema Rüzgâr mı Bekliyor?
Dünyayı ne kurtaracak?
Işın kılıçlarının gölgesinde
Matrix neyi kaybetti?
diziler kimi anlatır
Gözyaşımdan tut kaldır beni

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adını Unutum Şimdi
Siz emredersiniz, biz de ölürüz, değil mi efendim?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Haksızlık etmemeliyim şairlere [Şiir]
bir gün bir şey olacak [Şiir]
karagümrükte bir türbe yanı [Şiir]
Dünya Sahnesinde Bitmeyen Oyun [Deneme]
Özgürlüğün bir bedeli var! [İnceleme]
"Bu Ülkede Kültür Mü Kaldı Lan!" [İnceleme]
“Aradan çekil’ diye bağıran kim? [İnceleme]


nihat kimdir?

istanbulluyum. yaşarken yazmak nasıl bir şey keşfetmeye çalışıyorum, inanılmaz güzel ve bir o kadar da acılarla dolu.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © nihat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.