‘Bir an önce bitirmeliyim bu işi ‘diye düşündü . Soğuğu hissetmiyordu bile. Paltosunun yakalarını kaldırmış, koşar adımlarla ilerliyordu. Buz gibi keskin soguk, ciğerlerini yakıyor, yakalarını sıkı sıkıya kavramış ellerini kesiyordu. Saçları, yağan yağmurdan ıslanmış, damlalar yüzüne akmaya başlamıştı. Çantasında taşıdığı bıçak kalbini sıkıştırıyor, kan dolaşımını hızlandırıp ter içinde bırakıyordu onu. Köşeyi döner dönmez gördü otel yazısını. ‘İşte burası’ diye fısıldadı. Kapıdan girerken sağına soluna baktı, kimseyi göremeyince rahatlamış bir halde içeriye girdi. Lobiye yöneldi. Gözü, oda anahtarlarının asılı olduğı panodaydı. Her zamanki numaraya ait anahtar asılı duruyordu. Demek ki gelmemiş daha diye geçirdi içinden, rahatladı. Resepsiyondaki kızdan anahtarı aldı, merdivenlerden yukarı çıktı. Oldum olası asansörlerden korkardı. Sadece asansörlerden mi, kapalı ve dar alanlardan . Hatta vasiyetini bile gömülmeme üzerine yazmıştı. Beni yakın diyordu vasiyetinde, daracık bir mezara , toprağın altına gömmeyin beni.
Odaya varmıştı. Yavaşça kapıyı açıp içeri süzüldü. O gelmeden bir kaç dakika vakti vardı. Islak paltosunu çıkardı. Banyoya girip saçlarını hafifçe kuruttu. Odanın minibarından minik bir viski şişesi çıkarıp bardağa boşalttı. Pencerenin önüne geçip perdenin ardından dışarıyı seyrederken içkisini hızla içti. Alyansına ilişti gözü birden. İçi acıdı. Nasıl gelmişti bu duruma , ne kadar zaman önceydi tüm olanlar? Son bir yıldır hayatını cehenneme çeviren bu adama tekrar nasıl rastlamıştı? Tam herşey düzene girdi derken, yepyeni bir hayata başlamışken, nasıl olmuştu da aynı batağa düşmüştü?
Kapının sesini duydu arkasında. Tüyleri ürperdi, ama dönüp bakamadı. Bir insan nasıl bu kadar sevilip aynı anda nefret edilirdi? Ondan hem bu kadar korkup hem de sürekli yanında olmayı istemek hangi aklın alacağı işti? Ayak sesleri tam arkasında durdu. Artık soluğunu hissediyordu ensesinde. Kalbi deli gibi çarpıyor, çantayı tutan elleri titriyordu. Vücutları birbirine değdiğinde eli çantasının içindeydi artık. Ter içindeki eli, bıçağı sıkı sıkı kavramıştı. ‘Şimdi’ dedi içinden. Gerisi ağır çekimdi artık. Zaman durmuştu. Bıçağı tutan eli havaya kalkarken, bedeni de geriye dönmüştü. Onun yüzünü görmeye çaliştı eli havadayken. Yaşlardan hiçbirşey göremedi. Hızla indi eli. Yere yığılırken hiç acı hissetmedi. Sadece huzur vardı ve çok uzaktan gelen bir çığlık.