Pek çok doktorun yardımı ile ölüyorum. -Büyük İskender |
|
||||||||||
|
Herşey anneannemin ani ölümüyle başladı. Sapasağlam kadındı, laf aramızda dedeme rağmen, sonra bir gün aniden, ölüverdi. Hep dedem önce gider derken, gidiverdi anneannem. Bu olay yaklaşık sekiz sene öncesine denk düşer, yani dedemin hastalığının başlangıcına. Önceleri anneannemin ölümüne üzüntüsünden inler oldu dedik, sonra başladık hastalık aramaya. Daha doğrusu annemle babam . Bense başka şeylerin olduğunu bilirdim. Çünkü ne zaman bakkalın çırağı gelse, ki bu haftada en az beş gündü, dedem gece inleye inleye hastalanırdı. Annemler deli divane etrafta koştururken ben dedemin yatağının altını kontrol ederdim. Manzara hep aynı olurdu, boş şeker kutuları, yarısı yenmiş bir kangal sucuk, boş bir lokum kartonu ya da fıstık kabukları. Sanki bir sincap ordusu dedemin odasında parti vermiş, aç girip tok çıkmıştı. En berbat hastalandığı akşamlar, ekmek arası pastırma öğünün olduğu günlerdi. Nereden mi biliyorum, çünkü dedem, pastırma kokusunu bastırsın diye benim tüm nane şekerlerimi de odamdan yürütürdü. Pastırma mı yoksa nane şekerleri miydi onu bu kadar kötü yapan, işte onu bilmiyorum. Annemle babam tüm gün işte oldukları için ne bakkalın çırağını bilirlerdi, ne de ciddi bir bahşişle ortada delil bırakmayan Hafize teyzenin attığı boş kutuları. Zaten Hafize teyzenin de geceki hastalıklardan haberi yoktu. Bilse kesin söylerdi anneme, dedemden aldığı harçlıkları umursamazdı. Bakkalın çırağıyla okul dönüşü ev yolunda karşılaşırdık hep. Menüyü yolda öğrenirdim, ve tabi akşamki hastalığının nasıl olacağını da. Her abur cuburun ayrı bir etkisi vardı dedemde. Sucukta mide gazı olurdu, sürekli geyirirdi. Şekerlemelerde önce ağrı olur, sonra kusarak geceyi kapardı. Ama en ağırı pastırma olurdu, yan etkisini burda hiç anlatmayayım. Annemler bunun ciddi bir depresyon olduğunu düşünerek dedeme hiç davranmadıkları kadar iyi davranırlardı. Sanırım, yatma vakti gelince anneannemsiz yatağa girme sendromu falan gibi bir isim bile uydurdular bu hastalığa. Bense kısaca oburluk diyorum. Galiba dedemin oburlugunu önleyen anneannemmiş. O ölünce serbest kalan dedem ne yiyeceğini şaşırmış bir şekilde bakkalın çırağına sarıldı. Ve artık obur-cuburun kölesi oldu. İşte sevgili günlük, dedemin, yıllardır kimseye söylemediğim küçük sırrı bu, ve artık seninle paylaşmanın vakti geldi. Çünkü, annemle babam kendilerince dedemin hastalığına çare buldular. Onu yeniden evlendiriyorlar. Dedemin ağzı kulaklarında. Obur cuburu bıraktı. Heyecandan olsa gerek iştahı kesildi. Tabi akşam hastalıkları da. Babamlar evlilik fikrinin bile dedeme iyi geldiğini söylüyorlar. Ne de olsa artık hastalanmıyormuş. Umalım da yeni anneanne dedemi kontrol edebilsin. Bana gelince, bugüne kadar annemlere bir şey demedim, şimdiden sonra hiç demem. Niye söyliyim ki, bilgisayarımı alan dedem, harçlıklarımı ikiye katlayan dedem, onsekizime bastığımda motosiklet almaya söz veren yine dedem. Ben hiç üzer miyim sevgili dedemi? Ayrıca çenemi tutmam çok işe yaramış, dedem öyle söyledi. Aksi halde yeni anneanne asla bulunmazmış kendisine. Bu minnetini de ayrıca gösterecekmiş. Yeni cep telefonu mu geliyor ne?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © zumrut sarikartal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |