Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
“Hoş geldiniz” dedi.Çatlamış ellerini uzatarak…hava çok sıcak , ben korkardım terimi silmeye ellerim acır diye…Acaba siliyor mu terlerini? “Hoş bulduk amca” “Bir Yörük ayranı içelim önce” Yörük ayranı,ekşimsi,lezzetli…Köylerde yemek veya bir şey içmek adetim olmasa da / bulunduğum yerin temiz olması koşuluyla arada bir yediğim oluyor / bu sıcakta ekşi yörük ayranına hayır diyemezdim doğrusu… Mahalle köyün hayli dışında,yedi haneli bir yerleşim…Envanterlere önce mahalle,sonra susuz olarak düşmüş…Önceleri mahallenin üzerindeki kaynaktan su alınırken şimdi o kaynakta kurumuş denecek kadar azalmış, üç günde bir tanker ancak doluyor…Susuzluk had safhada… Buna rağmen insanlar temiz giyimli, temiz yüzlü /birazda güler yüzlü olmaktan mı temiz gözükürler adama?/ Hava çok sıcak,mahallenin dibinde kurulmuş olduğu kayalık ısısını olduğu gibi mahalleye vermekte…Terimden arınmak için bir çardağın gölgesine sığınmış tankerden ellerimi ve yüzümü yıkamak istiyorum…su kaynama derecesinde…Bu insanlar,bu su… Üzülüyorum… Memba nın başına çıkıyoruz.Üzeri açılmış, sızıntı hali azda olsa akar hale gelmiş,köylüler yorgun,kımıldayacak halleri yok,kayalıkta ısı 40 derecenin çok üzerinde…Akan su gündüzleri 50 metre ilerlemeden buharlaşıyormuş… “Bey, eve gidelim,akşam serininde yapalım bu işi,bitkin düştük” Haklılar, öyle karar veriyoruz… İçeri giriyoruz.Temiz bir ev,meşe ağacının gölge saldığı bir oda,camlar karşılıklı olarak açılmış,doğal bir iklimleme, nispeten serin…Yer minderlerine bırakıyorum kendimi… Odanın duvarlarında asker resimleri,birkaç tanesi siyah beyaz,diğerleri renkli eski ve yeni…Merak ediyorum “Amca kim bunlar?”…”Biri oğlum,diğeri torunum” “Uzun ömürler diliyorum” suskunluk…Derin iç çekiyor…Anlıyorum sanki… “Nerelisin?” diyor./Sanırım şivemi inatla kıramadığımdan olacak veya tenimin esmer oluşu yüzünden ki sıklıkla bu sorunun muhatabı oluyorum /yanıtlıyorum… ”Kürt müsün?” …”Evet”… Nine kucağındaki çocuğa sıkıca sarılıyor…Sanki biri elinden alıp götürecekmiş gibi… Sanki o biri benmişim gibi… Utanıyorum…Oda birden serinliyor… ”Şiven doğulu şivesi ama Kürt şivesi değil”…”Evet,değişik şehirlerde büyüdüm,babam askerdi, tayinle il il dolaşıp durduk” diye yanıtlıyorum ve özellikle asker çocuğu olduğumu vurguluyorum…Biraz rahatlasınlar diye… Resimlere bakıyor,siyah beyaz olanı gösteriyor “oğlum” diyor ve başlıyor anlatmaya hikayesini… “Genç evlenir burada çocuklarımız,yurtluklarımızı şenlendirmek,çoğalmak isteriz…Oğlumu da genç evlendirmiştim,askere gittiğinde /diğer askeri gösteriyor/ bu çocuk bir yaşındaydı,Kıbrıs harbi başladı, oğlumda oraya gitti…O zamanlar muhtardım , bir gün beni çağırdılar, harp başlayalı bir hafta ya olmuştu, ya olmamıştı…Oğlum yaralanmış,İskenderun’a hastaneye getirmişler,eve uğramadan direk İskenderun’a gittim…Yetişememiştim,”oğlun şehit oldu, ne mutlu ki sana bir şehit babası oldun,vatan sağ olsun…”Dediler… Susuyor burada bir süre,gözlerini kaçırıyor her kesten ve sonra çevirip başını hepimize sorarcasına devam ediyor “Kim oğlu öldü diye mutlu olabilir? Benim yüreğim yandı…Mutlu olmadım, varmı öyle bir baba?” *** Sahiden var mıydı acaba? *** Bu yadigar kaldı oğlumdan /tekrar renkli resimdeki askeri gösteriyor/ büyüttük... okusun istedik, üniversiteyi kazanamadı. Evlendirdik,bir kızı oldu, sonra askere aldılar,Kayseri’de askerdi…Askerdeyken bu oğlan oldu,bir kere izine geldi,bir kerede biz gittik ninesiyle yanına…Bir gün telefon açtı, baba derdi bana… “Baba” dedi “Bizi Mardin’e gönderiyorlar,orada bir ay erken terhiste varmış, iki ay sonra yanınızdayım…” Köye bir cip geldi,bir subay indi,beni sordu…Dizlerim koptu iki yerinden, çöktüm kaldım…Bir ay beklediği erken terhis ona iki aydan fazla vurmuştu…Şehre götürdüler bizi, sonra cenaze geldi ortalık yıkılıyordu, kalabalık yığılmıştı… Bağırdılar,çağırdılar,vurdular,kırdılar sonunda sekiz-on asker ben ve oğlum kalmıştık bir başımıza…Köye getirip babasının böğrüne gömdük oğlumu da…Şimdi babalı oğullu yan yana uyuyorlar… Buna da vatan sağ olsun dediler…Benim dağlarımın yıkıldığından haberleri yok, içime düşen ateşten…Kim,onların hangisi dünya için çocuklarının saçının telini verir acaba? Bu vatan sadece yoksulun vatanımı beyim?Ben şehit ailelerini tanıdım, belkide içlerinde en zengin benim…ne bir komutanın, ne bir siyasetçinin,ne bir zenginin oğlu ölmez bu savaşlarda… Hep biz ölürüz,hep biz vatanı sağ ederiz…Bizler olmazsak elden mi gider vatan?/Sonra Mümtaz Soysal’ın oğlunun Ağrı’da askerlik yaptığını bildiğini,adam gibi bir adam olduğunu,torpil yapmadığını söylüyor gözleri parlayarak ve ekliyor “keşke hepsi onun gibi olsa bey”/ Biliyormusun sen yemen türküsünü? … Yemen çölü çukurdandır Karavanam bakırdandır Zenginimiz bedel verir Askerimiz fakirdendir… … Bize biraz para verdiler,devlet maaşta bağladı, şimdi düşünüyorum da zenginlerin, oğullarımızın canları için verdikleri bedel olmalı bu… Nine çocuğu koynuna bastırmış,başını sağa sola sallayarak ağıtlar yakıyordu genç ölülere… Vatan dediğin ne beyim?Bu kayalar mı?Bu kıraç yerler mi?Diyarbakır derler ora bizim vatanımız değimli?Mardin,Urfa,Siirt…Kim böldü bizi böyle?Bu yurdun güneyi,kuzeyimi varmış? Kim yüreğimizi yanık,çocuklarımızı babasız koydu? Gencecik çocuklar ölüyor hem o yanda,hem bu yanda… bilirim hepsi yok-yoksul birini emir öldürür,birini yoksulluk,cehalet… Diyarbakır’dan 12 millet vekili çıkarmıştı Halkçı Parti, ne kadar sevmiştik Diyarbakır’ı ve Diyarbakır’lıları… Halen severiz ama şu sırtımızı okşayanlar olmazsa,cahil olmasak,okusak,dinlesek,anlasak…Hem onlar, hem biz… Sırtımızı okşayan, vatan sağ olsun diyenlerin çocuklarının bedeli çok mu fazla bey? Biz ödeyemez miyiz?” *** Elleriyle göz yaşlarını siliyordu… Tuzlu… Elleri çatlak…yürek acısı unutturmuş tüm bedensel acıları… Demek ki terini siliyormuş…acımıyormuş… * * * O gece ve tüm hafta sonu kaldık, /görevim olmamasına rağmen /bir işçi gibi ellerimiz patlayasıya çalışıp,gerizler kurup,drenajlar yaptık, mahallenin suyunun debisini 0,30 lt/sn.ye çıkardık…Kurbanlar kesildi mahallede,nine bahçe yapacakmış ve zerdali ekecekmiş /oğlu çok severmiş/ Ben onlardan daha çok sevindim ve çok sevildim… *** Üç çeşme yapacakmış…ikisine askerlerin ismini,birine benim ismimi verecekmiş…”Bey ismin ne?” dedi… “BARIŞ” dedim… Asi & Mavi 36
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © asivemavi36, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |