..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Usun ve deneyimin aksaçlılarınki gibi, ama yüreğin masum çocuklarınki gibi olsun." -Schiller
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > BELGİN ERYAVUZ




21 Aralık 2006
Sır Dolu Papuçlar  
BELGİN ERYAVUZ
Daha düne kadar kullanılmakta olan papuçların sanki yarın yeniden giyilecekmişcesine tertemiz silinmiş boyanmış bir şekilde sokağa terk edilmesinin bir nedeni olmalı, öyle değil mi?


:BDEH:
Anadolu kültürümüzün bir parçası olan gelenek ve göreneklerimizin çeşitliliği ve eski zamanlardan günümüze kadar unutulmadan gelebilmesi; nerede ne zaman ve hangi gerekçeyle doğmuş olduklarını bilmesek de yaşam şeklimiz içindeki varlıklarını koruyabiliyorlar. Pek çoğu ilginç olan bu geleneklerin her biri içeriğindeki gizli anlamı ile dikkatimizi çekiyor ve zamanla alışkanlığımız haline geliyor. Ne yazık ki bir kısmı çoktan unutulup gitmiş, artık sadece eskilerin anılarında dost sohbetlerine konu edilmekte o kadar; bir kısmı ise bilenler tarafından hala uygulanıyor belki de yakında zamana yenik düşeceğini bile bile.

İşte bugün sizlere unutulmaya yüz tutmuş ve pek çoğumuzun pek bilmediği o alışkanlıkların birinden bahsetmek istiyorum.

Bir yürüyüş sırasında bir apartmanın yada bahçeli küçük bir evin önünden geçerken sokağa itina ile bırakılmış bir çift sahipsiz papuç gördüğünüzde ne hisseder, ne düşünürsünüz?

Daha düne kadar kullanılmakta olan papuçların sanki yarın yeniden giyilecekmişcesine tertemiz silinmiş boyanmış bir şekilde sokağa terk edilmesinin bir nedeni olmalı, öyle değil mi?

Gerçekten de kime ait olduğu, kimler tarafından konduğu yoldan geçenlerce pek bilinmeyen sahipsiz bu papuçlar; sokağın yalnızlığına terk edildiklerindeki duruşları ile aslında bizlere bir şeyler anlatmak ister.

İçinizde böylesi mahsun bir tabloya şahit olanınız var mı bilemiyorum ama ben çok yakın bir zamanda yaptığım bir sabah yürüyüşü sırasında rastladım onlara ve belli belirsiz içimin titrediğini hissettim. Çünkü o görüntüde bir dram, bir hüzün vardı, o görüntüde bir kaybedilmişliğin sessiz çığlığı vardı, hemen anladım.

Ayakkabıların yaşantımıza kattığı değer hepimiz için farklıdır, öyle değil mi? Çocukluğumuzda ilk adımları onunla atar, bayramlarda onunla yatar sabahını ise iple çekeriz hemen giyebilmek adına. En çok mevsime ve kıyafetlerimize, zaman zaman modaya uygun olsun diye alırız onları ve almaktan da giymekten de büyük keyif duyarız. Üstelik hayatımız boyunca hep sahipleniriz onları, onların ayaklarımızı sahiplenmesi gibi…hatta çok eskise bile atmaya kıyamayız, terk edemeyiz kolay kolay taa ki, dile gelip bizlere bir şeyler anlatana değin. Çünkü papuçlar sahibini kaybettiği gün, bir kapı önüne konduğunda, sahipsizliği ile boynunu bükerken dile gelir ve bizlere o kaybedilmişliği anlatır.

Bir kadına bir erkeğe hatta bir çocuğa ait olabilirler, yazlık yada kışlık hiç fark etmez. Sahiplerini kaybettikleri gün hepsinde hayata veda etmenin naif ve sessiz çığlığı son elvedası vardır artık. Ve sahiplerini tanımasak da o papuçları gördüğümüzde evlerin birinde derin bir keder yaşandığını anlarız. Sevdikleri insanı kaybetmenin derin hüznü ve çaresizliği içindeyken hayatın aslında ne kadar basit olduğunu, ölümün o soğuk havasını teneffüs ederken bir kez daha anlar insanoğlu. Yerli yersiz üzüntüler, çırpınmalar, koşturmacalar, sonu olmayacakmışcasına yapılan mücadeleler bir anda anlamsız kalmıştır.

Hayat böyle bir şeydir aslında. Mutlu olmayı, daha iyi daha güzeli ararken bir de bakarsınız ki ellerinizin arasından kayıp gitmiş. Sevdiklerinizi kaybettiğinizde ve onları bir daha asla göremeyeceğinizi, dokunamayacağınızı anladığınızda hissettiğiniz o müthiş sızı, o tarifi zor boşluk; bir papucun kapı önüne konması ile son bulan o naif paylaşım…

Hüznün kopkoyu karanlığını birebir yaşarken hiçbir detayı hatırlamayacağınızı sanırsınız ama sevdiğiniz insana yapacağınız son görevler tek tek aklınıza gelir ve siz hiç olmadığınız kadar kuvvetli, hiç olamayacağınız kadar mantıklı hareket edersiniz.

Çok sevdiğim iki insanın annemle babamın papuçlarını apartman önüne bırakıp kaçtığım yıllar geldi aklıma. Nedense kimse görsün istememiştim o anda; belki de soru soran bir çift gözle karşılaşmanın bana gerçeği hatırlatmasından korkuyordum, hani insan ilk başlarda inanmak istemez hala geri döneceklerini düşünür ya. Buna benzer duygulardı sanırım yaşadıklarım.

Şimdi ne zaman bir evin önünde böyle bir çift sahipsiz papuç görsem içim bir tuhaf olur. Bilirim ki o evlerin birinde bir hüzün, bir ayrılık, bir elveda vardır ve oradan geçerken aniden hızlanır, adeta kaçarcasına uzaklaşırım.

Bu alışkanlığın ne zamandan beri uygulandığını, böylesi acı bir olayı haber vermek dışında başka bir anlam taşıyıp taşımadığını tam olarak bilemesem de; kaybettiklerimizin sadece papuçlarını değil tüm eşyalarını ihtiyaç sahiplerine dağıtmanın güzel bir jest ve sevap olduğunu düşünürsek; bu işe hemen o gün bir papuçla başlamanın da aynı düşüncenin ilk adımı olduğunu düşünebiliriz belki.

Sevdiklerinizin papuçlarını bırakmak zorunda kalmamanız ve henüz vakit varken onlara sıkı sıkıya sarılmanız dileğimle…

Ne olur papuçlar sahipsiz kalmasın!

Sevgiyle kalın.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
An"ı Yakala, Çilek Tadındaysa Bırakma!
Özlemek!
Hayatımızdaki "Özel" Ler
Gizemli Damlacıkların Mucizesi
Yeni Yıl, Yeni Umutlar...
Kısacık Ama Çilek Tadında
Mutluluğu Yakalamak Kolay Değil
Dört Duvarımın Sıcaklığı
Mutluyum Diyebilmenin Keyfi
Paylaşabilseydik Herşeyi...

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sevgi ve Pozitif Enerjinin Gücü
Son Durak Huzurevi (Mi?)
İlişkiler Düğüm Olmuş Çözülmüyor
Engellere Çarpa Çarpa…
Bakıp da Görenlere, Görüp de Sevenlere!
Kadınsan Hem De...
Kaderini Kendin Çiz!
Kayıp Kimlikler!
Neden Bu Kadar Duyarsız Olduk?
Bana Yalan Söyleme! Beyaz Olsa Bile…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Seni Seviyorum Diyebilmenin Güzelliği [Öykü]


BELGİN ERYAVUZ kimdir?

İçimde yaşadıklarımın, hissettiklerimin birebir yansıması,tıpkı denizin mavilikleri gibi. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Okumayı çok seven birisi olduğum için,yazılarını okuduğum hemen tüm yazarlar.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © BELGİN ERYAVUZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.