..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamak ne güzel şey be kardeşim. -Nâzım Hikmet
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Varoluşçuluk > Öykü Yüzer




7 Ocak 2007
Orman  
Öykü Yüzer
Sandığımdan da az...öyle az ki...


:BEJE:
“ Bastığım yerleri görmem gerekir mi acaba?
Çukurlara, oyuklara düşer miyim görmezsem?
Solucan, sümüklüböcek ve bir sürü orman kaçkınını eziyor isem şimdi bilmeden,
Kimse kızmasın, gücenmesin bana...
Ormandayım, orman perileri dallardan sarkıp sarkıp saçlarımı çekiştiriyorlar
Daha cesur olanları var, yoluma çıkıyorlar, bacaklarıma sarılanlar oluyor hatta,
Yürüyemiyorum, çelme bile takıyorlar...
Tam konuşacakken ben, ağzımı kapıyor mesela bir tanesi...minicik eli var
Tuhaf da bir kokusu...
Ne gibi? Dil peyniri, yasemin...tuhaf demiştim ya...
Gerçeğe daha 3 kilometre var...
Havanın kararmasına ise çok az...
Yağmurun iyiden iyiye bastırmasına da az...
Senin gitmene?
Sandığımdan da az...öyle az ki...

Son 3 kilometre...
Ya da bu yol hiç biter mi dersin? ”


Bir Kasım ayıydı.
Termosa çay demlettiren, ceplere minik bayram çikolataları dolduran, çikolata kokmayan pipo tütününü pipoya özenle yerleştirten...sırta kırmızı bir çantanın asıldığı, hiç de umutsuz hissettirmeyen bir Kasım ayıydı. O Kasım ayı çok güzel genç bir erkekti. Güzellik ona güzelce sinmişti. Gözlerine özellikle badem badem ve ellerine özellikle güçlü güçlü...

Bir ormandı.
Eskilerden kalan bir ormandı. Çocuklukta mutlaka birkaç kez gidilmiş, filmlere, resimlere konu edilmiş, karanlık basmadan içine girilip ve gene karanlık basmadan içinden çıkılması tercih edilen ormanlardan biriydi. Koşmak için de gidilebilirdi, piknik için de ...şehrin acımasızlığından kurtulmak için de...için de...

Biz, yani senle ben, bildiğin ikimiz işte ya...bu Kasımda, bu ormanda, hüzünlerin, yarım kalmış aşkların gölgesinde, Ağrı’ da geçen ağrılı bir çocukluğu ve Ağrı’da geçmeyen ama gene de ağrılı bir başka çocukluğu elele tutuşturduk hem de dokunmadan birbirimize. Sıradan ve büyüsüz olan tek detay yoktu o günde ve yerde. Birleştik dokunmadan.

Çok konuştuk...oturduğumuz, soluklanmak istediğimiz o bankta biz çok fazla konuştuk. Haddini çok aştı, sınırları çok geçti konuşmalarımız.
Bir metal dolaptan bahsettin bana. Önünde durup ağlamıştın, küçücüktün o zaman sen. Dolabı işaret edip ağlamıştın. Nihayet çekip bakmışlardı dolabın arkasına. Oradaydı...bütün ahlar, vahlar, küfürler ve kem gözler...sen ağladıkça dayanamadılar, yok oldular...kurtuldun sen, kurtuldu annen.

Ya biz? Biz de kurtulabilecek miyiz?

Bir umuttu, evet.
Ben bekliyordum. Güzel günleri, güzel bir arkadaşı, güzel bir duyguyu bekliyordum, onun eliyle yakalamayı bir yaşamı. Sıcacık...
Sen bekliyordun. Geçmesini kendiliğinden, bitmesini; sen bitirmeden. Gitmesini; sen yollamadan. Bir sabah kalktıpında başka türlü kalkmayı bekliyordun. Acıkmış olarak...

Bekliyorduk ...bulunur muydu?
Ve...

Gün bitti.
Hani bir 3 kilometre daha var demiştim ya yürünecek...bitti.
Yağmurun iyiden iyiye bastırmasına az var demiştim ya...öyle olmadı işte. Sadece çiseledi.
Karanlık çöktü tam dediğim gibi ve biz ormanı bitirdik.
Bir de, senin gitmene az vardı demiştim ya...gittin.
Benim gözlerim doldu.
Senin için acıdı, kabukların çatladı değişime doğru.
Benim bütün anılarım birer birer depreştiler, sonra kasılarak öldüler. Acılarım dindi. Kanım pıhtılaştı.
Senin yaraların ise şimdi şimdi açıldılar...açıldıkça onlar, sen kanamaya başladın.
Kanadıkça daha çok...heryere bulaşıyordun artık. Korktun çok önce. Korkma, durur dedim bu kan. Duyamazdın beni, kendi çığlığın benim sesimi bastırıyordu.
Kan gölünde bıraktım seni. Çünkü öyle istedin.

Şimdi...
Biz varız,
Orman yok, aylardan Kasım değil...
Biz var olmaya devam ediyoruz...
Varız,
Ayrı ayrı
Yanyanayken ayrı
Ayrıyken yanyana
Varız.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın varoluşçuluk kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kaos

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Evler
Bir... Bir...Bir...Bir...
Kalırsa, İçinde Biraz Lavanta Kalır
Sis ve Rüzgar
Sabahat Hanım
Matruşka Tükürük Hokkasında
Kim Ulan Bu Cahide?
İstiklal Caddesinde Tütsü Kokuları
Kokteyl
Renklerin Dili, Damağı ve Dişleri


Öykü Yüzer kimdir?

.

Etkilendiği Yazarlar:
edgar alan poe, sait faik abasıyanık


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Öykü Yüzer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.