Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Günümüzde, geçmişin binlerce yıllık derinliklerinden gelen kültür unsurlarının ya değişerek, ya da gelişerek eskiden gelen özelliklerinin büyük bir kısmını kaybettiği görülmektedir. Bu kayboluştaki nedenler üzerinde durmayacağız. Burada Anadolu’nun bir bölgesinde güneyde Orta Toroslarda yer alan yeni ismiyle Korualan , eski ismiyle Gezlevi Kasabasında uygulanan ve şimdilerde terk edilen bir gelenekten söz edeceğiz. Doğum etnolojisi ile ilgili olan bu gelenek “Kütük Dökme” geleneğidir. Kütük Dökmek, ya da “Kütük Atmak” geleneği ilk doğan erkek çocuklar için yapılan törenlere verilen isimdi. Konya İli, Hadim İlçesine bağlı Korualan Kasabasında 1960 yılına kadar uygulanan geleneğe göre, aynı yıl içinde ilk erkek çocuğu doğan aileler köy halkını ve yakın köylerdeki insanları da çağırarak üç gün süren bir şenlik içinde geçen yaparlardı. Bu tür törenlere, bazı farklı uygulanış farklılıklarına rağmen Torosların bu bölümünde yer alan Bozkır, Hadim, Ermenek, Gündoğmuş, Alanya ve Anamur gibi ilçelerin yayla kesimlerinde rastlanılmaktadır. Biz burada özellikle, Korualan’da 1960 yılında yapılan “Kütük Dökme” törenini esas alarak açıklamalarda bulunacağız: Kütük Atma Törenleri Üç günlük bir süreyle yapılırdı. Öncelikle töreni organize edecek bir kişi seçilirdi. Bu kişiye “Efe Başı” denirdi. Efe Başı bekar gençler içinden seçilir ve gençlerden oluşan kendine yardımcı bir efe birliği oluştururdu. Bu ekip köyde ve yakın köydekileri davet için “okuntu” dağıtırlardı. Okuntu kavrulmuş nohut ve mendil gibi davet hediyelerinden oluşurdu. Üç gün boyunca sürecek törenlerin masrafı kütük dökme törenine dahil edilen o yıl doğan çocukların aileleri tarafından karşılanırdı. Törenin ilk gününde çocuğun ailesinin oturduğu evin damına çıkılır ve davetlilerin yanında getirdikleri kütükler damdan aşağı atılırdı. Zaten bu gelenek ismini bu olaydan dolayı “kütük dökme” (kütük atma) almıştır. Bu kütük atma eylemini damda testi kırma eylemi takip ederdi. Su dolu testiler evin damında “çelen” adı verilen kenar kısmına konurdu. Bu testi yerel kıyafetler giymiş, silahlarını kuşanmış efelerin silahları ile atış yapılarak kırılırdı. İlk atışı Efe Başı yapmalı ve ilk atışta testiyi kırmalıdır. İlk atışta testi kırılmazsa bu uğursuzluk sayılır. Aynı zaman da ilk atışta testiyi Efe Başı kırarsa o yıl onun nişanlanacağı ve evleneceğine inanılırdı. Bu testinin kırılması kütüğü yapılan çocuğun bahtının açılmasının yanında testiyi kıracak Efe Başı için de bir uğurdu. Bu ilk törenin ardından yerel oyunların oynanacağı köyün merkezinde geniş damı olan bir evde toplanılırdı. Zira bu tür dağlık bölgelerde en kullanışlı düz alanlar “dam” adı verilen evlerin düz çatılarıdır. Testi kırma töreninden sonra sabaha kadar damda oyunlar ve eğlenceler sürerdi. İkinci gün ise halkın “Mennecim Alayı” adını verdiği bir topluluk oluşturulurdu. Bu topluluğun başında ilahiler ve dualar okuyan hocalar olur ve bunları takip eden kalabalık bunların sesli okuduklarına eşlik ederlerdi. Bu topluluğu bir zaman zaman bir saz ekibinin de takip ettiği olurdu. Bu dualarda doğan çocukların geleceği için iyi dileklere yer verilirdi. Üçüncü gün ise köyün en önemli meydanı olan Cami Meydanı’na toplanılır; keçi ve koyun gibi hayvanlar kesilir ve bulgurla karıştırılarak “Etli Pilav” yapılırdı. Konuklara etli pilav ikram edildikten sonra bu törenlerin en heyecanlı ve iddialı kısmı olan güreşlere geçilirdi. Yengiş adı verilen bu güreşlere herkes katılabilirdi. Tören sahipleri yengişçilere yani güreşçilere giyecekleri kispetleri sağlardı. Güreşler sonunda üç güreşçiyi yenen kişiye “Üç Oldu” denirdi. Bu kişi yarışmayı kazanmış olur ve anne ve babasının ellerini öperek onlardan ödüllerini alırdı. Bu ödüller boğa, koç, at, merkep, arı (arı kovanları) ve horoz gibi hayvanlardan olduğu gibi tarla, bağ, bahçe gibi gayri menkullerden de olabilirdi. Kuşkusuz en büyük ödüllendirme de evlilik yaşı gelmiş bekar gençler için o yıl evlendirilmesiydi. Güreşlerin yapılmasından sonra konuklar köylerine, köylüler de evlerine dağılırdı. Güreşin yapıldığı alanın çıkış noktalarına kurulan büyük kazanlarda yapılan; nohut, mısır ve fasulyeden yapılan yağsız, su içinde haşlanmasından dolayı ismini aldığı muhtemel “Gölle” yemeği konuklara ikram edilirdi. Bu gölle çocuk doğduğu sırada da yapılır ve gelen konuklara “Çocuğun Honçası” adı verilerek ikram edilirdi. Doğumdan sonraki ikramda bolluk ve bereket sembolü olduğu anlaşılan “Gölle” nin yerini günümüzde lokum ve bisküvi almıştır. Korualan’da 1960 yıllarına kadar uygulanan Kütük Dökme geleneği yukarda da belirttiğimiz gibi bölgedeki diğer köylerde de farklılıklarla birlikte uygulanan bir gelenekti. Ancak günümüzde kimi yerlerde unutulmuş kimi yerlerde de unutulmaya yüz tutmuştur. Gelecek kuşaklara bu geleneği aktarırken, benzeri geleneklere ve geçmişteki kaynak olabilecek kültürlerle mukayese etmek gerekir. (Bu konuda Milli Folklor bir yazımız
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hasan Bahar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |