Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Mevsim sonbahar, heybemde lime lime olmuş bir hayat, yarım kalmış düşler, çıkmaz sokaklar, birdenbire büyüyen çocuk .. Takvim yapraklarına sığmayan sararmış solmuş günler… ağlasam şimdi hayat el verirmi bu tenha kalbime. Annemi yitimişim, yoksul ve yorgun hep bir yanım. Hayat onun içindir ki hep karanlık bu bezgin yüreğime. Yolcusu olmayan bir istasyon gibi öyle tenha ve ıssız. Oysa kuşlara yol gösteren ceylanları ıssız yüreğimden suya indiren bir gönlüm, yağmurları ıslatan ellerim güneşi ısıtan yüreğim vardı. Kuşlar beklemiyordu bizim pencereleri içeri kapalı. Pervazları düşmüş hanemizde. Annem bakır rengi saçlarını alnına düşürdüğü zaman babam Allah’ı anardı. Yitirilmiş bir şeydi mutluluk iki odalı hanemizin duvarlarında. Aradığımız hep aradığımız neydi billur ve kırılgan akşamlar da. Işıltılı ve büyülü sokaklara yorgun yorgun bakan, bir tutam sevinci bir ömürlük hüzne yeğ tutan neydi o çocuk düşlerimizde. Hayat gülümseyip geçen aşufte bir dilber miydi büyüdükçe küçülen gözlerimizde. Yetimimiydik ikindilere sığmayan intihar ve yolculuk kokan sabahı geç uykuların… Yolcular geçerdi sabah uykularımızdan yüzleri traşlı, benzi soluk ve biçimsiz. Her adımında sevincimizi hançerleyen bizi birden bire büyüten, içimizi acıtan yolcular. Kirli kasketlerinde ve kederli bavullarında ömrümüzü oradan oraya sürükleyen, pejmürde ve metruk bir virane ev gibi öylece bırakıveren, hayallerinden kopmuş umutlarından, sevinçlerinden firari yolcular. Gülüşlerini yitirmiş, hatıraları fukara dul bir kadın gibi içimize düşüveren yolcular… Hep hüzne mi ayarlıydı sokaklar, ya da sokaklar mı taşıyordu hüznü şehre. Akşam yorgun argın sokak başında görünüveren omuzları düşük babam gibiydi yüzümüzdeki tebessüm. Yarım kalmış bir nefes, bir içimlik sigara, bir görümlük siyah beyaz film gibi düşekalırdık koskoca dünyayı sırtına almış annemin kucağına. Keder nasılda olgunlaşırdı gözlerimizde, annem nasılda büyürdü uykularımızda. Değişen ne yüzümüzden başka, kuşların ölümünden, eskidikçe gençleşen hüznün renginden, saçlarımıza konan bulutların sesinden ıssızlığını yitirmiş tren istasyonların kederinden, içimizde göveren çocuğun çığlığından, dudaklarımıza iliştirdiğimiz ıslıkların sahipsizliğinden, gözlerimize düşen kırılganlıklardan, yakamızda bir çiçek gibi itina ile taşıdığımız yabancılığızdan gayrı … Hep eylül olurdu dokunca hayata. Şimdi rüzgar ne yandan eser dostum. Ellerimde karanfil gözlerimde eylül yalnız bir bezirganım. yüreğim talan edilmiş bir şehir gibi ıssız ve münzevi. Şimdi kapımı çalan omuzlarıma tüneyen eylül. Sadece eylül. Hiçbir şey umurumda değil. Ne penceremden sızıp gözlerime sessizce ilişen utangaç güz ışığı, yüzümü gözlerimi yalayan serin ve arsız rüzgar, şen kahkahalarıyle hayatı irkilten çocuk sesleri, bir kadının gözlerime değip gecen ürkek bakışları, hayata bir hançer gibi sokulan sırnaşık ve yılışık kızlar… masamda duran gazeteler, anayasa tartışmaları, başörtülü kızlar, memleket haberleri… umurumda değil . Hep eylül oluyor dokununca hayata. Muhittin ULUPINAR
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhittin Ulupınar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |