Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
M. NİHAT MALKOÇ İnsanların normal şartlar altında yapmakta aciz kaldıkları, ancak Allah tarafından peygamberlere yaptırılabilen harikulâde hadiselere “mucize” diyoruz. Hemen her peygamberin kendine mahsus mucizeleri vardır. Peygamberler zamanında halkın, gönderilen dine inanması için bu gibi olağanüstü olaylara gerek duyuluyordu. Mucize görmeden inanmıyordu bazı müşrikler… Gerçi mucize görenler de eski inançlarından kolay kolay vazgeçemiyorlardı. Fakat bazıları mucizeler karşısında hayretlerini gizleyemeyerek Hakk’a teslim oluyorlardı. Tarihteki büyük mucizeden biri de Hz. Muhammed(sav)’in Mirac’ıdır. Mirac; ‘merdiven, yükselecek yer, en yüksek makam’ manalarına gelmektedir. Mirac, son Peygamber Hz. Muhammed(sav) ’in Cenab-ı Hakk’ın huzuruna ruhen, cismen ve hâlen çıkması mucizesidir. Böyle bir mucize sadece Resulullah’a bahşedilmiştir. Arap aylarından Receb-i Şerif’in yirmi yedinci gecesini Mirac gecesi olarak ihya ediyoruz. Peygamber Efendimizin Mirac olayı, Kur’an-ı Kerim’in İsrâ ve Necm surelerinde beyan edilmiştir. İsrâ, ‘gece yürüyüşü’ demektir. Sözkonusu surenin ilk ayetinde, Peygamberimizin göklere yükselişi anlatıldığı için bu ismi almıştır. Sözkonusu ayet şöyledir: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren. Allah, noksan sıfatlarından münezzehtir; O, gerçekten işitendir, gözetendir.”(İsrâ S. 1.Ayet) ” Resulullah’ın bu nuranî yolculuğu, bir gece Mescid-i Haram’dan başlayıp Mescid-i Aksâ’ya, oradan da yedi kat gökleri geçerek Sidretü’l Müntehâ’ya kadar devam etmiştir. Her şeyi akılla açıklamaya kalktığımızda böyle bir şeyin olması ihtimal haricinde görülebilir. Çünkü Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksâ arasındaki mesafe ancak bir aylık zaman diliminde katedilebilir. İsmi üzerinde, bu bir mucizedir. Mucizelerde mantık aranmaz. Bu durumun imkânsız olduğunu ileri süren müşrikler, ‘Peygamberin bir açığını bulduk’ diye sevinmişlerdir. Hatta bu durumu Hz. Ebubekir’e anlatmışlardır. Çünkü o, ticaretle meşgul olduğu için Mescid-i Aksâ’yı bilmektedir. Resulullah’ın Mirac’ı, kendisine anlatılınca müşriklere hitaben: “Resulullah diyorsa doğrudur” diyerek, ona olan güvenini ve sarsılmaz imanını ortaya koymuştur. Bunun üzerine Peygamberimiz, Hz. Ebubekir’e “Sıddık” sıfatını lâyık görmüştür. Bundan sonra adı Ebubekir-i Sıddık olarak kalmıştır. Resulullah Efendimiz ömrü boyunca Mescid-i Aksâ’ya gitmemişti. Bunu bilen müşrikler: “Madem buraya gittiğini iddia ediyorsun o zaman bu mescidin kaç kapısı, kaç penceresi var? ” gibi sorularla onu müşkül duruma düşürmeye çalıştılar. Doğrusu Resulullah söz konusu mescidin kapı ve pencerelerine pek dikkat etmemişti. Çünkü o bambaşka bir yolculuktu. Resulullah bu soruya cevap veremese yalancı durumuna düşecekti. Müşrikler belki kendilerince haklı çıkacaktı. Bu haldeyken Allah, yardımına koşar. Beytü’l-Makdis’i gözlerinin önüne getirir. O da mescide bakarak bütün özelliklerini, huzurunda toplananlara anlatır. İnanmaya niyeti olmayanlar, her zaman olduğu gibi yine inanmazlar. Bu durum onların küfürlerine daha sıkı sarılmalarına sebep olur. Müslümanların ise imanı güçlenir. Mirac’ın ayrıntıları üzerinde zaman zaman ihtilâflar olmuştur. Bunların başında bu seyahatin bedenen mi, ruhen mi yapıldığı hususu gelmektedir. Hadislerden de anlaşıldığı üzere Mirac, hem bedenen, hem de ruhen gerçekleşmiştir. Yani Resulullah cismen semaya yükseltilmiştir. Bu rüya değil, aksine hakikatin tâ kendisidir. Kişilerin maneviyat ve basiret gözü kapanınca bu gibi hadiseleri idrak edemiyorlar. Oysa Allah’ın her şeye gücü yeter. O “ol” deyince imkânsız olarak addettiğimiz her şey gerçekleşir. İnsanın bir nutfeden (sperma) yaratılması da en az Mirac kadar olağanüstü bir durum değil midir? Bu gibi olaylar, hayatımızın bir parçası hâline geldiği için onları doğal olarak addediyoruz. Allah’a inanmamak hususunda ısrarcı olanların, mübarek Mirac yolculuğundan ders alarak Rabbimize teslim olmaları en akılcı seçenektir. Allah inanmayanlara hidayet nasip eylesin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |