Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
... I Olmuyor sevgili! Senin gibi gülmüyor hiç kimse.. Kasıkları titremiyor, göz kenarları kırışmıyor gülümserken, sesi senin kadar şen değil! Yürürken önde değil başı, dimdik! Kaldırım taşlarını saymıyor elleri cebinde. Islanınca saçları, senin gibi öpülesi düşmüyor perçemi çehresine. Öyle erkeksi değil omuzları, sarıldı mı sarsılmıyor hiç bir beden, titremiyor üstünde salkım saçak elbise... II Olmuyor işte! Senin gibi görmüyor hiç kimse.. Ukala yanları var onların, çatılan ve bir daha uzun süre eski halini bulmayan kaşları... Çocuklukları yok, utanıyorlar çocuk olmaktan. Bu yüzden kızgınlar mendil satanlara, simitçilere, köprü altında kulaklarını tıkayıp duymazlıktan geldikleri seslere. Bu yüzden maziyi sevmiyorlar, ve maviyi.. Şiddetle kaçıyorlar çocukluklarının aktığı kaldırımlardan! Düştüklerinde senin gibi uysal olmuyor kalkışları, daha bir kinli, daha bir öfkeli oluyorlar sonraki hamlelerde! Utanmak için vakit varmış, kibre darmış gibi sahte bakıyor gözleri.. Sırça saraylar gibi rengarenk, içi boş mezarlar gibi soğuk... III Simdi geç kalınmış her günün arifesinde miskin ve talihsiz bir sabaha uyanır gibi yorgun, arsız ve hayasız, öyle zamansız yaşıyorum. Anlıyorum ki sana geç kalmak yarım bırakmak gibi tuvalde dokunuşları unutulmuş resmi. Boş bir duvar gibi renksiz ve zevksiz, gelişigüzel döşenmiş bir evin biblosu olmak gibi aslında, hayat camındaki yerim... Sorgusuz sualsiz gidişlerinin ve çıplak kalışları buz gibi odada sığınacak yerlerin.. Islak omuzlarından uyandım, uyandığımda gitmişti omuzların. Üşüyorsam biliyorsun, olmuyor işte... IV "Yanında olmak" diyorsun, "başka bir zaman, başka bir yerde!" Geç kalmadan bugünlere, bugünlerden başlayarak yaşamak diyorsun, batan bu geminin enkazından o zamanlara ne kalabilirse..." Olmuyor işte! Yeniliyor ve yenileniyor hayat her başa gelişte! Bitmez sandığın yollar an gelip tıkanıyor ve aşk şirret bir kadın oluyor bir kuşun gövdesinde... V Bir çocuk kadar ürkek soyundu düşlerim, sevdadan yorgun aşktan galip! Her türlüsünden esirler aldım sevmenin ve dahi sevilmenin! Çıplakken de kadındım, alnının ortasından vururken de ayrılıkların! Sarışındı sevişlerim... Kırmızıyla yoğrulmuş tadı turuncu düşlerin sokağındaydım ve her gün yeni bir aşk inşa ediyordu parmaklarım. Saçlarından ömrüme serilen dolanıp ilk sokaktan kirli sakallarında biten yolun yolcusu, yüzündeki her bir ifadenin aynada duruşuydum. Ne zaman gülsen, aynı sokakta uyanıyordum. Biraz daha yorgun, biraz daha yitirilmiş, daha bir ölümlü... VI Oysa şimdi, sicili bozuk dokunuşlara sakat çocuklar doğuran yanlarım öldü, çoktan esir edildi çıplak kalışlarım. Soyunmak yasak ve yasak sevişmek öyle olur olmaz! Yenildim yar, olmayacak yerlerimden vurdu hayat! Temsili bir duruşum var, yalandan dokunuşum. Aslı astarı olmayan soytarı acılarda hep aynı yerden vuruşum! Etten kemikten ruhsuz bir heykel, bir vitrin mankeninde beğenip üstüme giydiğim hayal kırıklığı gibi, yalnızlığın gecenin yüzünde parlaması, bir anlık zaaftan faydalanması zamanın... Bir dakikanın altmışta biri kadar vakitte birbirine bunca yabancı iki tenin çarpışması, her şey yada hiç bir şey! VII Sen adını ihanet koyup yaldızlayıp satışa sundukların için affetmiyordun beni, bense ezbere yaşıyordum senin o "aldatmak" dediklerini. Ezbere dokunuşlarla avuçlarken geceyi artık her adamın bir adı vardı ve her adın başka bir adamda izleri. Adres değiştirir gibi ayrıldım her seviden ve yüzlerce mektup bıraktım ardımda nereye gideceğini bilmeyen! Beyaz kağıtlardan evler yapıp harflerle boyadığım gün çözüldü düğüm ve düğümün çözüldüğü gün beyaz bir evde ölü bulundu ölüm! VIII Şimdi iklimi yok sevmenin ve tadını çoktan unuttu gözlerim eski bir resimde eski bir sevgiliyi özlemenin. Günlüklerden çalar gibi yaşadığım gidişlerin ve her gidişin dibine mührünü bastığım hasretin üstüne yemin ederim, ben kimseyi senin gibi sevmedim! Hakkımdan aldı hayat; bana ait olandan! Utangaç, mahcup; hala çocuk ruhum, affet! Bayram telaşında kırmızı pabuçlarım ıslak ve çocuk ellerim yaralı ürkütülmüş yaşamlardan. Ben İbrahim’in kollarından kaçtım, boynumda taşırım hançeri... Vur yüzüme hadi!… Seni sevmekten geldim sevgili, kapıyı araladım yalnızlık öptü beni…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Beste Sultan K., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |