İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
Millet olarak sevgi, saygı ve hoşgörümüzle tanınırdık. Dünyaya insanlığı ve gerçek medeniyeti biz öğrettik. Fakat nedense son senelerde bir garip millet olduk. Menfi bir değişim süreci geçiriyoruz. Büyüklerin küçüklere sevgisi, küçüklerin büyüklere saygısı kalmamış. Edep erkân buharlaşmış; herkes burnunun dikine gidiyor. Değerlerimiz iyice aşındı. Gün geçmiyor ki yüz kızartıcı bir gelişmeyle karşı karşıya kalmayalım. Televizyonlar felaket haberleriyle dolup taşıyor. Çoğu kere ekranlardan bir güzel haber duymak mümkün olmuyor. Varsa yoksa şiddet, taşkınlık, gasp, adam yaralama, tecavüz, hırsızlık ve cinayet… Sinirlerim bozulacak korkusuyla televizyon seyretmeye çekiniyorum. Kanallardaki kan ve kin içerikli görüntüler psikolojimi bozuyor. “Acaba rotasını kaybeden bu millet biz miyiz?” diye kendi kendime soruyorum. Bize ne oldu? Bizi bu hale getiren sebepler nelerdir? Sabotajlar, hırsızlıklar, kavgalar, kazalar, tecavüzler, cinayetler, bıçaklamalar, kapkaçlar… Çirkinliklerin ardı arkası kesilmiyor. İnsanlar bir türlü birbirleriyle anlaşamıyorlar. Acaba bu yalan dünyada neyi paylaşamıyoruz? Sultan Süleyman’a kalmayan dünyanın bize kalacağını mı sanıyoruz? Aldanıyoruz, hem de çok aldanıyoruz. Birkaç gün evvel Trabzon’un Sürmene ilçesinde, tüylerimizi diken diken eden fecaatte bir hadise yaşandı. Hasan D. isimli bir baba(!), gece yarısı eşini ve altı çocuğunu kurşun yağmuruna tuttu. Netice yedi ölü, eli kanlı bir katil ve dağılan bir yuva… Olmaz böyle bir şey!... Nasıl olur da bir baba, eşinin ve altı evladının canına kıyabilir? Bu kin ve nefret neyin nesi?… Ne olmuş da iş bu noktaya gelmiş? Hangi gerekçe bu cinayeti haklı gösterebilir? Bir baba Azrail kesilip canı istediğinde evlatlarının canını alma hakkına sahip olduğu düşüncesine kapılabilir mi? Bu hakkı ona kim verir? Din mi, töre mi, mantık mı? Hiçbiri, hiçbiri!… Yaşamak herkesin en doğal hakkıdır. Eşinle anlaşmazlık yaşayabilirsin. Evliliğin devamı için bir müddet şartları zorlarsın, olmuyorsa bu ülkenin mahkemeleri var, gider boşanırsın. Kimse kimseye katlanmak zorunda değil. Sevgi yoksa evlilik resmiyette kalır. Sürmene kökenli bir insan olarak bu vahim hadise beni çok yaraladı. Gerçi katil Sürmeneli de değil… Fakat olay Sürmene’de yaşandığı için bu güzel şehir bir anlamda lekelendi. Aslında katilin nereli olduğu çok mühim değil. Önemli olan olayın niteliği ve neticesi… Bireysel suçlar sahibini bağlar… Ama Sürmene isminin bütün ulusal medyada bu olayla duyulması ister istemez bu şehrin imajını zedelemiştir. Bu da bizleri derinden sarsmıştır. Fakat acımızın asıl sebebi gencecik altı fidanın ve onları bugünlere getiren fedakâr bir annenin kara toprağa gitmesidir. Sürmene’nin acısı ve yası kolay kolay dinmeyecek. Olayla ilgili anlatılanları duyunca ıstırabımız katmerleşiyor. Anlatılanlara göre cinayet Sürmene’nin Soğuksu Mahallesi’nde gerçekleşmiş. Ölen çocukların yaşları 3 ile 18 arasında değişiyor. Cinayetler evin üç ayrı odasında gerçekleşmiş. Kardeşlerinin öldürüldüğünü duyan çocuk, karyolanın altına saklansa da gözü dönmüş babanın kurşunlarından kurtulamamış. Kendini evden dışarı atan talihsiz eşi ve çocuğunu Azrail oracıkta yakalamış. Cinayetle ilgili olarak yapılan açıklamada söz konusu kişinin daha önceki yıllarda bir akrabasını öldürdüğü için hapse girdiği, dört yıl yattıktan sonra şartlı salıverildiği belirtildi. Böyle cani kişileri topluma salmak işte böyle facialara zemin hazırlıyor. Yazık günah değil mi bu insanlara? Ömürlerinin baharında kara toprağa gittiler. Bu acıya nasıl dayanılır? Hemen her gün bir cinnet haberiyle sarsılıyoruz. Adana’da da önceki gün iflas eden bir fırıncı cinnet getirerek ailesinden 3 kişiyi öldürmüş, ardından son kurşunu da kendine sıkarak hayatına son vermişti. 2007 yılının Ağustos ayında ise Trabzon’un Dernekpazarı ilçesinin Ulucami köyünde meydana gelen olayda Eyüp T. isimli zanlı 5 yakınını öldürerek firar etmiş ve o tarihten itibaren izini kaybettirmişti. Bunlar millet olarak iyiye gitmediğimizi gösteriyor. Mevlana’nın ve Yunus Emre’nin torunlarına ne oldu? Yoksulluk, işsizlik, amaçsızlık mı bizi bu hale getirdi? Ne zaman bu çirkinliklerden sıyrılıp, titreyip kendimize döneceğiz?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |