"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Bu yorgunluk hali nedir, ben onu anlatayım ben. Ortalıkta gözle görünür hiçbir şey yoktur. Her şey olabileceği kadar iyi ve kötüdür. Sıradandır yani. Ama sen bıkmışsındır, bezmişsindir. İnsanlardan kaçmak istersin, sorulara cevap vermemek, biraz kendinle baş başa kalmak istersin ama ‘şu sıralar’ mümkün değildir. Hangi sıra mümkün olacak onu bilemiyorum da. Neyse. İşte bu sırada kaçamadığın için durgunlaşırsın, her şeye kötümser bir bakış açısıyla yaklaşırsın. İşte tam bu sırada sırtına kocaman bir yük biner. Sen tüm gün o yükü sırtında taşımaktan yorulursun. Al sana ‘yorgunluk hali’ işte. Tamamen bir kaçıştır. Kendine bile oynadığın bir oyundur. Ama elden bir şey gelmez. Bir süre o yük taşınıp o halde kalınacaktır el mahkûm. Zaman her şeye ilaç olduğu gibi buna da ilaç olacaktır. Ya da sen zamanla o yükü taşımaktan yorgun düşüp, yükünü atıp kendi kendine rahatlayacaksın. Hayat herkesin sırtına sürekli bir şeyler yükler. Okul, iş, eş, çocuk… vs. bir yığın şey. Ve bu yaşadıklarının toplamı hayattır zaten. İtiraz edemezsin ve zaman zaman herkesin ‘bunalım’ diye adlandırdığı o benim ‘yorgunluk hali’ dediğim durumun ta içine giriverirsi işte. Şu sıralar ben bütün gün sırtımda çeşitli yüklerle geziyorum. Hiçbir iş yapmak zorunda olmadığım için zevkle taşıyorum yükümü. Keşke yükümü taşımak için her zaman bu kadar boş vaktim olsa ya da yükümü taşımaktan zevk duymayı öğrenebilsem. Sonuç olarak alıştım artık. Yoruyorlar beni işte. Yoruluyorum. Katlanmak zorundayım. Eğer bu yükten kurtulmak için hayatla savaşa girersem, kaybederim. Buna çok eminim. Zayıfım çünkü. Ufak bir esintide dağılıveririm. Rüzgâr beni atar bir kenara ve hayat kazanır. (Hoş bu durumda da o kazanıyor ama…) kader dedikleri, savaşa girmekten korkup olduğun pozisyonda kalma işte bu başka bir şey değil. İçinde bulunduğum yorgunluk halinden keder duymamayı çoktan öğrendim. Artık haz alma işini kıvırmaya çalışıyorum. Becerirsem ne mutlu bana. Tüm bunlara, her şeye, herkese rağmen önerilen şudur: hayatta seni üzen, bezdiren, bunaltan ve yara veren her şeye karşı dur ve savaş. Çünkü savaşmazsan zamanla benliğini kaybedeceksin-tıpkı bende olduğu gibi-. Hiçbir şey buna değmez. Sen savaş. Her ne kadar yara alacak olsan da yap bunu. Ben inanıyorum ki hayatta böyle insanlar kazanıyor ve kazanmaya devam edecek de. Ve yine tüm bunları göğüsleyecek cesaretin varsa savaş savaşabildiğince. Beni bırak. Alıştım artık ben hayata, bağışıklık kazandım. Ya da tüm bunları unut ve sen de hayata alış, kaderini yaşa.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © gülçin dağhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |