Spontane hayatlarda yaşarken varlığın öznesini fark etmek ne de güçtü bizim için. Kendimizi o kadar akışına bırakmıştık ki ellerimizle tutabileceğimiz hiçbir şey yoktu hayatımızda. O kadar boş vermiştik ki her şeyi. Zaman zaman kendimizi de. Unutmuşuz hayatta en değerli olduğumuzu sürünüyoruz. Kendimizi bir hiçliğin içinde hissederken aslında hayatın biz olmayınca bir hiç olduğunun farkına varmamışız. Sokak ortasında koşan bir deli kadar bilinçle bakamamışız hayata. Hem ona deli demek ne haddimize o da belli değil ya neyse. Varlığımızı hak etmediğini düşündüğümüz dünyaya küsüvermişiz elimizde olmadan. O kadar bencilmişiz de aynı zamanda. İnsan kelimesinin barındırdığı tüm kötü sıfatları illa ki yerine getirmeyi bir görev bilmişiz kendimize. Ne zor, ne akılsız, ne mutlak… kötülüğün aslında insanın özünde değil yaşamda var olan çeşitli virüslerden kanımıza bulaştığına inanmamışız bir türlü. Kötü olanı benimseyivermişiz. İnsanın kendini karalamak ihtiyacı ne kötü. Ve ne aciz insan kendini hiç sayarken. Değeri bilinmez bir varlık evet. Ama bu bilinmeyenlik kötü değil ki. Paha biçilemediğinden hiçbir şey söylenmez. Ama kötü algıları her zaman açık olan insan bunu hep kötü algılar kendini değersiz ilan eder. Neden iyi olanı yakıştıramayız kendimize? Neden bu mutsuzluk için çabalamak? İnsan deyip geçmek isterdim tüm sorularımın cevabına ama yakışmaz ki insan oğluna boş vermişlik, fark edememezlik. Yakışmaz ona kendini hiç saymak. Ama biraz farkındalık olsaydı keşke doğasında. Keşke farkındalık da insanın tüm niteliklerini dışarıdan aldığı gibi sonradan edinilen değil de özünde var olan olsaydı. Bir insana kendinin değerli olduğunu göstermek ne de zormuş. Neden insan kendine değer biçmeyip kendini hep bit pazarının göbeğine atıverir ne bu kendine inanmazlık? İnsanı anlamak zor. Bundan dolayı yaşamı anlamak da zor. Ve anlayamadığın bir yaşamda yaşamak için koşuşturmak da zor. Bu zinciri kırabilmenin temel yolu insanı anlamak. Ama bu garip psikolojideki varlığı bir diğer insanoğlunun çözmesi de oldukça güç. Bu sebeple sorunu tersinden çözeceğiz. Yani önce yaşam içerisindeki koşuşturmamızı kendimizce anlamlı kılacağız. Sonra yaşamı anlamak için çaba sarf edip anlamasak da bazen anladığımıza kendimizi inandıracağız. Ve en sonunda insanı anlamak için bir kapı aralamış olacağız. Sonrası için herhangi bir önerme yok. Çünkü insanı anlamak diye bir şey yok. Her insanın ayrı bir dünya olduğu hayatta kendimizi kandırmaya da gerek yok çünkü.