..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir dünya yurttaşıyım. -Sokrates
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Cengiz Erdem




11 Ekim 2009
Recep Sezgili'nin Acı Dolu Yaşamı, İbret Verici Ölümü ve Sonrasında Gelişen Doğaüstü Hadiseler  
Cengiz Erdem
Topluma malolmuş bir yazar olan Recep Sezgili bir gün odasında daktilosunun şeridiyle boğulmak suretiyle öldürülmüş olarak bulunur. Komşusu, Recep Sezgili’nin evinden gelen ölü insan kokusunu hayra yormamış, Recep Sezgili’nin kapısını kırarak içeriye girmiş ve Recep Sezgili’yi ölmüş bir vaziyette ve/fakat yüzünde bir tebessümle yerde yatar bir vaziyette bulmuştur.


:BBGH:
Topluma malolmuş bir yazar olan Recep Sezgili bir gün odasında daktilosunun şeridiyle boğulmak suretiyle öldürülmüş olarak bulunur. Komşusu, Recep Sezgili’nin evinden gelen ölü insan kokusunu hayra yormamış, Recep Sezgili’nin kapısını kırarak içeriye girmiş ve Recep Sezgili’yi ölmüş bir vaziyette ve/fakat yüzünde bir tebessümle yerde yatar bir vaziyette bulmuştur. Durumu polise bildiren komşu derhal cinayetten tutuklanmış ve Sezgili’yi öldürdüğünü ve bunu nasıl yaptığını itiraf etmeye zorlanmıştır. Komşu’nun ifadesi şu şekildedir: “Bakın memur bey, büyük bir hata yapıyorsunuz, ben katil değilim. Recep Bey’i pek severdim. Zaman zaman var yere yok yere gelip kapımı çalar ve ben kapıyı açınca da bana küfürler ve tükürükler yağdırsa da onun topluma mal olmuş bir yazar olduğunu bildiğimden küfürleri karşısında sessizliğimi korur, söylediklerini sineye çekerdim. Kapısı’nı kırışım ölümünden sonra oldu, yani ben içeriye girdiğimde o zaten ölmüştü, nitekim ben içeriye ölü insan kokusunun nereden geldiğine bakmak için girdim, oysa siz bana kapıyı kırıp Recep Bey’i daktilosunun şeridiyle boğmak suretiyle öldürdüğümü söylüyorsunuz. Aklıma durgunluk veren bu hadiseyi bu şekilde yorumlamanız inanın son derece üzüntü vericidir. Recep Sezgili’yi benim öldürmediğimin kanıtı bana sevgi gösterilerinde bulunan köpeğidir memur bey.”
Bunun üzerine Polis şunları söyler: “Ama belki de aslında Sezgili’yi öldürdükten sonra köpeğine köpek maması verişinizdir bu hayvanın size sevgi gösterilerinde bulunmasının sebebi. Buna ne diyeceksiniz?”
Siz çıldırmışsınız memur bey. Tatil için bir programınız var mı?”
Polis: “Olması mı lazım?”
Polis komşunun masum olduğuna kâni olur ve onu serbest bırakır. Ama komşu Polisin kendisinden özür dilmesi gerektiğinde ısrar edince Polis tekrar şüphelenir ve komşuyu gene tutuklar. Komşu henüz yargılanmamış olduğu halde gözyaşlarına hakim olmaz, olamaz ve o kadar bir ağlar ki hapsolduğu hücrede kahkahalar ata ata gözyaşlarında boğulup ölür.
Polis Recep Sezgili’nin yastığının altında bir yazı bulur. Bu yazı aslında Recep Sezgili’nin sevgilisine hitaben yazılmış bir mektuptur. Hemen sevgiliyi olay yerine çağıran polis ona mektubu okur:
“Bilmediklerimle mukayese edilince bildiklerim bir hiçten ancak bir adım öteye gider. Zevk âleminde boğulduğum zamanlar olduğu bir gerçek. Ama her gerçek gibi bu gerçek de pek değersiz gözümde. Acı çekmek insanı bönleştirir. Kişi ölü olmakla yaşıyor olmak arasında bir ayrım yapmaktan aciz kalır. Ölmekle hiçbir şey kazanamaz ölen. Haz hayata dahildir, ölüm yaşanmaz.
Pek gezmedim. Gezmeyi hiç sevmem. Ama başka insanlarla mukayese edilince hiç yerinde durmamış bir insan izlenimi veririm. En büyük korkum bir gün bir daktilo şeridiyle boğulmuş olarak ölü bulunmaktır odamda. Aç kaldığım zamanlar en üretken olduğum zamanlar oldu. Büyük evlerin küçük odalarında yaşadım, yüksek yerlerdeki alçak adamlarla tanıştım. Çocukluğum can sıkıntısıyla mücadele ederek geçti. Can sıkıntımı yenmek için savaş filmleri izlerdim. O dönemlerde Vietnam savaşı yeni bitmişti ve Amerikanlar savaş filminden başka film çekmiyorlardı. Daha sonra savaştan dönüp de topluma adaptasyon sorunu çeken travma kurbanı üzgün, gücünü yitirmiş, haksızlığa uğradığını düşünen bilge kurban-kahramanlar pek modaydı. Vietnam savaşından dönen bunalımlı bir gazi olmadığım halde gençliğimde kendimi o kurban-kahramanlardan biri olarak gördüm hep. O kadar çok savaş filmi izlemiştim ki bu savaş filmlerinin travmatik bir etkisi oldu üzerimde ve kendimi toparlamak için yaşamı kolaylaştırıcı düşünceler üretmeye başladım. Bu düşünceler beni topluma yabancılaştırdı çünkü toplum bireye kıyıcı bir ilişkiler yumağından başka bir şey değildi.”
Recep Sezgili’nin yastığının altında bulunan bu yazının ne zaman yazıldığı bilinmiyordu. Polis Recep Sezgili’nin köpeğinin cinayetin tek sanığı olduğunu düşünüyordu.
Recep Sezgili’nin kendisine hitaben yazılmış bu mektubun içinde bulunduğu zarfın üstündeki adresten faydalanarak Recep Sezgili’nin sevgilisiyle irtibata geçer ve onu olay yerine çağırır. Olay yerine gelen ve adının açıklanmasını istemeyen sevgili A.T. polise verdiği ifadede şunları söyler: “Onu çok seviyordum memur bey. İsterseniz sizi de an az onu sevdiğim kadar sevebilir kendisi aramızdan ayrıldığına göre. Ölümüyle elbette ki sarsılmakla kalmadım, yıkıldım da. Ama sanat kısa, hayat uzun memur bey. Ona kendisinin topluma mal olmuş bir yazar olduğunu, daktilosunun tuşlarının toz tuttuğunu ve kirden görünmediğini, kendini toparlayıp yeniden yazı yazmaya başlaması gerektiğini aksi taktirde erken bir zamanda toplum tarafından daktilosunun şeridiyle boğularak öldürüleceğini kaç kere söyledim, tam sayısını hatırlamıyorum şimdi, ama kırkın üstünde olsa gerek, zira üç aydır hemen hemen iki günde bir tekrarlıyorum bu söylemi. Biliyorsunuz memur bey, bir insana kırk kere öleceksin derseniz o insan öleceğine o kadar bir inanır ki ölür. Bak sen toplumun malısın, yani topluma mal olmuş bir yazarsın, neden yazı yazmak yerine acılarını kâğıda döküp yaşama dönmüyorsun dedim ona. Ama dinletemedim hiç memur bey. Böyle olacağı belliydi, hiç şaşırmadım doğrusu. Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük memur bey.”
Recep Sezgili’nin katili asla bulunamaz. Polis turşucu olup turşuları poşetlere ellerliyle doldurmayı seçer. Komşunun akıbetini zaten belirtmiştim ama yinelemekte fayda var ki dava neticelenmeden, daha gözaltındayken, gülmekten ve gözyaşlarında boğulmaktan ölmektir bu akıbet. Sevgili A.T. ünlü bir şantöz haline gelir ve adını değiştirerek Şantöz Ayten olur. Recep Sezgili ise topluma mal olmaya, toplumun malı olarak yok olmaya mezarında devam eder. Sezgili’nin cenazesine katılan hasta bir ruh vardır. Bu ruh kimin ruhudur? Sezgili’nin mi? Tüm insanlığın mı? Kimin ruhudur bu hasta ruh? Ve bu ruhu hasta kılan nedir? İşte bu sorular tıpkı Kafka’nın Dava romanının sonundaki gibi yanıtsız kalmaya mahkûmdur ey sevgili lanetlenmiş okur!








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Manolya ve Katatonya
Ebediyet Edebiyatı
Fantezi Makinesi
Ölüler Listesini Açıklıyoruz!
İşin İçindeki Bit Yeniklerinin Hikmeti
Ölümlü, Pek Ölümlü

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Diyaloglar [Deneme]
Tavşan Ayetleri [Deneme]
Transparan Tavşanın Anlam Dünyası [İnceleme]


Cengiz Erdem kimdir?

Avrupa-Afrika gazetesi ve Afrika Pazar'a ilaveten Türkiye ve İngiltere’deki çeşitli edebiyat dergilerinde de öykü ve denemeleri yayımlanan Cengiz Erdem’in Şubat 2007`de çıkan ilk kitabı Beni Bu Dışarıdan Çıkarın adını taşıyor. Söz konusu kitap Cengiz Erdem'in 1997-2007 yılları arasında ruhen tecrübe ettiği acı, keder, elem ve ıstırapların beynine yansımasıyla zuhur eden ölüm dürtüsünü yaşam dürtüsüne çevirmek maksadıyla kaleme aldığı öykülerden oluşuyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Nietzsche, Beckett, Saramago, Kafka, Blanchot


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cengiz Erdem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.