..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Anlamak beğenmenin başlangıcıdır. -Spinoza
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gerilim > Cengiz Erdem




10 Ekim 2007
Fantezi Makinesi  
Cengiz Erdem
Ekran son derece koyu kırmızı fon üstüne sepiştirilmiş, neredeyse belirsiz kılcal damarlarla dolu. Manadan yoksun bir şeyler fısıldayan elektronik insan sesleri birbirleri üzerine bine bine yükseliyor ve sonra aniden son derece derinden gelen bir kalp atışı tarafından kesiliyor. Psikozun eşiğini çoktan aşmış bir insanın beyninde zuhur etmekte olan bir karmaşa bu. Koyu kırmızı arka-plânın altından çıkmaya çalışan kılcal damarların her kalp atışıyla birlikte daha da belirginleşen bir kalbin kılcal damarları olduğunu anlıyoruz. Sonra kalp atışlarının arkasından ritme uygun melodik sesler duyuyoruz. Bu sesler piyano, elektro-bas ve klârnetten oluşuyor (A Minör). Sesler müziğe dönüşüyor ve gittikçe artıyor. Sonra yavaş yavaşa azalıyor ve kalp atışı tekrar belirginleşmeye başlıyor. Ekrana animasyonla yaratılmış tüneller yansıyor sonra bu tüneller beynin labirentlerine dönüşüyor. Bir kaç beyin diyagramının iç içe geçmesiyle ortaya bir binanın mimari taslağını andıran çizimler çıkmaya başlıyor. Bu çizimler gittikçe belirginleşerek Jeremy Bentham’ın çizdiği panoticon adlı hapishane modeline dönüşüyor. Görüntü gittikçe yaklaşıyor ve seyirci tarafından, yani dışarıdan bakıldığında adeta ekrandan çıkacakmış gibi oluyor. Neticede ekran panopticon’u sığmıyor, panopticon ekrandan taşıyor ve seyirciyi içine alıyor. Seyirciye verilen mesaj, “işte şimdi içeridesin,” olurken, görüntünün arka-plânı çok koyu kırmızıdan siyaha doğru bir seyir izliyor, ses kesiliyor, ekran kararıyor, film başlıyor.


:BGBE:
1. Giriş

Ekran son derece koyu kırmızı fon üstüne sepiştirilmiş, neredeyse belirsiz kılcal damarlarla dolu. Manadan yoksun bir şeyler fısıldayan elektronik insan sesleri birbirleri üzerine bine bine yükseliyor ve sonra aniden son derece derinden gelen bir kalp atışı tarafından kesiliyor. Psikozun eşiğini çoktan aşmış bir insanın beyninde zuhur etmekte olan bir karmaşa bu.
Koyu kırmızı arka-plânın altından çıkmaya çalışan kılcal damarların her kalp atışıyla birlikte daha da belirginleşen bir kalbin kılcal damarları olduğunu anlıyoruz. Sonra kalp atışlarının arkasından ritme uygun melodik sesler duyuyoruz. Bu sesler piyano, elektro-bas ve klârnetten oluşuyor (A Minör). Sesler müziğe dönüşüyor ve gittikçe artıyor. Sonra yavaş yavaşa azalıyor ve kalp atışı tekrar belirginleşmeye başlıyor.
Ekrana animasyonla yaratılmış tüneller yansıyor sonra bu tüneller beynin labirentlerine dönüşüyor. Bir kaç beyin diyagramının iç içe geçmesiyle ortaya bir binanın mimari taslağını andıran çizimler çıkmaya başlıyor. Bu çizimler gittikçe belirginleşerek Jeremy Bentham’ın çizdiği panoticon adlı hapishane modeline dönüşüyor.
Görüntü gittikçe yaklaşıyor ve seyirci tarafından, yani dışarıdan bakıldığında adeta ekrandan çıkacakmış gibi oluyor. Neticede ekran panopticon’u sığmıyor, panopticon ekrandan taşıyor ve seyirciyi içine alıyor. Seyirciye verilen mesaj, “işte şimdi içeridesin,” olurken, görüntünün arka-plânı çok koyu kırmızıdan siyaha doğru bir seyir izliyor, ses kesiliyor, ekran kararıyor, film başlıyor.

2. Apartman, İç/Gece

Kadın mutfakta oturmuş yemek yemektedir. Yirmilerinin sonlarında ufak-tefek bir kadın. Kocaman kahverengi gözleri kendisine masumane, adeta işte çocukça bir hava katıyor. Kızılımsı saçları ve aşırı derecede beyaz bir teni, oldukça hassas bir cildi var. Kadın’ın karşısında oturan kişi Adam; boş gözlerle tabağına bakıyor ama hiç yemiyor, belli ki pek iştahı yok. Adam otuzlarının başlarında...
Bu ikisi konuşmaya başlıyorlar. Ama biz henüz ne konuştuklarını bilmiyoruz zira ses yok, derin bir sessizlik hakim bu ilk sahneye. Konuşma bitince ses devreye sokuluyor, artık söz konusu mufaktaki sesleri de duyar hale geliyoruz.
Adam sinirle yerinden kalkıyor, bunun üzerine Kadın masadaki salata tabağını yere savuruyor, adam bıçağı eline alıp fırından çıkardığı tavuğu dikkatlice ve/fakat her nasılsa gereğinden fazla kesiyor; belli ki artık o da sinirlerine hakim olmakta zorlanıyor ve sükûnetinin altında gün geçtikçe artan bir şiddet potansiyeli olduğunu anlıyoruz.
Kadın soruyor: “Sence saçımı kestireyim mi? Arkadaşım Gözlüklü Kadın bana çok yakışacağını söylüyor kısa saçın.”
Sessizlik...
Adam tepki vermiyor, sadece elindeki bardaktan bir yudum süt içiyor ve diliyle dudaklarını silerken kadına pis bir bakış fırlatmakla yetiniyor. Adam kızgındır ve/fakat gene de işte buna rağmen ağzının bir kısmıyla gülebilmektedir.
Bu arada Kadın’ın yüzünün kızardığı gözlemleniyor. Belli ki kadın adamdan ayrılmak istememesine rağmen onu aldatmış, Adam bu işe çok kızmıştır. Kadın suçluluk duyguları ile dolarken, Adam da kin ve nefretle dolmuştur. İki kişinin birbirleriyle etkileşim içerisinde aynı olaydan kaynaklanan farklı duygulanımlar yaşayabileceğini gösteriyor bu ilk sahne biz seyircilere.
Sen de takdir edersin ki pek de öyle son derece yeni bir şey göstermiyor yani sevgili okur. Belki de zaten artık hepimizin bildiği bir şeyi bir başka biçimde söylüyor.

Gerginlik

3. Apartman, İç/Gece

Yatak odasındayız. Kadın gerginidir.
Adam lavoboda dişlerini fırçalıyor. Bunu kadının bakış açısından ve adamın banyo odasının duvarında asılı duran aynadaki yansımasından görüyoruz.
Kadın söze başlar: “Sana bir bardak daha süt getireyim.”
Adam aynadan kadına bakarak söyler: “Dişlerimi fırçaladığımı görmüyor musun?”
Sessizlik.
Kadın yatak odasından çıkarak mutfağa yönelir. Adam banyo odasındaki işini bitirmiş, yatak odasına dönmektedir. Bu ikisi koridorda karşılaşır, bakışırlar. Göz göze gelirler, ama birbirlerine bir şey demezler.
Kadın mutfaktadır. Buzdolabından süt kutusunu alırken yere düşürecek gibi olur ama refleksleri güçlü olduğu için olaya zamanında müdahale ederek bir facianın önüne geçer.
Adam da mutfağa gelmiştir bu arada. Ve hatta dişlerini fırçalamış olmasına rağmen masanın başına geçip tavuğu mıncıklamaktadır. Kadına yan gözle bakar, her hareketini dikkatle gözlemler, sonra tekrar tavuğa yöneltir dikkatini.
Bu arada Kadın sütü elindeki bardağa dökmüş, kollarını göğsünün üzerinde çapraz yapmış Adam’ın yanına yaklaşıyor küçük adımlarla. Süt dolu bardağı yavaşça masaya bırakıyor ve adamın yanındaki sandalyeye oturuyor.
Adam önündeki boş tabağa bakmaktadır. Artık Kadın’ın son derece ters giden bir şeyler olduğundan zerre kadar şüphesi kalmamıştır. Gerginlik artmaktadır.
Adam bir tabağına bakar, bir kadına. Kadın ise bu gerginliğe daha fazla tahammül edemez ve ani bir hareketle ayağa kalkarak adamın sandalyesinin arkasına geçer. Adam başını hafifçe yana çevirerek sağ-arkasına meyletmiş bulunan kadının bir kısmıyla göz teması kurmaya çalışır. Bakışına tiksinti hakimdir. Kamera masadaki yarı-pişmiş tavuğun etiyle kemiğinin birleştiği bölgelerdeki kırmızılıkları yakın-plâna alır.
Adam derin bir nefes alarak Kadın’a döner. Konuşmasına bir dinginlik, adeta işte bir sükûnet hakim olacaktır.
Adam: “Senin doğru dürüst becerebildiğin tek bir şey var mı?”
Kadın (uzlaşmacı bir tonla): “Donmuş gıdalarda pek kestirilemiyor işte...”
Adam(üzgün ve kendine acıyan bir ses tonuyla): “Ben ne olacağım peki? Bu boş mideyle mi gideceğim işe?”
Kadın (yumuşak bir ses tonuyla, adeta işte kendisi de inanmıyormuşçasına söylediklerine): “ Sandviç. Sana sandviç yapabilirim istersen.”
Adam ellerini başına götürmüş, hatta bununla da kalmayıp başını ellerinin arasına almıştır. Ortama ölüm sessizliği hakimdir.
Adam yerinden kalkar ve banyo odasına gider. Kamera mutfaktadır. Duş sesi duyulur. Ekranda başı öne eğik duran Kadın’ın adamın kalktığı sandalyeyi tutan elleri görülür, kapı çalınır, kamera salondaki kapıyı mutfaktan göründüğü kadarıyla yakın-plâna alır. Kapının görüntüsü yaklaştıkça kapıya vuruluş şiddetindeki artış neticesinde ortaya çıkan ses de katlanarak artmakta, adeta tüm odada yankılanmaktadır.

Kapı

4. Apartman, İç/Gece

Kadın çalınmakta olan kapıya doğru yönelir.
Kamera kapıyı göstermekteyken kadının bedeni görüntüyü keser.
Kadın kapıya doğru yaklaştıkça kamera da yavaşça kadının arkasından kapıya doğru ilerler.
Kadın’ın kapıyı açan eli yakın plâna alınır, sonra kapı açılınca iki çift siyah deri ayakkabı gelir ekrana. Gelen Güvenlik Görevlisi Kadın’la Güvenlik Görevlisi Adam’dır. Bu ikisi Adam ile Kadın’ın dairesini barındıran dev sitenin, yani işte bunların yaşadığı kompleksin üniformalarını giymektedir. Güvenlik Görevlisi Kadın sorar: “Bir sorun mu var?”
Kadın: “Hayır. Kesinlikle hayır.”
Güvenlik Görevlisi Kadın: “İçeri girebilir miyiz?”
Kadın bir an için duraksar, tereddüt eder, sonra bir adım geri atar. Bu adımı geri atmasıyla güvenlik görevlilerini evin içinde bulması bir olur.
Güvenlik Görevlisi Kadın: “Az önce çığlık atmadınız mı siz?”
Kadın: “Çığlık mı? Siz çıldırmış olmalısınız.”
Güvenlik Görevlileri evin içine şöyle bir bakarlar. Bakışlarına kuşku hakimdir. Kimsenin söyleyecek bir sözü yokmuş gibidir adeta.
Sonra Kadın sessizliği bozar: “Gördüğünüz gibi hiçbir sorun yok.”
Tam bu söz söylendiği anda Adam oturma odasının kapısında belirir. Boş gözlerle odadaki diğer üç kişiye bakmaktadır. Güvenlik Görevlileri şaşkın, Kadın ise tedirgindir.
Adam: “Sizin ne işiniz var burada?”
Güvenlik Görevlisi Kadın: “Bizim mi? Burası sizin daireniz mi?”
Adam: “Evet.”
Güvenlik Görevlisi Kadın yutkunur. Ne diyeceğini bilememektedir.
Bu sahne merak uyandırıcı olmalı, “neler olmaktadır böyle?” sorusunu sordurmalıdır seyirciye; tıpkı kahramanlarımız gibi hissetmelidir yani seyirci bu noktada. Bu maksatla konuşmalar arasına ortalama onar saniyelik sessizlikler serpiştirilmelidir. Bu sessizlikler hakikatin yavaşça zuhur etmesi için gereken zemini hazırlayıcı olacaktır. Bu sahneyle belli edilecektir ki filmin nerede ve ne zaman geçtiği açıklığa kavuşmak üzeredir sevgili okur.
Kadın: “Onlara bir sorun olmadığını söyledim.”
Adam: “İyi etmişsin. Peki onlar sana ne dedi?”
Vücudunun ağırlığını bir ayağından öteki ayağına alan Güvenlik Görevlisi Adam nedense utanç içerisinde şunu söyler: “B-Bloğunda gece nöbetin mi var?”
Adam sakin ve/fakat hınzır bir ses tonuyla söyler: “Olabilir.”
İlginç hadiselere gebe bir başka sessizlik dalgası yayılır ortama.
Adam elindeki ceketi giymiş, kıyafeti kurguya katkıda bulunmaya muktedir bir hâl almıştır böylece. Zira kapıda duran iki güvenlik görevlisiyle aynı üniformayı giymektedir Adam.
Güvenlik Görevlisi Adam bunun üzerine konuyu değiştirmek maksadıyla şunu söyler: “B-Bloğunda da köpeklerle sorun yaşıyormuşsunuz, öyle mi?”
Adam tehditkâr tavırlarına devam ederek: “Evet öyle.”
Güvenlik Görevlisi Kadın gülümsemeye çalışır ama tebessümünün yapmacıklığı barizidir. İki yüzlülüğünü ele veren bir tonla söyler: “Oldu o zaman...”
Adam bu ses tonundaki çekinceli ve suçluluk duygusu ihtiva eden tarzdan son derece hoşnuttur. Konuşmasına o monoton tehditkârlığın, o klişe ve yapmacık saldırganlığın ruhunu katar: “Öyle görünüyor...”
“Güvenlik Görevlisi Kadın: “Sizi göreceğiz o halde.”
Adam başını “olumlu” anlamını aktaracak şekilde sallar, ayakları omuz hizasında açık, elleri göğsünün üzerinde çaprazdır. İş arkadaşlarının daireden çıkışını izlemektedir. Kamera Adam’ın omzunun üzerinden alır sahneyi. Bu açı Kadın’ın bakış açısıdır. Güvenlik Görevlisi Adam başını hafifçe geriye doğru çevirip omzunun üstünden bir bakış fırlatır Kadın’a ve sessizce şunu söyler: “İyi geceler.”

© cengizerdem, 2007



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Manolya ve Katatonya
Ebediyet Edebiyatı
Ölüler Listesini Açıklıyoruz!
Recep Sezgili'nin Acı Dolu Yaşamı, İbret Verici Ölümü ve Sonrasında Gelişen Doğaüstü Hadiseler
İşin İçindeki Bit Yeniklerinin Hikmeti
Ölümlü, Pek Ölümlü

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Diyaloglar [Deneme]
Tavşan Ayetleri [Deneme]
Transparan Tavşanın Anlam Dünyası [İnceleme]


Cengiz Erdem kimdir?

Avrupa-Afrika gazetesi ve Afrika Pazar'a ilaveten Türkiye ve İngiltere’deki çeşitli edebiyat dergilerinde de öykü ve denemeleri yayımlanan Cengiz Erdem’in Şubat 2007`de çıkan ilk kitabı Beni Bu Dışarıdan Çıkarın adını taşıyor. Söz konusu kitap Cengiz Erdem'in 1997-2007 yılları arasında ruhen tecrübe ettiği acı, keder, elem ve ıstırapların beynine yansımasıyla zuhur eden ölüm dürtüsünü yaşam dürtüsüne çevirmek maksadıyla kaleme aldığı öykülerden oluşuyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Nietzsche, Beckett, Saramago, Kafka, Blanchot


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cengiz Erdem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.