"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Ayağa kalkıp voltalar attı evini terasında, yüreğindeki acıyı yormak adına ama kabullenemiyordu yaşadığı kayboluşu. Türkülere tutunmak istedi karanlık dipsiz bir kuyuda kaybolmamak için. Ama kulağına ilişen melodiyle gözleri enginlere takıldı, içinde yaraları kanarken…. “İnsanların yüzlerini göremiyorum Boğazım düğüm düğüm çözemiyorum istesen de yanına gelemiyorum Tutsam şu karanlığı Tutsam da yırtsam Ah elim tutuşmasa, elini tutsam Susmasan konuşsan sesini duysam Tutsam güzel yüzünü bağrıma bassam” Sevda nedir? diye sordu yaşadığı kente. Uzaklardan tüten bir fabrika bacası haykırdı, kirli dumanıyla boğarken şehri. “işçi kızın koynundaki resimde saklı” dedi. İşçi kızı düşündü en masum yanıyla belki elini tutmadığı, bir köşe başında sadece göz göze gelip gülümsediği bir gencin fotoğrafını taşıyordu koynunda en umut dolu yanıyla. En saf, en temiz duyguyu yaşıyordu beklide damarlarındaki kan çekiliyordu sevdiğinin adını duyunca. Neden sevdalılar ayrılır? Diye haykırdı şehre. Yine o burjuvazinin karanlık yüreği gibi şehir örten dumandan geldi cevap. “ kim sevdayı yaşıyor ki?” evet kimse yaşamıyordu beklide, ama yakalamışken bir kuş olup kanatlanışlardı iki ayrı yöne arkalarına bile bakmadan kanayan yüreklerinin sesine aldırmadan. İmkânsızlıklar sarmıştı bedenlerini çığlık olmuşlardı o günden bu güne isyan kokarak ama o çığlıklar içinde susmayı seçmişlerdi uykuya düşman kalarak. ”Biliyorum!.....” dedi kendince, “o masum gözlerinde ben varım tıpkı senin benim gözlerime takıldığın gibi.” Aşk kokan günlere daldı, Şehrin üstünü örten o kara duman o günlerin nasıl karardığını düşünerek. Bir elmanın iki yarısı gibilerdi. Delice, çocukca masumca sevmişlerdi birbirlerini. Ve bu sevdayla öğrenmişlerdi imkansızlığı ve bu sevda öğretmişti onlara yüreğin nasıl kanadığını ve bu sevda öğretmişti onlara güzel başlayan olayların göz yaşlarıyla son bulduğunu. Yada sevdalarında yarım kalabileceğini örendiler, sevdalar içinde sevdasız kalmayı öğrendiler. Kara dumanın kirine saplandı gözleri… ve bu hayatın en kirli yanını yaşamanın çaresizliğini hissetti iliklerinde. Sonra bir ressam canlandı şehrin üstünde kuzeyden esen poyraz eşliğinde. Bir tuvale fırça nasıl işliyorsa renkleri poyrazda çizmeye başlamıştı en güzel resmi şehrin üstüne. Sanki yaşadığı tüm güzellikler canlanmıştı karşısında. Yüzünde oluşan tebessüm içini aydınlatmıştı. Bir film izler gibi izliyordu geçmişini… Doğacak güneş kendini gelli etmişti dağların ardından en güzel kızıllığıyla. Ama kara bulutlar yine kapladı mavi gökyüzünü ve kestiler güneşin önünü, kuzeyden gelen ressam kayboldu birden. Oysa sevdayı çiziyordu tam yaşadığı şehrin üsütüne. Ve şehrin üstündeki tuvalde eksik kaldı resim…. Tıpkı sevda sevda türkü türkü umut kokan yüreklerinde yarım kalan aşkları gibi….. www.hamzaekiz.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |