Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Yargılamaya başlıyorum kendimi, umutlarımı ve yarınlarımı. Nereye kadar devam edecek bu yalancı hayat ve ne zaman kurtulacağım kaybolmuştan. Umutlar yerini karanlıklara bırakırken gözlerim bir çift gözle buluşamamanın acısını yaşıyor. Yüreğim artık sadece bir pompa halini almış. Beynim duygulardan habersiz makineleşiyorum. Ve bu dönüşümü tüm hücrelerimde hissediyor ve tahammülsüz acılar duyuyorum. Hayat yavaş yavaş monoton bir akış içine girerken ayaklarım sanki rayların üzerinde hareket eden bir yük trenini taşıyor. Sabah işe giden yol ve akşam eve giden yol. Adımlarım, karşıdan karşıya geçme noktalarım hepsi ama hepsi sanki programlanmış bir makine gibi. Bu durum içimdeki depremi daha da tetikliyor. Yılgınlıklar sarıyor bedenimi ve mücadele edecek gücü kendimde bulamıyorum. İnsanlığımdan ödün veriyorum. Kendimi tanıyamaz bir hal alıyorum. Çevremde yaşanan tüm olaylar olması gerektiğinden dolayı oluyor. Güneş doğmak için doğuyor, insanların doğması ölmesi, kaza geçirmeleri, adilikleri ve şerefsizlikleri ya da iyilikleri olması gerektiği için. Boş vermişlikler içinde çaresizce yorgun düşüyorum. İnadına direndiğim hayat son yumruğunu çenemin üzerine indirmiş ayaklarım yerden kesilmiş ve boylu boyunca uzanmışım ringin ortasında hakem sayıyor… Düşünmeye başlıyorum, makineleşen beynime son bir ikaz gönderiyorum burada bitmemeli. Beynim yaşanan depremlerin ezikliği ile bitsin diyor, bedenim artık yeter deyip toparlanmıyor. Hayat zaferi kazandığından emin elleri havada onu bu denli acımasız yapan sistemle zaferini kutluyor. Kocaman göbekli, kalın enseli gözlerinde insanlığın rengi olmayan para babaları da bir o kadar mutlu. Ve o yıkıntılar ortasındaki çocuk beliriyor kan pompalayan yüreğin yanı başında. Yıkıntıların arasından çıkan bir oyuncağı bile umutlandırıyor onu. Yüzünün rengi ufaktan değişirken, ellerini cebinden çıkarıp göz yaşlarını siliyor ve sonra ellerinin o küçük ellerini yumruk yapıp koşuyor insanların içinden ufak bedeniyle oyuncağına doğru. Gözlerindeki inanç tüm yorgun bedenleri kendine getirirken insanlar o kaybolmuşlukta ve acı yumağında inançla doluyor. Ve o hırçın çocuk oyuncağı eline alıp bir köşe başında oynamaya başlıyor. Çevredeki insanlar inanç ve umutla kavrıyorlar yıkıntıları ve yaşamın devam ettiğini anlıyorlar. Ve yüreğimin hala et kalan ufak bir noktasına hafifçe dokunuyor o insanların hayatını değiştiren kocaman yürekli çocuk. Ve eğilerek kulağına” hadi kalk, ben haberim olmadan birçok insanı bağladım hayata, sende yap bunu” diyor. Bağlanmak? Bağlı kalmak? Umut? İnanç? Ve beynim sorguluyor. Yüreğim acılar içinde eski halini almaya başlıyor ve gözlerimin önüne kömür karası bir çift göz düşüyor. Ve bir nefes daha alıp tüm gücümü toplayarak dikiliyorum hayatın karşısına. Hem sistem, hem hayat ve o kocaman göbekli para babaları şaşkına dönüyor. Ve savurmaya başlıyorum yumruklarımı, depremlere inat, yaşanmışlıklara inat, tükenişlere, terk edilmişliklere, yenilen kazıklara inat. Gözlerimde bir çift gözden aldığım ışık.. o ışıkta depreme dönse de hayatımda bir artçıda o yaşatacak bile olsa bana. Bir yumrukta onun için sallıyorum hayata, bu hayatın ve hayatın içindeki sitemin ona yaşattıkları için. Hayata karşı attığım her yumruk beni insan olmaya itiyor, makineleşen bedenin kendine geliyor. Ve birde bakıyorum ki nefes aldığım sürece aslında attığım yumruklar ve sorduğum hesaplar hiç benim için değil. Hep başkaları için mücadele ediyorum. Ve bunu yaptığım sürece insan kalıyorum. Ve hınçla tutunuyorum hayata, sevmek, umut etmek beklemek adına. Bir gün diyorum bir gün olacak ve özlenen gün gelecek, dostlar olacak içinde paylaşım olacak ve “ yarın yanağından gayrı paylaşmak için her şeyi” inatla insan kalarak yaşayacağız hayatı. Sisteme inat, ezene inat ve kapital sömürüye inat inadına gülerek ve inadına umut kokarak yaşayacağız hayatı. Kaygıları ve kavgalarıyla, depremleri ve artçılarıyla yaşadığım bu hayat benim. Ve bu hayatın karanlığından beni kurtaracak olan da “üç beş kişi de kalsa hala TÜRKÜ diyebilenler” varsın gözler uzak dursun bir çift kara gözden varsın yürek sevda ateşiyle yanmasın, varsın sol yanım boş kalsın yarınlarda ama her şey bir tarafa insan kalmayı başarayım, bizler her daim bağdaş kuralım sofraya, bağlamamız çalsın derinden her nağmede umut her namede biz kalalım. İnsanlıktan kopanlara inat yeniden öğretmek için insan olmayı DOST kalalım inadına sımsıkı ve inadına başı dik..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |