"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
O kadar acıyor ki canım. Öylesine hassas, öylesine kırılgan, öylesine mağdur… Bunları biliyor ve başucumda duruyor ölüm. Bana acırcasına bakıyor. Otuzunda hayata âşık birinin AİDS yüzünden erimesine Azrail bile ağlıyordur kim bilir. Gerçi artık bu saatten sonra ben bile ölmek için yalvarıyorum. Eriyorum gün geçtikçe. Etlerim kopuyor yavaş yavaş. Ellerim, ayaklarım bile tutmuyor artık. Nefes almakta zorlanıyorum. Oksijen tüpünden solumaya ne kadar nefes almak denirse işte o kadar nefes alıyorum. Ateşim yükseliyor sorgusuzca. Değerler keyfi değişiyor. Vücudumdaki lekeler utanılası, iğrenilesi, yetmezmiş gibi birde acı veriyor. Dağ gibi heybetim varken şimdi 14 yaşındaki bir erkek çocuğu görünüşündeyim. Çok sürmez ama bir bilemedim bir buçuk hafta içinde ölürüm. Ne kadar az kalmış meğerse. Kalan süreye bakınca, geçen süreye de bakıyor insan. Uzun yıllar alan eğitim hayatı, ardından iş karmaşası. Gerçektende yaşadım mı şimdi? En son ne zaman çocuklar gibi eğlendim? En son ne zaman gülmekten mideme kramplar girdi? Ülkemin beğenmediğim bir yönü için ne zaman eylemlere katıldım? Sorgusuzca hiç âşık oldum mu ben? Çıkarsız bir dostluğum var mıydı acaba? En son hangi bebeğin gözlerinde gördüğüm saf gülüşe cevap verdim? Gerçekten yaşadım mı şimdi? Gerçekten yaşama âşık mıydım? Sanmıyorum... Hiç yaşamamışım ben. Hayatın oluşturduğu çizelgeden ibaretmişim. Metropolde koştururken fark edememişim yalnızlığımı. Ama şimdi öleceğim ya. Hani düşünebiliyorum ya (bu hastalık düşünceleri de etkiliyor, bakmayın düşündüm dediğime. Bunlar sadece sayıklamalarım). İnsanoğlunun ne kadar çaresiz olduğunu anladım. Kurallar ve korkular yüzünden benliğimizi bile oluşturamıyoruz. Hırslar arasında yitiriyoruz kendimizi. O kadar kalabalık yaşıyoruz ki her şeyi. Kalabalık ama bir o kadarda yalnız… Ortalama 7-10 günlük ömrüm var. Bunları düşünerek geçireceğim bu zamanı. En azından utanırım kendimden. Her insan utanmalı yalnız ben değil. Gerçekten yaşamak için zincirleri kırmalı. Yoksa benim gibi ölüme yaklaşıp yatağa hapsolduktan sonra anlamanın bir kıymeti mi kalıyor?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Dilara Yiğit, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |