Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
Ses kapının üstündeki bir diyafondan gelmişti. Korkuyla birbirlerine baktılar, kolları ve bacakları oturdukları sandalyeye sıkıca bağlanmış iki kadın ve üç erkek yazar. Üç yıldır yazdıkları, 'Sen de Yaz Rahatla' adlı interaktif yazarlık sitesinin çok özel davetiyle gelmişlerdi buraya. İşin bu noktaya varacağını akıllarından bile geçiremezlerdi elbette. İki gün önce aldıkları e-postada, "seçilmiş az sayıda yazarımızla birlikte" ifadesiyle, hem de üstelik sitenin bürosuna çağrılıyorlardı. Tek tuhaflık, buluşmanın saatinin biraz geç olmasıydı. Ama hiç bir şeye takılıp kalmayacak kadar heyecanlanmışlardı. Hiç kimseye sözetmemeleri önemle ve israrla vurgulanıyordu ama, kimin aklına gelirdi ki... Üç yılın sonunda artık iyice yitirdikleri beklentileri, yeniden canlanmıştı zihinlerinde. İlk kez yüzyüze gelecekleri yazarlar değil, asıl bu heyecanlandırıyordu hepsini. Saat 22:00 de başlayacağı söylenen toplantıya on dakika kala gelmişti en sonuncu da. Ancak sayfasında kendi resmini kullanmayan bir erkek ve diğer dördünün, birbirlerini görür görmez renkleri solmuştu o anda. Baharçiçeği ve Hazanböceği hanımlarla, Hodrimeydan ve Hadiordan beylerdi gelenler. Diğerinin kim olduğunu tahmin etmek bu dört yazar için zor olmamıştı tabi... Sizdekimoluyorsunuz rumuzlu kişiden başkası olamazdı görünüşe göre. Saat 22:00 yi gösterirken ortada kendilerinden başkası yoktu ve beş yazarın beşi de ayrı ayrı birbiriyle vukuatlı kişilerdi. Bir ara neredeyse bir meydan muharebesi yaşanmıştı bu beşli arasında. Herbiri kendi arasında ayrı ayrı dalaşmıştı. Günlerce süren zehir zemberek yazışmalarda, başka yazarların da taraftar olarak yorumlarıyla katılmaları sonucu, site uzun süre bu insanların kavgalarına kilitlenmişti. Çekip gitmek isteseler de hiç biri yerinden ayrılamamış, ama geldiklerinden beri ağızlarını açıp konuşmamışlardı da. Birbirlerine bakıp gözlerini kaçırmışlardı sürekli. Burada bulunuş nedenlerine ilişkin beklentileri çoktan kaybolup gitmiş, yalnızca bunun bir muziplik mi, kendilerinin hiçbir zaman başaramayacakları bir barışma buluşturması mı olduğunu anlamaya çalışmışlardı. Ufacık ve U biçiminde bir toplantı masası bulunan odada kendilerinden başkası bulunmazken, hepsi ayakta dikilmiş, en azından kapıyı açıp karşılayan o çam yarması adamın gelip bir bilgi vermesini beklemişlerdi. Neden sonra, elindeki tepside bir şişe şampanya ve yarıya kadar doldurulmuş beş kadehle gelmişti adam. -Lütfen oturun, demişti. Hepsi bir sandalyeye yerleşince, adam şampanyaları ikram etmişti. - Şimdi lütfen, bu buluşmanın şerefine kaldıralım kadehleri. Bu editörlerimizin isteğidir. Ezberlenmiş gibi ruhsuz bir tonda söylenen bu sözlerin ardından, isteksizce ve yapmacıklıkla, hafifçe havaya kaldırılan kadehler tek yudumda içilmişti. Sonra ne olduğunu anlamadan, beş dakika içinde uykuya dalmıştı hepsi. En son Hazanböceği hanım da gözlerini açıp kendine geldiğinde, kendisiyle birlikte diğer dördünün de, oturdukarı sandalyelere sıkıca bağlandığını görüp, ufak bir çığlık atmıştı. Diğerleri duruma çoktan alışmış görünüyordu ve onun da durumu kabullenmesi çok zaman almamıştı. Diyafondan gelen sese hiç biri yanıt vermedi. Birbirlerine bakmayı sürdürdüler. Artık kimse gözünü kaçırmıyordu diğerinden. - Neyse, dedi ses bu kez. Artık konuya geçebiliriz. - Bize ne yapacaksınız. Hem siz kimsiniz. Baharçiçeği artık kendini tutamamıştı. - Ooo sayın baharın müjdecisi, demek bir sesiniz de varmış. Ben yalnızca yazıyorsunuz sanmıştım. Kadın bir yerlerde bir kamera mı var diye arandı. Sonra kendinden emin: - Yanıt bekliyorum sizden. - Nasıl bir yanıt olsun? Hodrimeydan'a yazdığınız ve her seferinde geri çevrilen, ama hiç yılmayıp göndermeye devam ettiklerinizden biri gibi olabilir mi mesela. Kadın kıpkırmızı kesildi bir anda. - Neyse sözü fazla uzatmayacağım. Sabah akşam atıp tutarken görünmeyen köşelerinizde pek bir kahramanlar gibi duruyordunuz. Bakalım bir çuvalın içindeki kediler olunca, neler yapacaksınız. Sizdekimoluyorsunuz öfkeyle atıldı. - Çözün ulan bizi, ne biçim şey bu böyle. Yasa yok mu, polis yok mu bu memlekette? Nasıl bir saçmalık bu? Diyafondaki ses için için gülüyordu: - Biliyor musunuz bay kibir, gönderdiğiniz her yazıyı okuduğumda aynı soruyu sormaktan bir kez olsun alamadım kendimi. Adam öfkeyle kıpkırmızı kesildi. Duyacaklarından korkan diğerleri, ağızlarını açmaya niyetli gözükmüyordu. - İsterseniz artık kesmeyin de söyleyeceklerimi bitireyim. Merak etmeyin çok kısa zaten. Yıllardır ben sizi dinledim. Şimdi konuşma sırası bende. Sustu. Yazarlardan ses seda çıkmıyordu. - İşte böyle. Bugün sayenizde işimden oldum. Akşam saat beş itibariyle istifamı vermiş bulunuyorum. Yazı diye gönderdiklerinizi, yorum diye yanıt diye karaladıklarınızı okuya okuya zihnim bataklığa döndü. Belki bir yıldır kitap alamıyorum elime. Sözcük görmeye tahammül edemiyorum. Cümlelerden midem bulandı. Yazmak hevesim beni terkedeli aylar oldu. Entellektüel anlamda bittim, tükendim. Sayenizde... Bekledi. Çıt yok yazarlarda. - İşte bunlardı söyleyeceklerim. - Bizi buraya bunları dinletmek için mi getirip bağladınız? Böyle çok afedersiniz hayvan gibi. Hazanböceği'ydi konuşan. - Şu daha geçen gün gönderdiğiniz Hadiordan'a yanıtınızda, hayvanı mumla aratır sözleri sarfederken pek af dilemiyordunuz. Kasılıp kaldı kadın olduğu yerde. Kafasını önüne eğdi. Diyafonda bir dıtlama duyuldu. Kapanmıştı belli. Kimse kafasını kaldırıp diğerine bakmıyordu. Kapı açılıp yarma içeri girdi. Meraklı bakışlar arasında Hodrimeydan'ın iplerini çözdü. - Yerinizden kıpırdamayın, bir sürprizimiz daha olacak. Bu kez daha keyifli. Sonra adam hepsini tek tek çözerken, cüssesini pek gözlerine kestiremediklerinden, yerlerinden kıpırdamaya bile cesaret edemediler. - Bekleyin, diyen yarma kapıya vardığında, Sizdekimoluyorsunuz kendisine seslendi. - Hey! Kapının önünde durup döndü. - O bizim karşımıza neden çıkmadı. Zaten başınız artık gireceği kadar belaya girdi. Yarma kafasını kaşıdı. Ne diyeceğini bilemez gibiydi. Doğrudan kendisine yöneltilecek bir soruya hazırlıklı değildi belli ki. - Şeyy... Herhalde yılların hukukunu bozmak istemedi. Kollarını iki yana açtı. - Kimbilir, dedi kapıdan çıkarken. Kapıyı arkalarından kapattıktan sonra, kilidin yuvasında dönerken çıkardığı ses duyuldu. Telaşla yerlerinden fırladı yazarlar. Kapının koluna asıldıklarında, elleri koları birbirine girmişti. Baktılar durum umutsuz, ellerini cep telefonlarına attılar. Hiç biri yerinde değildi. Uyurlarken alınmıştı hepsi. Büronun ortasında yeralan toplantı odası penceresizdi. İki dakika kadar umutsuzca yere baktıktan sonra, hepsi yavaşça birbirlerinin yüzüne çevirdiler bakışlarını. İç çekişlere karışan diş gıcırtılarının oluşturduğu tedirgin bir müzik vardı sanki fonda, belli belirsiz. Yüzler öfkeyle kızarırken, kimin nereden söze başlayacağını bekliyor gibiydi hepsi de. Bir anda, şalterin kapanma sesiyle karanlıkta kaldılar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haşmet Şenses, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |