Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Türk İslamcıların şovenizmi yeni bir olgu değildir. Nitekim bu olgu Malazgirt ovasına kadar uzanır. Alp Arslan’ı öldüren Kürt Yusuf’un Alp Arslan’dan ne alamadığı vardı acaba? Oysa Kürt Yusuf Alp Arslanla birlikte Bizanslara karşı savaşmıştı. Alp Arslan hangi şoveni duygularla Kürtleri kendi düşüncesine alet etmişti ki öldürüldü? …! Bitmedi ki lejyonerlik yapan paralı katiller, Kudüs kahramanı olarak yüzyıllar boyu körpe dimağlara işlenir İslam kahramanları adına. Gerekçe ise kutsal mekânlarına olan iştiyaklarından ötürü Mesihçileri kıyıp biçmek ve de Fatimilerin kafataslarından kaleler inşa edeceğine söz vermek adına dünün Saddam’i görev üstlenenlere olan şiddetli ihtiyaç. Kim ve ne adına? …! Bugün dahi Türk İslamcı şovenizmi temsil eden baştaki zevat Türk olmayıp, aslen Urartu torunları olan Gürcülerden değil mi? Efsanelerle örülmüş Tarihinden o denli uzaklaştırılmış ki, kendisinden olmayan /Neşe Düzelin tarihçi prof. Dr. Selim Deringil ile yaptığı röportaj da Anadolu da %3 olduğu/ Türk oğuz soyuna yaranmakla geçen bir ömür. Ve… Garip ve bir o denli çarpık tarihle yüz yüze olduğumuzu anlamak tarifi imkânsız acılar veriyor. Kişioğlunun yeryüzündeki görevi acaba acıyı tatmak mı? Doğrulara olanca yasak ve kısıtlı materyallerden beslenen Anadolu evlatları, gençliğinin en verimli çağının 2o yılını feda etmeye mahkûm eden bu makûs yazgıyı, olmazsa olmazlara iliştiren bu resmi zihniyette neden neden neden? Kaldı ki Kemalizm diye bilinen resmi ideolojinin fikir babası Mustafa Kemal değil, Sinoplu Rızadır. Türk tarihi araştırmacıları iyi bilirler ki Dr. Rızanın kelleyi kurtarma pahasına kendini zorunlu ikamete tutup, Fransa da yazdığı Türk Tarihi ansiklopedisi ve notları, M. Kemal tarafından kendisi adına satırı satırına denecek şekilde yürürlüğe konmuştur. Bu cümleden; Genellikle Balkan devşirmelerin kurgusu olan Cumhuriyet tarihini kendine rakip kabul eden kimi Kürt milliyetçisi aydınları da, Türk İslamcıların Dschungel’ından çıkamamış, aynı kapanda kısılmış kalmıştır. Rıza Nur Lozan’da Bitlisli Kürt İsmetin başdanışmanıdır ve İsmetin us vurma yeteneğindeki zaafını dâhiyane bir şekilde kullanmasını bilmiştir. Kürtler Lozan’dan ötürü illa birilerini hain ilan edecekse Kürt ismetten başlamalı değil mi? Gerçi Rızanın akıl danışmanlığını da Batılı bir politikacı /Fransa ve İngiltere bilgisi dahilinde/ üstlenir ya…! Süreç içinde gelişen bu türden tarihi entrikalar ve siyasi olaylar, Kılıcın etkisi ile Kürtler tarafından da İslami hakikat olarak algılandı. Nitekim 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 gibi bazı darbelerin arka planı bugün dahi toplum tarafından ne denli sağlıklı tahlil edilebildi ise o kadar da geçmiş dönemlerin saltanat güçlerinin siyasal İslam etkenleri ( dönemin medya gücü olan İslami veya aşiret öncülerinin etkisi de unutulmamalı) tahlil edilebildi! Oysa 1980 cuntasının oluşum zeminini, bugün hala radikal İslamcılık naraları atan zevatlarda bilir ki Siyonizm’in korkulu rüyası Mücahit Erbakandı. Konya’ya mitinginin arka planına inecek olursak konu polemik’e dönüşebilir! Meraklıları için Ruşen çakır iyi bir adrestir. Şu kadarını aktaralım. “Biz bu rejimin emniyet sibobuyuz, biz olmazsak Türkiye’ye İran tipi mollalar hâkim olacak” vecizesinin mucidini bilmeyi okura bırakalım /Videokasetleri tedavülden kalkmış değil/. Oysa müminler kardeşti! Yahudi gözüyle Erbakan değil, Mümin gözü ile Erbakan lazım değil mi? “Erbakan’ın Kürtleri”den ise Kürtlerin Erbakan’ı lazım değimli? Osmanlı tarihi konusunda gerçekçi yaklaşımları fark etmeksizin bir kenara bırakarak, günümüzdeki resmi ideolojinin paralelinde bir Osmanlı İslam portresi çizmekte ısrarla direnenlerin, Osmanlı İslamından her zaman dünyayı kurtaran ‘öncü güç İslamı’ formülleri üretilmiş, öyle ki bugün Siyonist İsrail’in işgali altında olan Filistinliler dahi bu gizemden çıkabilmiş değiller. Esasında Filistin’e kanser tümörü olan Siyonizm’i musallat eden yine Osmanlıdaki Endülüs Emevi İslamı siyasetinin gizemli maskesinin altında gizlenen güçtür! Çizilen bu portrede; Osmanlı saltanat gücü ve onun mecellesi(kültür, örf, sair), hakkın yeryüzündeki temsilcisi. Temsilci/padişah/’nin fermanları ise Batılı Lala ve dadılar tarafından özenle eğitilmiş, mübarek varlığını ortaya koyarak, İslam devletini kuran ve sonra yıkılmaması için ilahi kerametlerle desteklenen Peygamberane şahsiyetler! Bu porteyi yaratan Türk İslamı ve İslamcıları halen İslam’ın çekirdek kadrolarının içinde ''hücreleşen'' ılımlı İslamı, yegâne alternatif olarak sunma gayretlerini de en zirveye tırmandırmayı ihmal etmiyor. Çünkü sistemin yaşam ünitesi olan enerji kaynağı bu İslam’dan beslenmekte! Sistemin hamileri ve ya nihai sözcüleri de bu hassas erke döngecinin bekasını sağlamak için İslamcıları topaç gibi kendi ekseninde dönmesini sağlamakla görevliler. Şu halde İslamcılara inançlarının yüklediği ilk aşama, iktidarlara koltuk değneği olmayı asla kabul etmeyen dini kıstasları/Adalet, Hürriyet, mülkiyet, bürokrasi, kadın sorunu sair/, modern Firavun'lar tarafından öcü gösterilen irtica ile yaftalanan İslamı yeniden duru hali ile gün yüzüne çıkartma çabaları değil mi? Takdir sizin. Kendilerini Kürt İslami hareket mensubu kabul eden, dinin özüne sadık kalmak isteyen bazı öncüler ise İslamı Kuramsal çerçevenin dışına çıkaran kuram’dan eylem’e ilişkisini‘‘İnkılabı şule‘‘leri kabul etmek istemediler. Oysa evrensel kalıcı İslami değerlerin sunulması, ve yeniden eylemsel çerçeveden yola çıkarak; dil, ırk, coğrafya, kültür sair farklılıktaki toplumlara sunduğu dönüşümü; siyasi, kültürel, sosyolojik, bilimsel olarak tarihsel eleştirel bir perspektiften analiz ederek pekala Kürtlerin de yazgısına sirayet eden sorunlara çözüm bulma, Kürtlerin en tabii hakkıydı. Pekala neden başaramdılar? Sahi Ergenekoncuların İslamcılara sızamayacak kadar başarısız olduğunu düşünme hakkımı kim çürütebilir? Buyursunlar, tarafsız açıklayabilene Ali’nin adalet ikesine göre hakkını vermeyen Ömer olsun! Türkiyenin temelde iki sorun var. Biri mensubu olduğunu iddia ettiği dinin özedönüşü, diğeri ise anadolunun öz evlatlarından olan Kürt sorunu!Türkiyeli halkların nerede durduğunu ve enerjisini nasıl tükettiğini, bu sürecin ne zaman ve nasıl başladığını hür düşüncelere açık platformlarda sağlıklı tahlil edilmesine müsaade edilmeyişi, mevcut sorunların hangi aşamalardan geçerek bugüne geldiğini, tıkanmanın nedenleri ve bu tıkanmaların gerekçelerinin nasıl oluştuğunu göremeyen bütün siyasal olgular tükenmeye mahkûmdur. Başta İslamcılar... Şimdi: Kim engelleyebilir, binlerce yıllık kadim geçmişine rağmen yasaklanmış lanetli bir ırkın bengi su ile yıkanıp yeniden kendi küllerinden kendisini yaratıp medeniyet ve risalet kokan Mezopotamya’yı Nebevi adaletle yeniden inşa’sını, Pamir yaylalarından ve Taklamakan çölünden gelenlerden başka? Öyle ya! Kaşgarlı Mahmut; “Tanrı Türkleri İslam’ı korumak için özel bir ırk olarak yarattı” diye şerh düşsün Divan-ı lügat u Türk’te! Siyonizm’in öncülerinden biri olan Golda Meir; "Bir Filistin halkı yoktur. Bizler gelipte onları kapıya koyduğumuz ve ülkelerini ellerinden aldığımız için değil. Onlar Mevcut değillerdir." Derken, ilhamını Divan-ı lügatu Türk’ten aldığını söyleseydi, Türk İslamcıları ne cevap verirdi acaba? Merak ediyorum. Yine kim bilebilir, Anadolu’nun kayıp çocuklarından Malik-i Eşter en-negah-i ler çıkıp Ali’ce kavgaya tutuşmuşlarla, yan yana, kol kola sevgiyle yüklenmiş bilgiyle donanmış kalp atışları ritminde Mesih’i nefes üflemeyeceğini? Yine; Kim bilebilir yabancısı olduğu bir dile aşinalığın yüklediği cebrin ilk bedelini, parmak uçlarını toplu iğneye feda etme pahasına ölüme kadar konuşma zorunluluğuna müptela edilmiş bir okul çocuğunun o an ki şahsiyetine saldırının verdiği ezikliğin ölüm arzusunu, aynı kaderi yaşamış ve özlemle geriye dönüşü bekleyen bir başkalaşmış başkadan başka? Ne demişti Azize Meryem’in oğlu İsa Mesih? “Karanlıkta dile getirmekten çekindiğiniz hakikat, bir gün Aydınlıkta işitilecek ve Gizli mekânlarda öğrendiğiniz bir inancı bir gün Çatılardan haykıracaksınız ve İnsanlar buna inanacak”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |