"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Karanlık bir gecede güneşin doğuna hasretle, aynada yansıyan yüzüne bakarak düşündü bunları. Elinde cennetin haram kılınan meşhur şerbetiyle. Ve yanan sigarasından çektiği her nefeste yüzünün aydınlanmasıyla utandı kendinken. Yüzleşemiyordu yüreğiyle ve beyniyle yüzleşemiyordu. Kendiyle ayna karşısında bile olsa bunları düşünmek derin bir yara açmıştı beklide yüreğinde. Yok oluyordu bu kör çıkmazda an be an ve yaşadığı dünya ikiye bölünmüştü beklide yâda üçe beşe ona. Bir yanda savruluşlar, bir yanda düzen içi çelişkiler diğer yanda sevdası bir yanda yılların getirdiği acılar ve diğer yanda yarınların aydınlığı. Aydınlık balçıkla sıvanmaz derledi ama ya bu kör çelişkiler içinde iyice balçığa gömülüp yok ederse aydınlığı? Korktu yaşadığı hayattan yada yaşadıklarından veya yaşatacaklarından. Söyledikleri geldi aklına ve nerede hangi koşulda var olduğunu düşündü sebepsiz bir yürekte ve yerini unutup hangi kördüğümde yaşadığını sorguladı anlamsızca. Yaşadığı dünyalar içinde mi kayboluyordu yoksa yâda ayarlayamıyor muydu ince çizgiyi? Ağzından çıkalar bir çığ gibi düşüyordu kimi zaman üstüne ve o ağırlık binince omuzlarına hırçınlaşıyordu derinden. Ve anlamlar yüklüyordu bu hırçınlığa kendi bile inanmıyordu kimi zaman. Boğazı düğümleniyordu gecenin karanlığında ve daha söylemek istedikleri ağır geliyordu beklide. Gözlerini dolduran yaşlar yanağını yıkamaya başladı geçmişin kanayan yaralarıydı beklide bu yaşlar. Biliyordu yada bilmiyordu sol yanındaki aydınlığı o aydınlığın ateşini kendi elleriyle söndürdüğünü beklide. Beklide böyle yaşamak böyle katlanılmak istiyordu. En katlanılmayacak zamanda bile o ateş aydınlatacak mıydı onu? Belki gerçekten bunu görmek bunu yaşamak istiyordu. Yaşamadıkları, yaşayamadıkları vardı belki gelecek zamanda. Geçmişin sinsi karanlığıyla boğuldu oda. Sevdası geldi aklına bir de geride kalan zaman. Sınırda mıydı yoksa o sınırdan epey bir uzakta bir dünyamı kurmuştu kendine? Cevap veremiyordu bu sorulara. Kadehini dolduran şarap içini yakarken içindeki yanan hasret ve geçmişin külleri karıştı birbirine. Bir girdap oluştu ve çekti onu içine. Gözlerinde sessizce süzülen yaşlar hıçkırıklara dönüştü ve düğümlendi vereceği her cevap boğazına. Sıka bir şerçe misali güçsüz hissetti kendini ezildi yüreği her savruluşta. Beyninde dönen soru işaretleri içinden çıkılmaz bir hal alırken ferini kaybeden o ateş düştü aklına. Ve sonra küllerle karşılaştı yeniden ve ne yapacağını bilemeden kala kaldı bir bataklıkta öylesine çırpınışlar içinde. Ve her çırpınışında uzaklaşıyordu ve her çırpınışında söylediği bir söz sol yanına bulaştırıyordu bu balçığı. Farkında bile değildi o sol yanındaki var olan insana yaşattıklarının. Geçsin istiyordu onu bu karanlığa iten zaman. Ne geçmiş kalsın nede gelecek kalsın istiyordu beklide. Beklide bir başına mutlu olacaktı. Yüreği sevdalara kitli, acılardan ırak ve yüzünde eksik bir gülümsemeydi tek derdi. Bilmiyordu. Kendine tüm bu soruları sorarken bir cevap bile bulamıyordu kendine verecek. Yorulmuştu, yormuştu bu süreç onu. Acılarıyla yaşıyordu her gün kanayan geçmişin acılarıyla ve göremiyordu aydınlığı beklide. Sıyrılmaya çalıştı bu girdaptan bu bataklıktan ve acıyan bir yürek düştü aklına. Kapkaranlık olmuştu oda ve çökmüştü alacakaranlık şehrin üstüne…. Ve güneş doğacak dedi birazdan ve hayat yeniden başlayacak kaldığı yerden. Bir yanda gelecek, biryanda geçmiş zaman ve hemen elinde hoyratça tükettiğinin farkına bile varmadığı şimdiki zaman. Zamana düşman başladı yaşayacağı güne, yüreğindeki kanayan yaraların lekelerini silerek ve son yudumu içti kadehten. Son sigarasını yaktı kendine acımadan. Ve boğazında düğümlendi kelimeler cevap veremedi sorulara. Yavaş yavaş suskunlaştı her geçen günde ve kendini öldürüyordu beklide her geçen gün. Yâda farkında bile değildi söndürdüğü ateşin. Acıdı yüreği, derin bir çığlık savurdu dünyaya geçmişten sıyrılmak adına sarılmalıydı belki sevdasına ve ona sunulan armağandı belki bu sevda yaşamalıydı alabildiğine sorunsuz alabildiğine inanç dolarak. Yeniden başladı bir gün kafasında binlerce adı konulmaz sorular eşliğinde ve yeniden başladı bir gün yüreği acıyarak ve geçmişin gölgesinde var olarak. Ama biliyordu aldığı her nefeste içindeki sevdayı beslediğini ve sevdanın hangi noktada olduğunu ama yaşarken savruluyordu işte bir kıyıdan bir kıyıya bir tekne misali. Ve dalgalar dövüyordu kimi zaman hoyratça yüreğinin kimi zamansa usulca dokunuyorlardı yüreğine. Yaşıyordu işte ve yaşadıkça öğrenecekti yaşadıklarının asıl anlamını. Ama ne yüreği güçlüydü bir acıyı daha kaldırmaya nede elindeki tek sermayesi olan sevdasını bir başkasına sunmaya. Yorulmuştu işte. Ve bakalım bu hayat ona hangi hediyesi sunacaktı. Ya süslü bir hediye kutusunda gelecekti acılar ona yada bir kıl çadırda sevdayı yaşayacaktı en güzel tadında… kendine verecek cevabı yoktu ve akıyordu bilinmezlik içinde hayat…. www.hamzaekiz.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |