..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Denemeler"de gördüğüm şeyi Montaigne'de değil, kendimde buluyorum. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > Vildan Sevil




20 Şubat 2011
Tecavüz Meşru! - Mudur?  
Direniş, yaşamın içinde ve edimdedir, direnmeyi gerektiren o andadır, sözler uçup gider.

Vildan Sevil


İzedebiyata yeni üye oldum. Amacım, engellerle karşılaşıp yazılı basında ses duyuramayan sanat ve düşünce insanlarını tanımak, okumaktı. Gerekirse yorumlar yazarak yalnızlıklarını paylaşabilir, sevgiyi, saygıyı en çok hak etmiş böyle bir emeğe desteğimi sunarım belki, diyordum. Çünkü politik ve ekonomik ortamın egemenleri, kendi “Hık deyicileri”nden başka seslere artık hiç dayanamaz hale gelmişti, bu sesleri boğmak için her yolu dener olmuştu. Yıllardır çok okur, az yazar, yazdıklarımı da çöpe yollarım. Beğenmem kendi yazdıklarımı. Yazgı mı demeliyim, rastlantı mı, bilemiyorum. Selçuk Üniversitesi’nden İslam Hukuku profesörü sanıyla maruf, Orhan Çeker adlı zat, günlerce kamuoyunu meşgul eden açıklamasını yapmasaydı, ben de İzedebiyat’ta bu yazıyı yazmak zorunda kalmayacaktım belki de. Çeker şöyle buyurdu:


:BJGB:
Tecavüz Meşru !-mudur ?

İzedebiyata yeni üye oldum. Amacım, engellerle karşılaşıp yazılı basında ses duyuramayan sanat ve düşünce insanlarını tanımak, okumaktı. Gerekirse yorumlar yazarak yalnızlıklarını paylaşabilir, sevgiyi, saygıyı en çok hak etmiş böyle bir emeğe desteğimi sunarım belki, diyordum. Çünkü politik ve ekonomik ortamın egemenleri, kendi “Hık deyicileri”nden başka seslere artık hiç dayanamaz hale gelmişti, bu sesleri boğmak için her yolu dener olmuştu.
Yıllardır çok okur, az yazar, yazdıklarımı da çöpe yollarım. Beğenmem kendi yazdıklarımı.
Yazgı mı demeliyim, rastlantı mı, bilemiyorum. Selçuk Üniversitesi’nden İslam Hukuku profesörü sanıyla maruf, Orhan Çeker adlı zat, günlerce kamuoyunu meşgul eden açıklamasını yapmasaydı, ben de İzedebiyat’ta bu yazıyı yazmak zorunda kalmayacaktım belki de. Çeker şöyle buyurdu:
"Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir.
SUÇTA DEKOLTE VE TAHRİK EDİCİ KIYAFET VAR
Bu konuda suçu işleyenleri savunduğum anlaşılmasın. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyinen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabi ki erkek suçludur ama kadının da suçu gözardı edilirse meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur."
Prof. Çeker, "Öncelikle belirtmeliyim ki dinimizde böyle bir ceza yok. Bu siyasi otoritenin kararı ile uygulanan bir ceza yöntemidir" dedi.
Kaynak : http://www.internethaber.com/dekolte-giyene-tecavuz-ederler-328464h.htm#ixzz1EVxV6MKo
Şimdi, bu sözlerin neresinden tutalım? Yoruma gerek var mı? Böyle tepki uyandıracak her beyanlarında yaptıkları gibi, ya söz maksadını aşıveriyor ya da yanlış anlaşılıyor. Ağababalarının da klasik yöntemi bu yaklaşım.
Freud, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi adlı yapıtında, doğaçlama konuşmalarımızda, bilinçdışının, neleri, nasıl, hangi yollarla dışavurduğumuzu çok güzel anlatır. Freud’dan edindiğimiz bilgilerle kendimizi ve çevremizi gözlediğimizde onun ne denli haklı olduğunu anlarız.
Prof. hazretlerinin buyurduğu fetva, kendi bilincinin, nasıl bir hastalıklı ayrımcılık, ilkellik, acımasızlık ve şiddetle örüldüğünün resmini sunuyor bize. Ne yazık ki artık, toplumumuzda böyle kafalar egemen oluyor, hamam böceği hızıyla ürüyor. Çok çocuk yapmaya çağrı da bu üretimi arttırmaya yönelik değil mi?
Büyük devlet adamlarımızın (!), giyim kuşam, örtünme, içki konularına yaklaşımı çok mu farklı?
Çeker’in sözleri, güvenlikle iligili kurumlardan, yargıya, eğitim kurumlarından tıbba, giderek toplumdaki her bireye, iktidarın tüm olanakları kullanılarak dayatılan temel anlayışın dillendirilmesidir. Bilim adamları hapisanelerde, mahkeme kapılarında çile çekerken, üniversiteler, okullar bu kafalarla dolduruldu.
Kadınla neden bu kadar uğraşılıyor? Kadın, nüfusun yarısıdır. Doğurganlık ve ana olma özelliği nedeniyle her değerin üretiminde başattır kadın. Anne, yaşamın ilk algısıdır çocuk için. Beslenmedir, korunmadır, güvendir, dil ve düşüncedir, düşlemdir. Anne-çocuk tek ve tümdür.
Kadını sürekli geriye itmek, sosyal yaşamdan uzaklaştırmak, eğitimsiz bırakmak, ikincil ve uysal kılmak, eve kapatmak, salt cinsel nesne olarak algılatmak (Dahası kârlı bir tecim metası), her yalana kanan SÜRÜ ÜRETİMİni gerçekleştirmede en etkili yoldur. Tek ve asıl Amaç da işte budur.
İnanca saygı, özgürlükler ve benzeri yaklaşımlar, tamamen kılıftır. Bu kılıfın binlerce yıldır sökülüp atılamamasının temel nedenlerinden biri de, günümüzde özellikle İslamiyet tarafından sahiplenilip güçlendirilmesidir. Diğer tek tanrılı dinler, farklı coğrafyalarda, gelişmişlik düzeyini ilerletmiş ülkelerde, bu niteliğinden çokça ödün vermek zorunda kalmıştır. Bu konularda teolojik incelemelerinden çok yararlandığım, İzedebiyat yazarlarından Sn. Hulki Can’ın yürekli yazılarını izlemenizi öneririm.
Yıllar önce, türbanlı öğretmenleri okullara sokma girişiminin başlangıcından kalma bir anımı aktarmak isterim. Böyle bir öğretmenin, bulunduğum okula atanacağından söz ediliyordu. Okul müdürüne gidip, insanların inançlarıyla, giysileriyle bir sorunum olmadığını söyledim. Ancak, benim de inançlarım ve hoşlandığım bir giyim tarzının olduğunu anlattım. Ben, insanlar çıplaklaştıkça ve bunu yadırgamayıp doğal yaşamın bir parçası haline getirdikçe kadın ve erkeğin özgürleşeceğine, ayrımcılığın yok olacağına ve şiddetten arınacağına inanıyorum. O zaman, benim de inancım doğrultusunda giyinip gelme hakkım yok muydu? Ama toplumdaki anlayışla ortalamada uzlaşmak için ödün veriyordum. Eğer, türbanlı öğretmen okula geldiğinde, ben de bikinimle gelecek ve inancıma saygı göreceksem hiç sakıncası yoktu. Bunu basını çağırarak ve kesinlikle yapacaktım. Aksi tavır, kendi inancıma ve kendime saygıma ters düşerdi, bu yükü kişiliğim taşıyamazdı. Elbette doğacak riskleri karşılamak benim sorunumdu ve müdür beyi ilgilendirmezdi.
Emekli olana değin türbanlı meslekdaşımla aynı yerde çalışma şansım olmadı.
Direniş, yaşamın içinde ve edimdedir, direnmeyi gerektiren o andadır, sözler uçup gider. Atı alan Üsküdar’ı geçer, çoktan geçti.
Şimdi...Bir yandan topluma dayatılan çağdışı bu görüşler, diğer yandan doğal akışıyla seyreden, iletişim çağının olanakları sayesinde de gizlenemeyen capcanlı, cıvıl cıvıl yaşam. Yetişen gençlik...Her nesnenin, her değerin metalaştırılarak en ince yöntemlerle pazarlanması...Sanallık, sanallaşma, sanallaştırma...Klasik dinlerin kurallarından kaçan gençliğe postmodern dinlerin cafcaflı çağrıları...
Bunalan, şaşkına dönen gençlik...İntiharlar, cinayetler, uyuşturucular ve de pornolar...
Ve yakınmalarımız... “Nerde bizim zamanımızdaki gençlik?...”
Kadının konumunu ve ona biçilen rolü, en başta örtülü kardeşlerimin, bir de bu açıdan sorgulayacaklarını umuyorum.
Hayat, gidişattan ve yenilgilerden umutsuzluğa kapılıp, emeklilikte şöyle köşeye çekilip, Ege’nin görkemli ıssızlığında, kendi kendine okuyup yazma, çiçek böcekle uğraşma, çocuklarına ayıramadığı zamanları, torunların getirdiği zevkle değerlendirmeyi de çok görecek galiba.
O nedenle, kalemi okur için oynatmaya böyle bir yazıyla MERHABA dedik.
Okur musun, okumaz mısın? Senin bileceğin iş sevgili okur.
Bundan böyle yazar mıyım, yazmaz mıyım? Onu da zaman gösterecek herhalde...

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Merhaba
Gönderen: Müşerref ÖZDAŞ / , Türkiye
3 Nisan 2011
Aramıza hoş geldin sevgili Vildan. Kaleminin sesini, rengini görmek güzel... selamlar...

:: .............
Gönderen: Kâmuran Esen / ,
16 Mart 2011
Selçuk Üniversitesi İlahiyet Bölüm Başkanı Prof. Orhan Çeker ne demişti? "Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikayet etmek makul değil." Şortla gezen erkeklere kadınlar saldırmıyor da, dekolte giyen kadınlara erkekler neden sarkıntılık ediyor ? İlgiyle okudum yazınızı. Bekleyeceğim yeni yazıalırnızı. Sevgiyle.

:: Teşekkür
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
25 Şubat 2011
Sevgili Aysu, örtünmeye zorlamaktaki amacı anlatmaya çalıştım.Kadın-erkek insanlığı ilgilendiren,sürüleştirmeyi amaçlayan bir anlayış bu.Yaygınlaşmasındaki son gösterge de 13 yaşında kıza tecavüz eden bilmem kaç kişinin aklanmasına yönelik mahkeme kararı.Hafifletici neden de çocuğun istemiş olması.İnanılacak şey mi? Katkılarına,ilgine teşekkürler...

:: elbette yazmalısınız ..
Gönderen: Aysu / , Türkiye
25 Şubat 2011
son günlerde dilleri dışarıya çıkan söylemler var kadın üzerine kadının dekoltesi üzerine ,sanki tüm tecavüzler sadece başı veya kolu açık bayanlara yapılıyor tecavüzün açığı kapalısı olmuyor ,o kadar gizli durumlar var ki basına yansımayan adliye koridorlarında duyduklarımız karşılaştıklarımız dosyalardan okuduklarımız ,o kadar çoklar ki üstelik çoğuda kapalı kardeşlerimizdir ,bir köy yerinde bir mecrada bir kapalı evin içinde ,hiç anlamıyorum açık kadınları hedef göstermenin absürt yanlarını bizim de başımız açık ama bize dil uzatan dilleri kısmanın bilincindeyiz sonuna kadar da direniriz birde dar bir mecra alanında tecavüze uğrayan kadınlarımız seslerini çıkartamıyor bile ,nasıl bir anlayıştır bu ,tecavüz insanlık suçu değil midir yoksa ,tüm kadınların böyle yamuk düşüncelere karşı durması gerekmez mi tuhaf durumlar trajedi.. / Ben bu konuyu paralel biçimde düşüncelerini bir yazıyla dile getiren sevgili müget arkadaşım yazısına yazmıştım,ama yine gördüm ki hiç yalnız değiliz bu konuda ,düşüncelerini dile getiren bayan arkadaşlarımızı görmek saf tutmak mutlu ediyor beni ve erkek arkadaşlarımızın da duyarlı söylemleri mutlu kılıyor beni ,elbette okuyacağız siz bakmayın yorum yazılmıyor bu sitede pek ama okuyoruz yazıları gönül isterdi tabi üyelerin düşüncelerini yazmaları ,bir de o kadar kirlenmiş yorum siteleri var ki bazen de sessizlik iyidir diyorum ,sessizce onaylamak ,elbette yazmalısınız ,saygımla

:: Sn Hulki Can
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
21 Şubat 2011
Katkılarınıza teşekkürler. Ceza konusu, kafasını örümcek ağı bürümüş İlahiyat Hukuku Profesörüne ait bakış ve anlatımdır.Benim anladığım,tecavüze uğrayan kadın da dekolte giydiği için tecavüzü hak etmiştir ve suçludur. Böyle suçlarda, İslam dini ceza vermediği halde, bugünkü yasalar, erkeği suçlamaktadır. Bu kafaya göre, tecavüzcü erkeği cezalandırmak, dinsel kuralların değil, bugünkü politik durumun gereğidir. Demek ki, bu hukukçuya(!)ve dinsel hukuka göre, bırakın ceza vermeyi, tecavüzcüye belki de madalya takmak gerekir. Haddini bilmez kadına yaptıkları için.Saygılarımla...

:: Sevgili Tuba
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
21 Şubat 2011
Ancak sesimizi yükseltmek, boyun eğmemek, tükenişin önünü keser, diye düşünüyorum. "Yeter ki kararmasın, sol memenin altındaki cevahir"

:: İlkel inançlara saygı duyamayız !
Gönderen: Hulki Can Duru / , Türkiye
21 Şubat 2011
Sn Sevil, 1) İslam hukukunun Babil ve Hammurabi hukukundan farkı yoktur. Kafa kesme, el, ayak kesme, recm, sopalamak, kırbaçlamak ve benzer ceza yöntemleri tüm semitik kökenli dinlerde görülür. İklim koşulları elvermediğinden fazla ormanlık olmayan bu bölgede kazığa geçirme, çarmıha germe cezalarına fazla rastlanmaz neyse ki !!! Böyle bir inanca ve hukuka (!) maalesef ben saygı duyamıyorum. Öte yandan böyle ilkel inançları Tanrı buyruğu gibi topluma dayatmaya kalkışmak Tanrı’ya hakarettir, Onu aşağılamaktır, bunun Allah’a küfretmekten hiçbir farkı yoktur ! Kadını bu kadar aşağılayan bir din dünyada yoktur. Bu tür din ve inançların insanlığın ve ülkemiz bekası adına tasfiye edilmesi gerekir. Her dindar Müslümanı kendi inancını ve kitabını irdelemeye, sorgulamaya davet ediyorum. Çünkü bilmedikleri, tanımadıkları bir ilaha kulluk ediyorlar. 2. Yazınızda Prof. Çeker’den yapmış olduğunuz "Öncelikle belirtmeliyim ki dinimizde böyle bir ceza yok. Bu siyasi otoritenin kararı ile uygulanan bir ceza yöntemidir" alıntısı anlaşılmıyor. Bu noktayı açmanız gerek. Ne “cezas” bu? Esenlik.

:: .
Gönderen: Tuba Kabasakal / , Türkiye
21 Şubat 2011
oldukça yerinde tespitlerle bezenmiş,gerçekçi ve içten bir eleştiri yazısı olmuş. ne yazık ki,sizin de söylediğiniz gibi,atı alan üsküdarı geçti..umarım yapılacaklar,yapılabilecekler tükenmemiştir.sevgiler




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Referandum Gününden Hoş Sedalar
30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı (Dev, Baş İstiyor/ G. Akın)
Birgün Ben, Belki Bir Sığırcık Kolonisinin İçinde, Belki Yıldızlarla Birlikte Göklerde…
N. Ç!.. N. Ç!.. N. Ç"ler!.. Hepimiz Tecavüzcüyüz!..
Geçmişin İzdüşümünde Bir Kısır Döngü
İzedebiyat Üyelerine Açık Mektup: Koşun, Face Dayatmasına Karşı Durun!..
Erkek Egemen Toplumdan Erkek Dininin Egemen Olduğu Topluma
İzedebiyat Yönetimine ve Üyelerine Açık Mektup
Cumhuriyetin Rövanşı Ya da Şeriata Doğru Adım Adım Mı?..
Teslis Sendromu >> Ücretsiz E - Kitap: Hulki Can Duru

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duruşma [Şiir]
Dedem Düşlerime Giriyor [Öykü]
Çocukların Çığlığından Göklerin Tılsımına [Öykü]
Dolunayda Uyku Tutmaz [Öykü]
Oy Madimak, Madimak!.. Sen Artık Türkülerle Değil, Ateşlerle Anılmaktasın [Öykü]
İlk Sosyalist Muhtar Fevzi Ağabey [Öykü]
Düşselin Gerçeğinde, Gerçeğin Düşselliğinde [Öykü]
Ben Ölürken [Öykü]
Gece, Mehtap, Selene, Apollon ve Ben [Öykü]
Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!.. [Öykü]


Vildan Sevil kimdir?

Koşuşturmaktan yoruldu. Altmışından sonra, çok yabancısı olduğu teknolojiyle, sanal ortamda kalem oynatmaya kalktı. İletişim kurmak, duygu, düşünce, birikim paylaşmak, genç kuşaklardan yeni şeyler öğrenmek istedi. Yazarlık deneyimine burada adım attı. İşte böyle sınır tanımaz bir "dinazor ". . . Başarır mı acaba ?

Etkilendiği Yazarlar:
Marx, Engels, Freud, Nietzsche, Adorno, Horkheimer, Foucault, Antik Grek, Rus , Fransız yazını, Amado, Marquez, Llosa, Asturias, Lübnanlı Amin Maalouf...Elbette Nazım, Aragon, Neruda ve nice ozan/şair...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.