Konuþ ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Sokakta, kapýmýzýn önünde tek baþýma misketlerimle oynuyordum. O arada bir bohçacý kadýn gelip acele ederek helâya girdi; kadýncaðýz çok sýkýþmýþ olmalýydý. Helâ kapýsýna doðru yuvarlanan bir misketimi almak için eðildiðimde, gözlerim helâ kapýsýnýn altýndaki aralýktan içeri doðru kaydý. Helâya giren kadýnýn, aslýnda bir erkek olduðunu görerek, misketlerimi bile toparlayamadan, korkuyla evden içeri kaçtým. Görüleni, görme þeklinin suçluluðunda anneme bir þey söyleyemeyerek, hemen evin mutfaðýna koþturdum. Mutfak penceresinden helâ kapýsýný ve misketlerimi gözetlemeye baþladým. Benim için misketlerim altýn deðerindeydi. Sokaktan geçen bir çocuðun, onlarý fark edip toplamasýný istemiyordum. Ne çare ki, oradan geçmekte olan daha ilk çocuk, onlarý fark ederek, toplamak istedi. Hemen mutfak penceresini açtým, çocuða, “hiþt! Býrak len onlarý! Onlar benim!” diye seslendim. Çocuk bir anlýk tereddütten sonra geçip gitti. Bohçacý adam heladan çýktýktan sonra gider gitmez aþaðýya koþturup misketlerimi toplayacaktým. Ne var ki, helâdaki bir türlü çýkmak bilmemekteydi. Bekle babam bekle! Sokaktan geçen bir diðer çocuk daha misketlerimi toplamaya niyetlendi. Baktým, langýrt salonundan tanýdýðým birisiydi, adýný da biliyordum. Hemen camý açýp seslendim: “Hiþt, Nezih! Siktir ol git len, misketler benim!” Oðlan, sert tavrým karþýsýnda, korkarak oradan uzaklaþtý. Heladaki, nihayet dýþarý çýktý. Çýkar çýkmaz da çýðýrtkanlýða baþladý. “Çarþafçý geldi, haným!” Sesinde erkekliði çaðrýþtýran hiçbir tonlama yoktu; hatta benim diyen kadýnlardan daha kadýnýmsýydý. Bizim dýþ kapýya yanaþýp tokatladý. “Bohçacý-ý!” Bohçacý bir an üzerine bastýðý bir misketi hissederek yere bakýnca, yerdeki cicili bicili misketlerimin üzerine eðile eðile toparladý onlarý, bir güzel çantasýna sokuþturdu. Gýkým çýkmadý tabii ki! Baþýnda beyaz bir yemeni iki yanaðýný kapattýktan sonra uçlarý omuzlardan sarkýtýlmýþ, altýnda kahverengi tonlarda bluz ve þalvar suya hasret gibi kayýþlaþmýþtý adeta; kim örtü, çarþaf alýrdý ki böyle pis bir satýcýdan. Benim annem alýrdý. Annem onun seslenmesini iþiterek mutfaða geldi, beni pencere önünden çekiþtirip içeri doðru savurduktan sonra pencereyi açýp baktý. Hemen karþý hamleyle ben de sokuldum, maksadým bohçacýyý evin içine sokmasýna engel olmak, ama bunun için de onun kadýn olmadýðýný bir þekilde anneme söylemek gerek. Annemin soracaðý kesin olan, nereden biliyorsun, sorusunun cevabý oluverse, hemen söyleyeceðim, ama… Bohçacý onun baktýðýný görerek, “bohçacý geldi, haným! Bakmak ister misin?” diye sordu. Annemin belli ki, almak istediði bir þey vardý. Sordu: “Ýðne oyan var mý, iðne oyan?” Bohçacý kadýn, þey, yani, adam, gelmiþ olduðu istikameti göstererek, “az ötede, minibüste, envaye çeþidi var hanýmcým. Alacaksan, þoföre edeyim bi iþaret, getiriversin,” deyince; Annem, “Parasýnda anlaþýrsak, beðenirsem alýrým tabii, ayol! Almayacak olsam, var mý diye niye sorayým ki?” diye çýkýþtý. “Ýyi madem,” diyerek, bohçacý, yakýnlarda olduðu anlaþýlan minibüsünün þoförüne yolun ortalarýna kadar hareketlenerek iþaret vermeye baþladý. Eyvah ki, ne eyvah! Herif girecek eve… Çaresizce, hayal gücümü konuþturdum. “Anneciðim, sakýn sokma onu eve!” “Nedenmiþ o?” “Þey, valla, gastede okudum dün. Sapýk erkekler varmýþ bi çok, bohçacý karý kýlýðýna girerek, girdikleri evlerde, evdekileri baðlayýp, kadýnlarýn kollarýndan bileziklerini alýyorlarmýþ.” “Git len baþýmdan, palavracý!” “Vallaha palavra deðil. Ýnanmazsan gasteyi bulup getireyim de, göstereyim sana da…” “Tamam, git, getir, göster!” Duvara tosladýk. Öyle bir gazete nereden bulurum ben þimdi? Biraz daha abartarak ikna edebilir miydim ki annemi? “Ya, bi de benim sözümü dinlesen, ölür müsün? Hem, gastede yazan biþi da vardý. Bohçacý adamlar, girdikleri evde karýlarýn ýrzýna da geçiyolarmýþ…” Annemin pek hoþuna gitti bu, tiz bir kahkaha savurdu. Tabii ki, olacak olan deðil, benim abartmam; yanlýþ anlaþýlmasýn sakýn! Sonra toparladý kendini, beni bir kez daha itekleyerek içeri doðru savurdu. “Hadi bakim, hadi; çýk, git, ayak altýnda dolanma sen!” “Ýyi be! Ne halin varsa gör! Kolundaki bileziði aldýklarý vakit görürsün,” diye söylenerek alt kata indim. Alt katta, arsanýn önemli bir kýsmýný dýþarýdaki dükkanlar iþgal ettiðinden, geri kalan kullaným alanýndaki evin hemen önünde üst kat merdivenlerinin olduðu bir hol vardý. Hemen merdiven altýna dalýp, oradaki eski bir dolabýn ardýna gizlendim. Az sonra, bohçacýnýn, anneme laf yetiþtirerek evin üst katýna çýktýðýný duydum; görmek için gizlendiðim yerden baþýmý çýkartmaya cesaret edemiyordum. Yok, çýkanlarýn iki kiþi olduðu belli oluyordu tahta merdivenlerin týpýrtýsýndan; bohçacý, minibüsünün þoförünü de sokuyordu eve anlaþýlan. Bir ihtimal, minibüsten indirttiði bohçalarý taþýtýyordu adama. Üst kattaki oturma odasýna doluþtular. Gizlendiðim yerden ayaklanýp yukardan gelen seslere kulak verdim. “Kýzýma çeyiz diye alacaðým, ama söylediðiniz fiyata almam vallahi!” Bu annemin sesiydi. “Dört yüz ver madem!” Bu da, bohçacý kadýnýn (pardon, adamýn) sesiydi. “Yüze býrakýn da alayým!” Sinirli bir erkek sesi, öfkeyle, “sen dalga mý geçiyorsun bizimle kadýn!” diye baðýrdý. O da minibüs þoförünün sesi olsa gerek. Bir tokat sesi. “Þýrrak!” Bu da annemin yediði tokatýn sesi; çünkü, “neden vuruyorsun hayvan herif! Ne yapýyorsunuz siz, býrakýn beni, býrakýn!” diyerek haykýran da annemdi. Annem mi? Eyvah, adamlar annemi dövüyorlar. Ben, ben ne yapabilirim ki! Az sonra beni de bulur, öldürürdü bunlar. Eyvah ki, eyvah! Merdiven altýndan sýyrýldým, sessizce sokaða çýktým. Minibüste ki direksiyonun baþýnda kalýn býyýklý bir adam oturmaktaydý. Demek ki, eve giren minibüsün þoförü deðilmiþ… Adama görünmeden köþeden dönmeyi baþardým. Dükkanlardan bir tek terzi açýk, onun da sahibi dilsiz Sami amca. Çaresiz ona koþturdum, iþaretlerle annemin baþýna gelenleri anlatmaya çalýþýyordum, ama o annemin bir þey istediðini filan sanýyor olmalý ki, yok, yok, diyerek el kol hareketleri yapýyordu. Aklýma karakola gitmek düþtü birden. Hemen üç, dört yüz metre mesafede ki karakola bir solukta ulaþtým. Karþýma çýkan ilk resmi kýlýklý memura, “Amca, çabuk, bohçacý adamlar annemi dövüyor, çabuk!” diye, baðýra baðýra olanlarý anlatmak için uðraþtým ya, dinleyen kim. “Ne bohçacý adamýymýþ o evladým? Bohçacý dediðin karý olur!” “Yahu polis amca, vallahi adam!” “Otur, otur þöyle bakim de, doðru dürüst anlat þunu!” Çaresiz oturdum. Korku içinde, “annem bohçacýdan biþi alacaktý, eve çaðýrdý, geldiler, sonra baðýrdýlar, sonra dövmeye baþladýlar,” diye diye noktasýz virgülsüz bir sürü þey anlattýktan sonra ikna ettim. Bu defa da evin adresini sorup, bir kaðýda yazma merasimi gelip geçti. Onbeþ Dakika… Buraya geliþimden itibaren geçen vakit. Annemi dayaktan öldürmedilerse bile, sýradan geçirmiþlerdi her halde. “Haydisene polis amca kurtarýn annemi!” Bu çýðlýðým vazifesini hatýrlatmýþ oldu polis memuruna ya, yetkili birisi deðilmiþ ki! “Gel benimle!” diyerek, peþi sýra sürükleyerek baþ komiserin odasýna götürdü beni. Asker iþi bir tekmil verdi. Elindeki adres yazýlý kaðýdý uzatýp, “Bu çocuk, þu adresteki evlerinde iki bohçacýnýn annesine gasp ettiklerini bildirmiþtir, amirim!” Baþ komiser bilinçli adam çýktý. Telaþla ayaklanýp, polis memurunun elindeki adres yazýlý kaðýdý kapýp, minibüsü getirmelerini emretti. Bana da, “sen burada oturup bizim dönmemizi bekle evladým,” diye tembihte bulundu. O hýzla polis minibüsüne doluþup harekete geçtiler. Karakolda kalan bir iki polis memuru tepeme yýðýlmýþlar, baþ komiser dönene kadar olanlarý anlattýrýyorlardý. Nihayet minibüs içinden tutukladýklarý üç bohçacý ile birlikte inerek geldiler. “Annem? Annem ne oldu komiser amca?” diyerek önlerine fýrladým. Baþ komiser, “Annen iyi,” dedi. “Merak etme, bir þeyi yok. Hastaneye yolladým, birazdan gelecekler.” Doðruca baþ komiser odasýna doluþtular. Ben de daldým içeriye. Baþ komiser, “Sen çýk dýþarý oðlum! Dýþarýda bekle!” diye azarladý beni. Baþ komisere, “Bu bohçacý adam benim misketlerimi aldýydý, çantasýndan alýp verebilir misiniz?” diye sordum. Baþ komiser, bohçacý adama okkalý bir küfür savurduktan sonra, “ver ulan çocuðun misketlerini! Çabuk!” diye baðýrdý. Adam çantasýndaki misketlerimi eksiksiz, avucuma doldurmaya baþladý. *
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |