Materyalist bir dünyada yaþýyoruz, ve ben de materyalist bir kýzým -Madonna |
|
||||||||||
|
… … … Nakaratý kulaðýnda yer etmiþ þarkýyý mýrýldanmayý kesti. Ýsteksizce yatakhane merdivenlerinden indi. Okul kapýsýndan girdiði ilk gün, ’siftah’, azarýný iþittiði yatakhane görevlisiydi seslenen. - Gel, benimle! O gün, tam yirmidört saatlik yoldan gelmiþti. Yeni okulluna gittiðini bildiði tek yol Üsküdar- Kadýköy dolmuþlarýnýn geçtiði yoldu. Otobüsten tembihlenen yerde indiðinde Üsküdar dolmuþlarýný sormuþ; dolmuþ bulamayýnca taksicilerle pazarlýða giriþmiþti. Niyeti: Üsküdar’a kadar gidip oradan dolmuþa binip okulunun önünde inmekti. Taksicinin biri haline acýmýþ: '’Nereye gideceksen götürüyüm seni’’, demiþti. Gideceði yeri söylediðinde taksici, kafasýný kaldýrýp altýnda durduðu köprünün üstüne bakmasýný istemiþti. Gitmek istediði okul köprünün hemen yanýndaydý. Bir elinde yorganýn sarýlý olduðu dengi, diðerinde annesinin eskimesin diye eski okul önlüklerinden kesip biçip kýlýf diktiði, valiziyle köprüye çýkan patikadan týrmanmýþ, kan ter içinde kalmýþtý. Kemerli okul kapýsýnda duran yatakhane görevlisi, adýný, sýnýfýný sorduktan sonra sorulacak baþka soru kalmamýþ gibi: ’’Paralý mýsýn? Parasýz mýsýn ?’’, diye sormuþtu. Annesinin, pantolon cebinin ucuna çengelli iðneyle hapsettiði harçlýðýný düþünerek:’’Az paralý’’, demiþ, azarý iþitmiþti. ''Ne ulan az kuru der gibi. Burasý bol kepçe lokantasý mý? Yatýlý paran dövletten mi? Velinden mi?’’ Kazandýðý parasýz yatýlý sýnavýný anýmsayýp:’’Dövletten’’, demiþti. O günden beri uzak durmaya çalýþtýðý mavi giysili zebellânýn ardýna düþmüþ, müdür katýnýn merdivenlerine týrmanýyordu. Midesi kasýlmaya baþlamýþ, rengi atmýþtý. Geniþ mermer merdivenler hiç bitmesin istiyordu. Kasýlmalar daha bir sýklaþtý. Tüm vücudu ter içinde kalmýþtý. Siyah önlükleri sýrttan düðmeli, saçlarýna kocaman beyaz kurdeleler tutturulmuþ, kýzlarýn hemen arkasýndaki sýralarda ilkokula baþlamýþ, olur olmaz yerde ''öðretmenim, öðretmenim’’ çýðlýklarý atarak kaldýrdýðý parmaðý, kýzlar ve önlükleriyle, ilkokul yýllarý akýp gitmiþti. Küçük þehrin, küçük memurunun küçük oðlu Orhan, altý ayda Ýstanbul’un en eski erkek liselerinden birinin parasýz yatýlý 1074 Orhan’ý oluvermiþti. Ýki uzun saat kulesi, çatýsýna serpilmiþ irili ufaklý kubbelerle süslenmiþ, girintili çýkýntýlý, üç katlý okul binasýna; kýsacýk boyuna inat sanki çok uzun boylu özel bir ýrký eðitmek için yapýlmýþ gibi yüksek tavanlý, upuzun kapýlý dersliðine; gökyüzünden ve dört yanýný saran koridor pencerelerinden baþka bir yerin görülmediði, kilise avlularýna benzer okul bahçesine çabucak alýþmýþtý. Her yýl bir baþkasýna âþýk olduðu kurdelelilerin yerini, þivesiyle alay eden ‘gündüzcüler’ almýþtý. Yadýrgadýðý tek þey, okulu onlara býrakýp, ders bitimi, evlerine giden gündüzcüler deðildi. Aðýr yað kokularý yayan yemekhaneye, ayaz gecelerde pencereleri tir tir titreyen, uyku, ýslak çorap kokan; yan yana sýralý soðuk çelik dolaplar ve ranzalardan ibaret parasýz yatýlýlar yatakhanesine, hele önünde her an üç beþ kiþinin bekleþtiði tuvaletlere hiç mi hiç alýþamamýþtý. Ona çok garip geliyordu kapýsýnda birileri beklerken tuvalete girmek. Okulun,‘gündüzcü’ yükünden kurtulduðu saatleri gözlüyordu. Tenha tuvaletlere girmenin de bir bedeli vardý. Kabinin köþesine sinmiþ, boðumlu kuyruðunu, tüyleri yer yer dökülmüþ bedenine yaslamýþ, ýslak gözlerle kendini izleyen laðým faresini gördüðünde bu bedelle tanýþtý. Öðretmenler tuvaletini denedi. Gündüzleri girmesi mümkün deðildi. Geceleri de kapatýlýyordu. Hafta sonlarý, Beþiktaþ’ta, tek baþýna yaþayan büyük halanýn yanýna evci çýkýyordu. Baðýrsaklarý, bastýrdýkça bastýrýlan günü gelmeden boþaltýlmayan bir çöp bidonuna dönüþmüþtü. Büyük halanýn, kapýsýnda kenarlarý iþli havlular asýlý; klozetinin yanýnda zoru zoruna sýkýþtýrýlmýþ merdaneli çamaþýr makinesi duran, tuvaletinde ihtiyacýný haftalýk gideriyordu. Çamaþýr makinesinin üstündeki plastik sepeti dolduran, Edirne iþi meyve sabunlarýnýn kokularýyla tütsülüydü bu tuvalet. Kapýyý tam olarak açmasýna bile fýrsat vermeden selamsýz sabahsýz, tuvalete koþturan yeðeninin, hafta sonu ziyaretlerine büyük hala da alýþmýþtý. Kapýyý duymayacaðý ya da zamanýnda yetiþemeyeceði kaygýsýzla, kapýyý itip girmesi için, gelmesine yakýn kapý kilidinin dili arasýna kâðýt sýkýþtýrýyor; aðýr aksak adýmlarla tuvaleti son kez gözden geçiriyor; avuç içi kadar boðaz manzarasý gören pencere önü koltuðunda yerini alýp, onun yokuþun baþýnda görüneceði aný gözlüyordu. Hesapsýzlýðýndan deðil, kendi adýna yaptýðý bazý ince hesaplardan, satýn alma Memuru Servet Derin, mart ayýnýn son haftasýnda aylýk iaþeyi bitirip kileri tamtakýr kuru bakýr býrakana dek, bu durum böylece sürüp gitti. Hafta sonlarý çýkartýlan nohut, kuru, öðrencilerin mazot adýný verdikleri kara mercimek liste baþý olmuþtu. Aðýzda daðýlan talaþ böreði yerine kuru, havuç kýzartmasý yerine kara mercimek, irmik helvasý yerine üzüm hoþafý. Orhan’ýn sýkleti bunca mihneti kaldýramadý. O gece, rüyasýnda içinde rengârenk meyve sabunlarý dolu plastik bir sepetle ona ‘‘gel gel’’ eden büyük halayý görüp durdu. Sabahý zor etti. Sabah etüdü baþlamadan soluðu tuvaletlerin önünde aldý. Kapýnýn önünde dikilip kaldý. Kabinin içinde bir þeyler kaçýþýyor gibi geldi ona. Belki açýlmýþtýr umuduyla öðretmenler tuvaletinin yolunu tuttu. Kapalýydý. Bedenini adýmlarýnýn kumandasýna býraktý. Müdür katýnýn, bitmezmiþ gibi görünen, geniþ mermer merdivenlerine týrmanmaya baþladý. Daha önceden denemeye cesaret edememiþti. Gördüðü manzara muhteþemdi. Tabaný ve duvarlarý bel hizasýna kadar Afyon mermeri kaplý, lavanta, çamaþýr suyu karýþýmý kokular yayan bir saray yavrusuna adým atmýþtý. Baðýrsaklarýnýn baðý çözülüverdi. Rahatlamýþtý. Ortada ufak da olsa bir sorun vardý. Etraf biraz fazlaca batmýþ, zamanlama hatasýna kurban giden patiska donunu o büyük günün anýsýna beyaz sarayýn mermer tabanýna býrakmak zorunda kalmýþtý. O gün ilk kez: Kimya dersinde, hocanýn tahtaya yazdýðý tepkimeye giren ve çýkan maddelerin denkliðini ifade eden formülü kavradý; bayrak töreninde, müdürün bitmek bilmeyen nutku ardýndan okunan okul marþýna coþkuyla katýldý. Geniþ mermer merdivenlerin sonundaki salonun ortasýnda, tavandan sarkan asýrlýk avizenin aydýnlattýðý, üstünde okul maketi yer alan camekânlý kocaman bir masa duruyordu. Müdür tuvaletini yoklamak için bu salonu ilk kez ziyaret ettiðinde bu ayrýntýlarýn hiç birinin farkýna varmamýþtý. Arapsabunuyla ovulmuþ ahþap zemini gýcýrdatarak ilerlediler. Salonu ortalayan, üzerinde ’Müdür’ yazan kapýyý yatakhane görevlisi týklattý. Mavili zebellânýn araladýðý kapýdan girdi. Mavili dýþarýda kalmýþtý. Yüksek tavanlý odanýn tavana dek uzanan demir çerçeveli penceresinin önünde duran, kýr saçlý, ufak tefek adam gözlerini ona dikmiþti. Ýnce uzun pencerelerin ardýnda, Topkapý Sarayý, denizin üzerine serili ýþýltýlý yorgana baþ aþaðý uzanmýþ, yatýyor. Kendini, yatakhanede serin yataðýna uzanmýþ, uyur düþledi. Gammazcýsýný bulmuþtu. Anacýðýnýn, baþkasýnýnkilerle karýþmasýn diye paçasýna isminin baþ harflerini ve sýnýf numarasýný iþlediði paçalý donu onu ele vermiþti. Kafasý karma karýþýktý. Karþýsýnda duran fýrça saçlý adam müdürse, bandolu, mýzýkalý bayrak törenlerinde, göðsünü kabartýp, geriye taradýðý seyrek saçlarýyla gölgeli baþýný ileri doðru uzatýp; uzun konuþmalar yapan kimdi? Belki de, bu müdürün gündelik haliydi. Felaketin nereden geldiðini görmemek için baþýný düþ yorganýna gömdü. - Yenilerden misin? - Evet efendim. - Koca okulda götüne yaraþýr baþka kenef mi bulamadýn? … … - Dilini mi yuttun? - Mercömek efendim... - Ne mercömeðü lan? - Löbiye, mercömek art arda sýkýþtýrdý. Dayanamadým. - Týskitt. Her mercömek çýðdýðýnda müdürünün kelefine becerecen ole mi? … … - Bunca yýllýk makamýn içine ettin. - Bizim geçedeki çardunlardan korktuydum. Orhan, karþýsýnda anlattýklarýna inandýrmak istediði bir arkadaþý varmýþçasýna, dostça ellerini iki yana açtý: - Her biri, bu kesim… - Beni mi taklit edon? Nerelisin lan sen? - Kilisliyim. Masanýn arkasýndakinin, yüz hatlarý gevþedi. - Sýç, ulan sen sýç. Ben temizlerim. Korkma. - Yok, valla bi daha etmem. - Bunca yýldýr odacýlýðýný yaparým ben bile edemedi. Benim yerime de et. Ardýnda kapý gibi hemþerin var. Þimdi, 1074 Orhan’ýn genel müdürlüðüne dek yükseldiði kamu iktisadi kuruluþundaki makam tuvaletinin kapýsýna, en son maddesinde kendisinden baþkasýnýn kullanýmýna yasak olduðu belirtilen - altýnda imzasý olan- çerçeveletilmiþ on maddelik tuvalet kullaným talimatý astýrdýðýný söylesem inanmazsýnýz. 2004 / Ýstanbul.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © ihsan alaittin bilgen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |