Neşeli Ben
Arabamızı gölü yukarıdan görebileceğimiz bir yerde park etmiştik. Yürüyüşümüzden sonra bir süre hiç konuşmadan arabada gölü izledik. İlhan İrem ve göl manzarası iyi gider diye düşünmüş Arda’cığım.
"Yazmak, varoluşsal bir bunalımın en lezzetli baharatıdır; tadı acı, kokusu ilahi." - Albert Camus (kurgusal)"
"Yazmak, varoluşsal bir bunalımın en lezzetli baharatıdır; tadı acı, kokusu ilahi." - Albert Camus (kurgusal)"
Arabamızı gölü yukarıdan görebileceğimiz bir yerde park etmiştik. Yürüyüşümüzden sonra bir süre hiç konuşmadan arabada gölü izledik. İlhan İrem ve göl manzarası iyi gider diye düşünmüş Arda’cığım.
Yeni pencereler açmak için yıktığım duvarları hatırlıyorum zaman tüneline girdiğimde.Şimdi çoktan unutulmuş aşk yaraları...
Yağmuru seyrediyorum ellerimi iki yanağıma yaslayıpta. Kolum uyuşuyor. Bu acıyı sonsuza dek içime çekmeliyim. Benim ne içilecek şampanyalarım var kadehlerde. Ne cümle aralarında sosyete kesilecek kristal şişelerim....
Düşünüyorum.
Bir insan sevdiğini kaybedince sevdiğin kişinin boşluğu, hemen doldurulabiliyor mu?
Keşke olsa,,,,O zaman böyle özlem çekmezdim….
İyi ki de olmamış,belki bu kadar değerini bilemezdim,bir anlamı da kalmazdı belki.
Plinius’un dediği gibi Herkes kendisi için bir derstir. Kendimizi çoğu zaman anlayamıyoruz. Kurduğumuz sözcükler bazen başkaları tarafından anlaşılamıyor. Kendimizi öğrenmek hayatın kendisi olmalı. Bir şeyleri saklamak.:bu da nedir böyle. Paylaşmak varken neden saklamak. Bana zararı olan bir şey belki başkasının yararınadır.Denemek ve görmek gerek.
Bayramlarda, gece fener alayını görmek için yapılan tramvay gezintisi
Tek bir yıldız dahi şavkımıyor karanlığında gecelerimin.Hafızaların duldasız zulasında, ılgın kokuşlu günler biriktiriyorum bir gün dönersin umuduyla.Samimiyetsiz tebessümler dudaklarımda intihar ederken, derin bir acı, içten bir özleyiş ve sığ düşüncel
Gündüzleri kafamı karıştıran şeyler gece uyumamı engelleyenlerden farksız. Bazı şeylerin çoktan zamanı gelmiş de geçiyor.
Zaman geçiyorsa peki ne yapmalıyım diye düşünüyorum, dudaklarımı yiyerek…
Ve bildiğim bir şey daha hatırıma geliyor; kend
1990 yılına kadar iki kutupluydu dünya.
Bir yanda Amerika Birleşik Devletleri…
Öte yanda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği…
İki kutuplu bu dünya 1990 yılında yerini bambaşka bir oluşuma bıraktı.
..... Buz dağında terk edilmiş çaresiz ve ürkek bir çocuktum. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağıya sessizce süzülürken aklımda tek şey vardı. “Babam…ona ne olmuştu…?”.......
Türkmenistan semalarında süzülerek uçarken hostesin sessizliği bozan o anonsunu unutmam mümkün değil:
“Değerli yolcularımız üç saat on beş dakikalık yolculuğumuz birazdan sona erecektir.Az sonra Aşkabat Hava Alanı’na ine
Hayatı sıfırlayıp sonsuza kadar sende yaşamak" Gönülçelen sevda... Yıldırımların aşkı... Sen deli sevda
Mekân değişikliğinde ferahlık var der büyüklerimiz, yaşamadan anlaşılmayan kıymetli bir atasözü Yaz boyu çam, gül, reyhan, zambak kokuları ile yeniden canlandığımı hissettim. Ayağımın toprağa değmesi sanki özümle buluşmak gibiydi. Güneşin doğuşunu ve batışını engelsiz izlemek, geceleri yıldızları doyasıya seyretmek, rüzgârın yanağını okşamasını hissetmek Şehir hayatı bizi doğal güzelliklerden
"Sevgilime Yeni İleti" başlıklı yazı gerçek hayattan alıntıdır.
Yaşanılmıştır, yaşanılasıdır...
Seni tanımadan önce belki de herşeyi bir kez yaşamak üzere yaratıldığımı düşünüyordum.
Bir kez gülmek,
Bir kez dehşetle sarsılmak,
Bir kez korkmak,
Bin kez ağlamak!
Küçük tezgahımla oturuyordum yine sokaklarda. Her zamanki mallarım vardı önümde; düşüncelerim, hayallerim, nefretim, sevincim ve de hepsinin sindiği yüreğim.
20 yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi buluştuk. Eğlenmeğe çalıştık. Halbuki neler olmamıştı ki.
Kaybettiğimiz arkadaşlarımız sanki biraz sonra kapıdan içeriye girecekmiş gibi his ediyordum. Kulaklarımda Pink Floyd çalıyordu.