Beni Yaşatan Zehir
Onun mırıldandığı şarkıları duyduğunda, geçmişe dair bir şey anımsar gibi olacaksın
Belki, o bile olmayacak.
Onun mırıldandığı şarkıları duyduğunda, geçmişe dair bir şey anımsar gibi olacaksın
Belki, o bile olmayacak.
Hayaller vardir milyonlarca yil önce düsündügümüz, her defasinda yaklasmak icin cabaladigimiz,
Bugüne miras aldığım “yoksun”lar o kadar çok ki; mesela sen yoksun; senden bu yana; arada sebil olmuş kocaman bir zaman yok!
Bir doğum hatasıydı her yanım. ‘Güvendiğim bir dağ’ım bile olmadı ki kar yağdığında üzüleyim.
Hep bitmemiş, bitirilememiş bir tablodur aşk. Bir köşesinde gözü tırmalayan bir boşluk vardır hep. Renksizdir ne kadar renk karıştırılmaya çalışılsa da içine. Boştur çünkü. Boş olacak, boş kalacaktır. Son Aşk’a ait olan yer işte tam burasıdır. Bir türlü içi doldurulamayan. Kıyısından köşesinden yaşanan yarım yamalak aşkların gölgesi düşse
Ah! Tarla kuşuydu, Juliet! Ve bunu hiç düşünmemişti Romeo... Gün battıktan sonra sabahı beklemek, nereye konacağımı hiç bilmeden... Sabah çekip gitmek... Lanet ve lanet üstüne yine lanet...
Aşk kolay görünse de zor olandır. Hayatımızdaki en keskin virajlarda hiç beklenmedik bir dönemeçte karşımıza çıkan trafik ışıklarındaki kırmızıdır. Frene basabilmenin en zor olduğu yerde durabilmek; duramayacaksan uçurumun dibindekini de göze alıp gaza yeniden basabilecek gücü bulabilmektir.
Mektuplar yazdım sana yollar kadar uzun, yiten yıllar kadar ümitsiz. Her bir satırında gözlerimden yaş, kalemimden kan damladı çaresiz.
Gündüzler bitmek bilmiyor bu şehirde, bir bataklık gibi her çırpınışta biraz daha çekiyor yok etmeye çalışıyor benliğimi. Geceler sevimsiz bir filmin tekrarı gibi... Katran karası gökyüzünde yıldızlar
Dilim öyle bir of çeker ki. Kurur düşlerim, gözlerimdeki yanardağlar söner, gözbebeğindeki fırtınalara tutulurum... Mızrap amansız değer yüreğimin tellerine... Alınların aşındırdığı seccade duyar da sen duymazsın...
Bir mektup, muhtemelen okunduğunda hatırlanacak bir şeyleri kalanlar için..
Aşkın dev boyutları karşısında çok küçüksün sen daha. Bilmezsin bir yaprak gibi nasıl savrulacağını sağa sola. Aşk dilde değil yürekte yerleşmeli gülüm. Sen bakma herkesin ağzında dansettiğine. Dudaklarınla değil yüreğinle haykırmalısın aşkı gülüm. Bir zehir gibi dolaşır aşk damarlarında ince ince. Bilmezsin nasıl yayılacağını her bir anına; gününe
Rüzgarda savrulan yağmur damlaları gibi savruluyor yüreğim.Sensiz geçen mevsimlerim kış günlerim zemheri.Umut çırpınan kanatlarında bekleyişlerin girdaplarında yürümüyor savruluyorum.Anlıycan sensizliğin hiç bir tarifi yok benim gönül kitabımda.
Sensiz bir dünyayı asla sevmiyorum...
Gönül kapım kapalı artık . SANA ve SEVGİNE kapalı . Ben seni sevdim . Sana rağmen sevdim. Hiç çıkarsız , yalansız , yürekten sevdim. Seni ben kendimden bile çok sevdim . Sevginin bir karşılığı yok . O da beni bu kadar çok seviyormu demedim . Öyle düşünseydim sevgi
Seninle yaşadığım her saniye “hayalse” eğer, affet deniz gözlü; “Gerçeklerine” lanet olsun!
aklıma önce Leyla ile Mecnun veya Romea ve Juilet gibi meşhur aşk madurları geldi. Birbirlerini çok sevmiş ama hiç kavuşamamış bu hayal kahramanlarının aşkı mı acaba gelmiş geçmiş en büyük aşklardı?
Ya hep kal benimle söz etme gidişlerden ya da silinsin ismin de cismin de...
Her nefes alışımda,
Sana kanatlandırdım cümlelerimi.
Gülüşlerinde yaşlarımı kurutup
Gözlerine sakladım sevda Cennetini
Dedim ya, sana söylemediğim çok şey var aslında daha. Herkes sadece aşık olduğumu sanıyor sana. Oysa seni ne kadar çok sevdiğimi söylemedim daha, ne sana ne de başkalarına. Ama biliyorum, son başlangıcım oldun o dakikadan sonra ve üç nokta koydum artık ardına..