Martıları Ağlatma Baloncu
Benim pencerem en parlak yıldıza bakar,
Nüfus cüzdanımda aşkın suretini taşırım ben
Bahçeli eski evlerde aşk masalları dinlenirken,
Yorgun bir otobüs geçer şehirden.
"21 Aralık'mış, en uzun geceymiş. Ben ömrümde bundan daha kısa sürede yazılmış bir kitap görmedim." – Terry Pratchett"
"21 Aralık'mış, en uzun geceymiş. Ben ömrümde bundan daha kısa sürede yazılmış bir kitap görmedim." – Terry Pratchett"
Benim pencerem en parlak yıldıza bakar,
Nüfus cüzdanımda aşkın suretini taşırım ben
Bahçeli eski evlerde aşk masalları dinlenirken,
Yorgun bir otobüs geçer şehirden.
Gereksizlik üzerine yazıların ikincisi, belkide uzun süre devamı gelmeyecek olan serinin ikinci yazısı...
Çevremde farkına varır, gözlerim ışıltılıdır, hayat doluyumdur bazen…
Kimi zaman yaşayan bir ölüyümdür, etrafını görmeyen ve sadece ayakları üstünde gezen…
Uzun bir yolcululuğa çıkma zamanı gelmişti artık. Yitirdiğim zamanı kovalama ve büyük sorgulamadan geçme zamanı. Kimsesiz kalanın ben mi yoksa kelimeler mi olduğunu bilmeden, yazar eskilerinin kaç para ettiğini bilmeden öylece yalın ve kendi başına. Çünkü
Daha önce hiç, parmaklarınızla görmeyi, ellerinizle konuşmayı, bacaklarınız olmadan kırlarda koşmayı ve tüm bunlar olmadan özgür olabilme ihtimalini düşünebildik mi?
O koyu mavi renk bırakınca yerini kuzguniye anlarsın gelmiştir yatma vakti.
Deniz kokan sokaklardan ayrılır balkon kapısını kapayınca İzmirli.
uzun sessizliklerin suclusu ates rengi yapraklarda ki hayat kirintilari midir acaba? yoksa leyla' sini arayan askzedeler mi?
"Kızım olursa adını Özlem koyacağım" dedi, dolunayda yakamozları seyre dalınan bir deniz gibi ışıl ışıl parlayan gözbebekleriyle gözlerimin içerisine bakarak...
Belki bir gün ve sonrası, bir hüzne kilitleneceğiz hepimiz. Vurdukça duvarlarına hüznün çıkış çabasıyla, yanılıp dönen sesler çarpacak yüzlerimize.
Ve açıldı perde 1978’ de. Sahnenin girişinde kör hayat zebanileri biletleri çoktan satmıştı bile. Tıklım tıklımdı hayat. Ve tek kişilikti sahne.
Siz hiç kan kırmızısı gelincikler gördünüz mü? Ben gördüm. Anadolu’nun baştan başa gelinciğe kestiği bir mevsimde gördüm üstelik. Ancak bir farkla; Anadolu’nun hiçbir yerindeki gelincikler bu kadar kan kırmızı değillerdi. Böyle can alıcı bir kırmızıya ancak Çanakkale’de rastlarsınız. Dağ, taş , ova, her yer gelinciğe kesmişken Çanakkale’de, işte
artık yüzüm yok, sesim yok, hayallerim yok... cansız bir beden de can çekişen ruhum var sadece... uzatmaları oynuyor ruhum...
Birileri yine ehl-i keyf yaşıyor dünyalarında. Birileri keyfince yok sayıyor bedenleri. Birileri yok ediyor yürekleri… Ve yine birileri bu “Birileri”nin yaptıklarına susuyor, ellerini çekiyor, gözlerini kapatıyor. Adeta maymun oyunu oynuyor yok olup gidenlere.
Zülfü Livaneli