Durmak İstiyorum
senin mavi gözlerin var, uzandığın zaman dokunabileceğin, ince parmaklı dostların...
senin mavi gözlerin var, uzandığın zaman dokunabileceğin, ince parmaklı dostların...
Saat 01:00,eve yeni girdim.Tüm gece manasiz kelimelerle kurulu cümleler dinledim.
Bir su damlası denize düştüğünde kendini umman sanır. Sonra anlar ki bir hiçtir derya içinde. Dalgayla dalga, denizle deniz, güneşle buhar olsa da özünde çektiği acı birdir. Bir boşluğu doldururken, boşluk da kendisi olmuştur. İçindeki boşluğu bir başka boşlukla doldurmaya çalışanlar, bu dünyadan bomboş gitmiştir.
Mutluluk istiyorsak, bırakın haram yemeyi, haramın dahi hayalini kurmadan yaşamayı sevmemiz lazım
Serin bir hava vardı. Belki herşey için çok geç, belki de herşeyin yeni bir başlangıcıydı. Soğuk esintiyi iliklerine kadar hissetmek ve bilmek bişeylerin değişik bir yöne doğru ilerlediğini umarsızca... Ne yapmalı?!??
Aslında ne garip belki de milyonlar
Annemin beni terk edip, o soğuk sınıfta tanımadığım bir sürü ağlamaklı yüz ile başbaşa bırakmasıyla, bir daha çıkmamak üzere yerleşti içime terk edilme duygusu
İnsanın sevdiği bir kişiyi kaybetmesi muhakkak üzüntü vericidir. Kim ne derse desin, acı duymamak olanaksızdır. Ateş, düştüğü yeri yakar. Diğer bir deyişle, ateşin düşmediği yerler ise yanmaz. Daha açık ifade ile, ölüm olayında, herkesin üzüntü duyması sözkonusu değildir. Ancak, üzülüyor maskesini takmak yolu ile, üzülenin yanında olmak istenir.
Yazı yazmak, çeliğe su vermekten güç bir iş bence.
Sözcüklerin, rengi usaresi olmadığı için onları birbiriyle kaynaştırmak ayrı bir özen emek ister...
Dilimizden hiç düşürmediğimiz şu cümleler beni çok rahatsız ediyor “ Allah yardım etsin”, ”Allah korusun”. Topu Allah’a havale ederek sorumluluklarımızdan kurtulduğumuzu sanıyoruz. Tam bir kandırmaca. Zihnimiz bizi kısa süreli de olsa oyalamayı başarıyor bu şekilde. Ama nereye kadar! Şöyle bir bakalım gündelik hayatımıza!
Allah kolayın en kolayını bize nimet olarak vermiştir; samimi olmayı. Ve gerçek anlamda samimi inananlar kurtuluş bulacaklardır. Samimi olan insana, Allah ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini zaten ilham edecektir. Rabbimiz sonsuz rahmetiyle imkanları insanların önüne getirmektedir.
Şu çok kesin gerçektir ki; Allah’ın buyruklarını yerine getirmeye vakit bulamadan, ölüm apansız gelip çatabilir. Oysa insan kalbini Rabb’ine bağladığında, her şeyi Allah’ın yaratmakta olduğu gerçeğini düşündüğünde, Allah’ın dilemesiyle hem dünyada hem de ahirette en büyük nimetleri kazanabilecektir.
Yola koyulmak hep cazip gelir bize. Her nereye doğru koyulmuşsa insan… Gitmek belli ki bir eylem, bir yapma’lar toplamı. Bir duygu da sayılmaz mı? Bir yaşanış, bir hal? Yalın bir hal mi? Hayır. Yalın halde bir şey yapılmaz, durulmaz bile, var
Ne çok şey söylenir sabırla ilgili;
“Sabrım taştı”, “Ben sabır taşı mıyım?”, “Sabır taşı bile bu durumda çatlar".....
Oysa sabır tahammül değildir; yaşananlar karşısında dişlerini sıkmak değildir..Sabır zorluk geldiğinde Yüce Allah’ı hatırlamaktır. Ardından gelecek kolaylığı beklemektir. İmtihanımızda Allah’ı görürsek, o zaman imtihanı severiz. İmtihan
Orhan Pamuk, “...eğer kalbinize nakşeylediğiniz bir güzelin resmi varsa, dünya hala sizin evinizdir.” diyor.
günahlarımızdan arınmanın, onları tamamen yok etmenin bir yolu var mı acaba?...