Yalnızlar Şehri
Yalnızlar şehri burası.
Burada sadece yalnız olanlar yaşar, aldatılmışlar, darbe almışlar, en sevdikleri tarafından kandırılmışlar yaşar.
"Herkes dünyayı değiştirmek ister ama kimse kendini değiştirmek istemez." - Lev Tolstoy (kurgusal)"
"Herkes dünyayı değiştirmek ister ama kimse kendini değiştirmek istemez." - Lev Tolstoy (kurgusal)"
Yalnızlar şehri burası.
Burada sadece yalnız olanlar yaşar, aldatılmışlar, darbe almışlar, en sevdikleri tarafından kandırılmışlar yaşar.
Yeni bir şey değil bu.Asırlardır içimde yer eden bir yaranın biraz Picasso biraz Goethe, biraz Mozart ve biraz da Sezar tarzı kan akışı bu.Sanki içimde bir şehir var ve caddelerinde fahişeler günü kurtarmanın telaşıyla gururlarını ayak altında ezdirmekte.
Damlaların sürekliliği, kederin içinde boğulan, ruhundaki girdabı atlatamayan bir insan için kendini gösteriyordu.. Neyin kafası bu? Neyin istilası? Renkler içinde renksiz, şuursuz, aldanarak gezinmek gibi..
Yenilenecekse için, durduramadığın zaman, işlemeye devam edecekse, kalbin göğsünü delecekse.. Yok artık diyemem ! Bunu hissedeceğim. Son artık diyemem ! Önünde
Bir rivayete göre sizden önce gelenlerde sizdiniz. Bir sestiniz, bir beden bir alın teri Bin candınız bir canda. Geriden gelenler ileriden gidenleri toplayarak gitti. Sonra uzun bir sessizlik oldu. Başkasının sandığınız hikâyelerde kendinizi gördünüz. Kendinizi gördüklerinizde başkasını.
Babalar gününe sayılı günler kaldı
Şimdiden babanıza ne hediye alacağınızı düşünüyorsunuz
Günlük hayatın zorluklarına ve kayıplarına rağmen umudu koruma çağrısı yapan, içimizdeki çocuğu yaşatmanın önemini vurgulayan samimi bir deneme. Yazar, modern yaşamın eksiltici etkilerine karşı direnirken, hayatın güzel yanlarını görmeyi ve kendi doğrularımızı yaşatmayı öneriyor.
İnsanı var kılan, önemli kılan, işe yarar kılan da tıpkı çınar ağacı gibi geriye kalan , iz bırakabileceği bir yaşam. Bir yaraya merhem olabiliyorsak, bir çaresize çare, bir dertliye derman gerisi boş ve anlamsız. İşte geldik, işte gidiyoruz.
“Olduğun işte gerçek değerine göre davranıp, giyside, hizmet adamlarında ve gösterişte ifrata (aşırıya) gitmeyeler”.
Film izliyoruz 3 yaşındaki çocukla, bana bu anılar eşlik ediyor...
Zaman ne çok geçmiş diye düşünüyorum ne çok yaşamışım, ne çok yaş almışım ve ne çabuk geçmiş ve ne büyük bir hızla..
Hepiniz kitap okumayı çok seviyorsunuz eminim.Okumadan, uygulamadan, deneyimlemeden dolunmaz ki.Dolmadan yazılmaz.Düştüyse okuma ve yazma aşkı... durulmaz durdurulamaz...
Saygı ve sevgilerle...
Günümüz kentleri de insanlar gibi, canhıraş bir telâşın içindeler.sükûneti ve sessizliği çoktan unutmuşlar. Alelacele dolmuşa binen, tedirginlikle geç kalan otobüsü bekleyen insan misali
ya sıcakta kavrulmakta yahut soğukta titremekteler.
İnsan kendisiyle konuşmaya başladığında kimseyi duyamayacak kadar yalnızlaşır.
Şükredenler; iyi ki onun hissettiği sessizliği hissetmiyorum demişlerdir herhalde. Gıpta edenler; ne kadar rahat, hesap verme derdi yok, diye mırıldanmışlardır.
Kadın sever zaten renkleri!
Ama renklerini ondan calmazsan ADAM!
Kimilerine uçsuz bucaksız yollar vaad edilir kimileri ise ömürlerini kısa verimsiz vadilerde bitirir...