Yol Üstü
Kulağımda erguvan seslerin var hala.. Kül rengi sahillerinde dolaştığım, adına kara yapıştırılmış beyaz şehrim.. Hoş geldin gözlerime.
"“Yazarlık, kahvenin ve huzursuzluğun trajik bir birleşimidir; kahve bittiğinde huzursuzluk başlar.” – Franz Kafka"
"“Yazarlık, kahvenin ve huzursuzluğun trajik bir birleşimidir; kahve bittiğinde huzursuzluk başlar.” – Franz Kafka"
Kulağımda erguvan seslerin var hala.. Kül rengi sahillerinde dolaştığım, adına kara yapıştırılmış beyaz şehrim.. Hoş geldin gözlerime.
Hiç tanımadığın bir yerde kendi hücrelerinle öylece başbaşa kaldın mı?
Daha uçaktan belli ediyor kendini Hayastan’ın renkleri. Giderek altımızda yükselen dağların kahverengiliği ve yavaş yavaş beyazlaşan tepeler Ararat’a yaklaştığımızın müjdecisi. Birşeyler var o dağların, o dağ hüznünün ardında. Bunları bulmaya
Dünyada bir İstanbul, İstanbul'da bir Beyoğlu, Beyoğlu'nda bir kule. Uzaktan öyle yorgun ve yaşlıca göründüğüne bakmayın siz. Tarihin, İstanbul'un omuzuna yüklemiş olduğu ağır sorumluluğu taşıyor sırtında yüzyıllardır.
prostak tım ucube beynime.el edindim çiçeklerime,önce duymadı sonra görmedi.anladım insandı..
Uzun zaman oldu İstinye’ye gitmeyeli...
O gemi, liseli aşıklar
Yalnız kadın hala orada mı…
"...Maneviyatın esintisi yüzümü okşarken, yüreğimin, kutsallarımızın tebessümüyle serinlediği bir ortamın havasını her şeyimle içime çekmiştim, bırakmamacasına. Kaybettiklerimi tekrar geri bulmanın sevinciyle gözlerimden dökülen yaşlar ruhumu serinletirken, hıçkırıklarım sevincime farklı bir hüzün katıyordu..."
“Bir kentle paylaşılan aşklar çokluk gizli aşklardır” diyor Albert Camus, “Cezayir’de Yaz” adlı denemesinde.
Ben İstiklal Caddesi’ni eski bir evin dev avlusuna benzetirim. Kışın ılık, yazın serindir. Yağmurda yürümek ayrı zevk, karda yürümek ayrı zevktir. Biz Beyoğlu aşıkları caddesinde yürüyüp, ara sokaklarına girer çıkar, eski evlerini gözlerimizle okşay
Trabzon hızla gelişen bir şehir olma özelliği taşımaktadır.Onun içindir ki kentimiz bunun sancılarını yaşamaktadır.
Hasretlik sevdalarını düşmanın paylamasına engel olmuşlar. Bir memleket düşünün.
Geleceğe yön veren bi dolu şairi-yazarı-edibi gelmişler; aynı memleketin havasından mıdır suyundan mıdır bilmem, büyük büyük insanlar olmuşlar..
Sana ayaklanan yüreğimde yitik devrimdir adın ve nicedir sürgündür benim yüreğim..
Islak hüzünlerinin öznesi ben değildim.....
Üç güzel kız yanyana; bunlar ne Salvador Dali'nin üç güzelleri ne de ünlü yazarların üçlemeleri...Herbirinin bakışlarında umudun çaresizliğe karıştığını görüyorsunuz biraz buruk, biraz sitemkar en çok da mum gibi eriyip kaybolarak...
Yerin adı HERGELE MEYDANI. İnsanda önce kötü bir lafmış gibi bir izlenim bırakıyor ama araştırdıkça aslının hiç de öyle olmadığını anladım. HERGELE nin lugat anlamı mecazi olarak pek hoş değil. Ama farsça anlamı, binek veya yük hayvanı olarak eği
muhtemelen yıllardan eski ve o zaman için yeni, bize göre eski bir istanbulda, hazerfen diye bir adam vardı
hazerfen uçmayı hep düslüyordu, fakat düşmekten korkuyordu belki,
muhtemelen o gün kafası çok iyiydi , bir afyon aleminden dönerken yine aklına
Bursa… Büyük bir şehir… Birçok insan için Bursa sadece büyük bir şehirdir. Fakat benim gibi Anadolu’nun köyümsü bir ilinde yaşamış biri için Bursa büyük kelimesiyle anlatılamaz. Çünkü taş çatlasa iki metre boyunda bir adam değildir Bursa benim için. Ancak masallarda görebileceğimiz, on metre boyunda bir devdir. Nedir peki
Bir şehri tanımak bir insanı tanımak gibidir demiş şair. Hani, birine aşık olursun da onu tanımak, keşfetmek, biraz da elde etmek için nasıl çabalarsın?.. İşte ben de, aynı böyle bir heyecanla keşfe çıktım.