|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Leyl-i Mâvî
Saye
Şiir > Divan
Ufukta mest-i rengin bir hayâl-i giryân,
Hicâb-ı şâm içinde ırgılır mâhîsîn,
Deniz ki sîne-i bî-kayd ü bî-karâr bir âh,
Gezer hayâle benzer sûr-ı pür-muhâlisîn.
Neşîde-i semâdan dökülür envâr-ı dûr,
Felek safîha-i hulyâda bir nigâr gibi,
Şeb-i sükûn, denizde bir vaveylâ-yı sînâ,
İçimden âşinâdır, ey gam-ı nihân, seni.
Serâp misli gülşen sanılır ufkun rüyâ,
Füsûn-i mâvîlerde kaybolur hâli-i zâr,
Deniz, o mest-i mâzi, dalgalanır hü
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Pastorel |
1
|
|
|
|
Martı kurtulmuştu ve benim de nadir bulunan beyaz bir martım olmuştu; adını "YARALI MARTI" koymuştum.
ERDEN ERKİN... |
|
2
|
|
|
|
Bütün bunları suyun üzerinde suyu çok da incitmeden, suya bir iğne gibi batmadan düşünen güve aynı zamanda korkudan olsa gerek titriyordu. Bu acımasız ve katil dolu dereye yaptığı tek etki ince, küçük ve dairesel titreşimleriydi. |
|
3
|
|
|
|
Denizle elele verdi, kayıklardan pek çoğunun iplerini kopardı, onları, isteseler de istemeseler de, engin sularda özgürce sürüklenecekleri bitmeyecek bir geziye çıkardı. |
|
4
|
|
|
|
‘Her yere, bir yere ya da hiçbir yere gitmek isterim.’ dedi Sigara Külü gülümseyerek. ‘Sana hangisi uygunsa..’ |
|
5
|
|
|
|
Komşu bahçede dut toplayan kızları görünce çok şaşırdım. Hani bahar, geç gelirdi İstanbula! Ama Doğa, bilir işini..ne bir dakika erken gelir, ne bir dakika geç kalır !!! |
|
6
|
|
|
|
Üzerine bir yıldırım düşmesi tehlikesi vardı elbette. Ne kadar yükseklere çıkarırsa kafasını bu olasılık da o ölçüde artıyordu. Sonuçta yıldırımın da bir yerlere düşmesi gerek, öyle değil mi? Buna karşı kimsenin elinden bir şey gelmez, ağacın bile. |
|
7
|
|
|
|
- Nereye lan dingiller.
- Eve gidiyoruz oğlum. Sabaha kadar kahvede mi pinekleyeceğiz.
- Yeme beni şimdi, bi kalem geç bunları...
- Sana yalın borcum mu var?
- Tamam, uzun etmeyin, gidin. Kendinize mukayyet olun ama…
- Bak aha buraya yazıyom. Bir çapanoğlu çıkcak bu işten. O zaman gelip bana ağlamayın tamam mı?
- Amma uzun ettin be Kemal abi.
|
|
8
|
|
|
|
Beklentileri azaltılmış bir hayat içerisinde tatmin olmak daha kolay olmaz mı? |
|
9
|
|
10
|
|
|
|
Doğa aslında tanıdık değil mi ?Kendi hayatımız bize doğa kadar uzak belki |
|
11
|
|
|
|
Bir göl ! Bir göl ki, masmavi... Sanki insan eliyle yapılmış misali; yemyeşil çam ormanının tam da ortasına bırakılmış bir avuç mavi su gibi... Ellerimin arasına alıyorum gölü; sığmıyor, taşıyor avuçlarımdan... Devlerin gözyaşları mavi mi olur ? Bilmiyorum ama; ayağıyla açtığı çukura, avuçlarında biriktirdiği gözyaşlarını usulca bırakan koca bir dev geliyor gözlerimin önüne. Sonra... Sonra o koca dev, şaşkın bakışlarıma aldırış etmeden; aniden çıkıp geldiği, o koca zamanların içinde kaybolup gidiyor yine.
|
|
12
|
|
|
|
Endüstri toplumları yağmuru sevmez.Bu hastalık bizim topluma da sirayet etti.Ancak bizler hayatımızın en önemli varlık kaynaklarından bu varlığa hem şükran duyduğumuz ve hem de ihtiyacımız olduğundan,ona asla sırt çeviremeyiz.Ancak genç nesil üzerinde bir istatistik yaparsanız hayal kırıklığına uğrarsınız. |
|
13
|
|
|
|
Neyi şans sayarsınız bilmem; yağmuru mu yoksa parlak bir güneşi mi ? Bana sorarsanız ; ikisinede şans derim.Diyelimki tercihiniz parlak bir güneş.Ve güneş, koca çam ormanlarının tepesinden sarı ışıklarıyla göz kırpıyor size. Güneşin cazibesine kanıp sizde ona bakıyorsunuz. Utancınızdan pembe pembe oluyorda yanaklarınız, gözlerinizi göle çeviriyorsunuz .Bu kamaşmanın etkisiyle mi bilmem, az önceki yeşil göl birden maviye dönüşüyor. Yeşille mavi arasında bocalıyorsunuz bir an. Göl yeşil miydi yoksa mavi mi ? karasızlığında bir süre oyalanıp , neden sonra anlıyorsunuzki; bu mavi renk, güneşin göle bir hediyesi. Mavi göl, mavi gök, sarı ve parlak bir güneş, ve gölü çevreleyen yemyeşil bir orman! Burası cennet olmalı ! Yo, hayır ; olmalı değil, cennetin ta kendisi! Siz ve cennet , gerçek ve düş...
|
|
14
|
|
|
|
Kirpiklerinden tırmanan bir su damlası süzülüyor aşağıya, içinde salınan bir dünya, dünyadan evrene savrulan kuş sürüleri yayılıyor içime.
Yine bir şey söyleyemiyor, Yine susuyorum… |
|
15
|
|
|
|
Şimdi bu sonsuz bahçenin içine birlikte girelim ,görelim neler yaşanılabilir.
|
|
16
|
|
|
|
Benjamin’nin yüzündeki o umutlu gülümseme henüz sönmemişti ki rüzgar yeniden kavradı; silkeledi. Bastığı yerin ayakları altından savrulmasıyla iyice yapıştı bulunduğu dar, sıska dalın ucuna. Kök sapından eğildi, sağa sola sarktı uçuşan başını telaşl |
|
17
|
|
|
|
Hayatın içinde buldu kendini. Fokurdayan şelalenin içinde. |
|
18
|
|
|
|
Çiçekler karşıladı bizi tepede. Yol kanarlarına, ağaçları çevreleyen tarhlara dikili; rengarenk, hoş kokulu çiçekler... Ve ağaçlar karşıladı; o, çok yukarlardaki dallarıyla güneşe kafa tutan ağaçlar... Yaşamak için, o muhtaç oldukları güneşe, gölgelerine sığınanlar adına kafa tutan ağaçların altındaki küçük iskemlilere oturduk, bir nefes soluklanmak için. Rüzgarın eteğinde kokularıyla uçuşan çiçek yapraklarının, insan seslerine ara ara eşlik eden kuş cıvıltılarının eşliğinde... iskemlinin altına yan gelip yatmış bıyıklarını yalayan kedinin, kediye rahat vermek istemeyen yaramaz çocukların, aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya doğru akıp giden insanların seyrinde... Yarı güneş, yarı gölgede; kısa bir müddet dinlendik böyle. Sonra yerimizden kalkıp, adım adım tepeyi dolaştık. Ailelere rastladık, akrabalara, arkadaş gruplarına, yaşlılara, gençlere, yalnız bir
başına gelenlere...
|
|
19
|
|
|
|
Test 23456788 Test 23456788 Test 23456788 Test 23456788 |
|
20
|
|
|
|
Herta Müller'den bir köy hikayesi. |
|
|
|