"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Bursa-İzmir yolundan sağa, Mudanya yoluna saptım. Artık trafik sıkışık değildi. Bu hızla gidersem yirmi dakika sonra Mudanya' dayım, oradan Trilye dışına, yazlıktaki evimize gideceğim. Sık sık giderim. Bir başıma kafamı dinlerim koca binada. Annemler üç kardeşler, onlara da babalarından; yani dedemden kalmış bu bina, dedeme de dedesinden kalmış...Üç kardeş ne şirketi, ne de bu koca binayı bölüşmemişler, zaten ebeveynlerinin vasiyeti de bu doğrultuda; "Ev asla satılmayacak, hep birlikte kullanılacak, giderleri şirketten karşılanacak..." Bu koca bina müştemilatıyla birlikte hepimize yetiyor, en çok da ben gidiyorum. Martılarımı özlüyorum, tek gidiş nedenim bu...Sadece bu mu? Ya içimde, gizli kalmış bir yerlerde hala zaman zaman sızlayan anılarım da varsa? Evin bahçesinde iki katlı bir ev daha var. İkinci katta devamlı karı koca yardımcı bir çift kalıyor, yazları da ikinci bir karı koca şirketten getiriliyor ve evin bakımı, onarımı, temizliği, yemek, bulaşık...Bütün işler bu iki aile tarafından yapılıyor. Küçücük bir çocukken martı sevgisini burada tattım, hep onlarla oynadım, onlarla büyüdüm, onlarla arkadaşlık ettim, yemeklerini yedirdim, öylesine dostluklar kurdum ki, beni gördüklerinde çığlık atacak kadar, kanat çırpıp omuzuma konacak, yanağımı hafifçe ısıracak kadar, inanmazsınız, inleyip ağlayacak kadar olanları bile var içlerinde...Martıların nasıl ağladıklarını bilir misiniz? Bir köşede öyle sessizce...Bakmayın öyle çığlık çığlığa uçuştuklarına, biraz ilgilenirseniz harika birer dost olduklarını görürsünüz... Büyük bir hızla ilerliyorum, yol boş, ben de hız yapmayı çok severim. Aynı zamanda direksiyonu piyano olarak kullanırım, çocukluğumdan beri oynadığım bir oyun bu...Büyük bir piyanist olmuşum, sahnedeyim, ben piyano çalıyorum, herkes beni alkışlıyor. Karşımda Mudanya limanı gözüktü. İstanbul' a gidecek deniz otobüsü limandaydı, yolcular koşarak yetişmeye çalışıyorlardı. Limanın yanıbaşında, girişte balıkçılar sandallarıyla dizilmişler, günlük taze balık satışı yapıyorlardı. Her zaman alışveriş yaptığım balıkçının önünde durdum. Koşarak geldi yanıma. " Hamsi var mı, ya da istavrit?" " Var beyim, martılara mı?" " Evet. iki kilo hamsi martılara...Peki bize ne vereceksin?" " Kaç kişisiniz beyim?" Evdeki yardımcılar geldi aklıma. "Üç kişiyiz, iyisi mi levrek ver bize, ya da çinekop. Kafana göre hazırla bir şeyler, bir de temizlersen..." " Hay hay beyim! " On dakika sonra paketleri bagaja yerleştirdi, parasını aldı, ben gazlarken :" Selametle beyim, çay içmeye de beklerim, " dedi. Evin girişinde korna çaldım, karı koca koşarak geldiler, kapıyı açtılar, iri kangal cinsi köpek havlayıp duruyordu, ona da şirketin yemekhanesinden aşçının bagaja yerleştirdiği poşetler içinde etli dana kemikleri, koyun kemikleri getirmiştim. Ayrıca çalışanlar için ve bu gece kalacağımdan kendim için Bursa' da bagajı çeşitli sebze ve meyveyle doldurmuştum. " Hoşgeldiniz Erden Bey!" "Hoşbulduk! Siz bagajı boşaltırken ben sahile bir bakayım," dedim hamsi dolu poşeti alırken. Sahile, eve ait plaja indim, plajın alt tarafları, benim martılarıma aitti. Kocaman bir plastik leğen dururdu hep ve ben getirdiğim balıkları leğene boşaltırdım, sonra karşılarına geçer, banka oturur, martıların iştahla balıkları yemelerini seyrederdim. Onları doyurmak ne büyük bir mutluluktu Allahım! Balıkları plastik leğene boşaltırken; dipte, alt tarafta beyaz bir martının kumsaldan kalkamadığını gördüm hayretle; oturduğum banktan kalkarak yanına gittim. Avuçlarımın arasına aldım. Sevimli bir yavru martıydı ve beyazdı üstelik, ancak benim martılarımdan değildi bu. Martılarımın arasına yeni katılmıştı bu yavru. Bakınırken, sol kanadının altında, böğründe kanamalı bir yarası olduğunu gördüm hayretle. Kaptığım gibi yukarıya, eve doğru koştum. "Çabuk anahtarı ver, " diye seslendim yardımcı adama. Arabaya atladığım gibi Bursa' ya doğru gazladım, öyle bir sürat yapıyordum ki, sonradan ben bile şaşırdım. Bu martı, bu yaralı martı beni çok etkilemişti ve bembeyazdı üstelik. Bembeyaz martı zor bulunurdu. Rengi bile ona aşık olmam için yeterli bir sebepti... Bursa' ya girişimde Darmstad caddesine doğru saptım. Veteriner arkadaşım Sinan' ın bürosunun önünde durdum. " Sinan çabuk, martı yaralı onu kurtar, hadi Sinan durma öyle, ne gerekiyorsa yap! " diye bağırdım. Sinan' la sekreteri şaşkındı, eminim beni tanımasalar bu deli de kim diyeceklerdi. Sinan martının sol kanadının altındaki yarayı dikkatle inceledi, dolaptan pamuk, gazlı bez, tentürdiyot türü şeyler ile isimlerini bilmediğim krem rengi toz ilaçlardan karışımlar yaptı. Yarayı temizledi, güzelce, itinayla sardı. " Evet Erden, martı hazır. Yalnız verdiğim bu karışımları bir-iki gün süreceksin, sana gerekli pamuk, gazlı bez ve bant da vereceğim, iyileşmesi artık sana bağlı," dedi. Bütün ısrarıma karşın para almadı. Arabama atladım, martıyı yanımdaki koltuğa yatırdım. Sanırım bayılmıştı. Yarım saatte eve gelmiştim. Martıyla birlikte içeri geçtim, Sinan' ın verdiği ilaç poşeti bir elimde, martı diğer elimde içeri girdim. Martıyı, koltuğun üzerine yatırdım salonda. Yardımcıya bu gece ve belki bir iki gün burada kalacağımı, hazırlık yapmasını söyledim. Cep telefonum çalıyordu durmadan, arayan annemdi. Beni merak etmişti. Evet, yine delirmiştim şehirde, evet anne yine kaçmıştım, evet yine martıların yanındaydım, evet kumsaldaydım, evet o uzun yürüyüşlerimi yapıyordum, belki iki gün daha gelemeyecektim, evet anne, evet...Evet anne... Böyle durumlarda en yakınınız bile sizi anlayamazdı, bunu çok iyi biliyordum; ama ne de olsa annemdi ve ben hala kendisinden çekinirdim. Bu doğruydu. Ertesi günü martı gözlerini açtı, minnetle bana bakıyordu; ya da bana öyle gelmişti. Martı kurtulmuştu ve benim de nadir bulunan beyaz bir martım olmuştu; adını "YARALI MARTI" koymuştum. ERDEN ERKİN... YARALI MARTI...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ERDEN ERKİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |