Doğaüstü henüz anlayamadığımız doğal şeylerin adı. -Elbert Hubbard |
|
||||||||||
|
Onlar iki sıkı dost, iki arkadaştılar. Ama kardeşten ileri… Çünkü ortak bir sırları var. Büyük bir sır… Bu ortak duygu kan bağından öte bir şey. En azından onlar öyle hissediyorlar. Sakladıkları bir açığa çıksa yer yerinden oynar. Koca ova taze bir ekmek gibi ortadan bölünüverir. Hep bu saatlerde kahveden çıkarlar. Gece yarısına bir saat kala. Otomatiğe bağlanmış gibi. Sadece yağmurlu havalar istisna… - Nereye lan dingiller. - Eve gidiyoruz oğlum. Sabaha kadar kahvede mi pinekleyeceğiz. - Yeme beni şimdi, bi kalem geç bunları... - Sana yalın borcum mu var? - Tamam, uzun etmeyin, gidin. Kendinize mukayyet olun ama… - Bak aha buraya yazıyom. Bir çapanoğlu çıkcak bu işten. O zaman gelip bana ağlamayın tamam mı? - Amma uzun ettin be Kemal abi. Dere ıssız, dere karanlık, gökyüzü Şakır şakır yıldız. Ayaklar altındaki toprak sımsıcak. Tam anlamıyla bir yaz gecesi. Köpekler bile havlamaktan yorgun, sıcaktan bitkin… Dere nerde başlıyor, sazlar nerde bitiyor belli değil. Kurbağa sesleri ve çürümüş toprak kokusu gördüklerinizden başka bir şey söylüyor. İncecik bir ay evlerin üstüne doğru düştü düşecek. Her geçen dakika sokaklardaki ayak sesleri tükeniyor. Bu saatlerde sabaha kadar sürecek ince bir serinlik başlar. Bir de sivrisinekler azıcık uyusa… Sazların ötesinde baykuşa benzer bir şey öttü. Bir daha ve tam beş kere birbiri ardına... Arka bahçeye çıkan kapı gıcırtısızca açıldı. Bir karartı korkar adımlarla pamuk çırpısı yığınına doğru ilerledi. Ay ışığı düşen saçları sadece ince gümüş bir çizgi gibi görünüyordu. Kargıların içinden bir çıtırtı geldi. Korkuyla irkilmiş gibi bir adım geri çekildi. Fısıltıyla sordu… - Sen misin Mehmet? - Benim korkma. - Beklerken az kalsın uyuyacakmışım. - Şaka yapıyorsun, inanmam. - Nasılsın bakalım, - İyiyim ya sen - Kimle geldin? Yine Sami mi geldi? - Başkasına güvenmem. - Şimdi o nerde? - Kara Veli’lerin çitinin yanında. Gelen olursa ıslık çalacak. Bunlar hep o bilindik muhabbetler, laf olsun, torba dolsun konuşmalardı. Oğlan cebinden çıkarıp kıza bir sakız uzattı. - Çiğne bak, çok güzel, naneli… - Yakalancaz bir gün. Ödüm kopuyor. - Korkma, sana kötü bir şey olmasına izin vermem, dedi. Elini uzattı. Karanlıkta kızın elini tuttu. Uzun, incecik parmakları ve avucunun içi buz gibiydi. - Bu havada nasıl üşüyorsun, - Üşümekten değil korkudan, aptal. Kızın saçlarını okşadı, elini kızın boynuna götürdü, omuzlarına dokundu. Gözlerine baktı. Ama yüzü ve gözleri görünmüyordu. Karanlıkta küçük iki ışık tanesi gibiydi. Silinip yeniden geri gelen iki küçük kıvılcım… - Yapma, ellerin rahat dursun. - Hadi ama seni her zaman mı görüyorum? - Evet, her gece geliyorum daha ne? - Seni sevdiğimi biliyorsun. - Evet, biliyorum ama haberler kötü, - Hangi haberler? - Vildan düğünde söylemiş. Onlar da günün görecek, demiş. - Vildan’la ne derdimiz var bizim? - Sen benden önce onunla konuşuyormuşsun. İntikamını alacakmış. - Yalan değil, iki kez konuştuk. Ama benim kafam ona uymadı. Bitti. İntikamlık falan bir şey yok inan. Ben gerçekten bir tek seni sevdim. O kendi kendine gelin güvey oluyor. - Abimin kulağına giderse ikimiz de yanarız. - Sen rahat ol, kimse öğrenmeyecek. - Kolonya mı sürdün sen yine. - Yok, bu tıraş losyonuymuş. Ötekisi gibi değil. Almanya’dan teyzem getirmiş. Yarın gece sana da getircem. Kızlar için olanından. - Yarın akşam düğün var. Eve geç geliriz. - Olsun ben de sonraki gece getiririm. Tuttuğu elden kızı kendine çekti. - Ne yapıyorsun? - Saçlarının kokusunu özledim. Bir şey yapmıyorum. Sen niye huylu beygir gibi oldun bu gece? - Huylu falan değilim. Çok ileri gitmeyelim. Ne olur? - Tamam anladık. Sarılmama da mı izin yok? Kız o kadar da değil canım der gibi boynunu büktü. Sevişmelerin her geçen gün çoğalan bir yanı vardı. Daha çok öpmek, daha çok dokunmak, daha çok sevişmek istiyorlardı. Delikanlı sarıldığı zaman yanaklarından hatta boynundan öpmesine izin verilmişti. O hiçbir sınır olmasın istiyordu. Kız da durmadan yeni sınırlar ve yasaklar belirliyordu. Sami derenin karşısında gözcülük yapıyordu. Aslında buraya çıkan bir yol falan yoktu. Yine de tedbiri elden bırakmak olmazdı. Buradan bazen Tayip koyunlarıyla gelip geçerdi. Onun da aklı öyle ince işlere falan ermezdi. Arkadaş olmak, sırdaş olmak böyle bir şey işte... Benim de sevgilim olsa o da beni bekler. Bazen çok uzun ediyorlar, insan o zaman sıkılıyor. Birkaç geçe önce beklerken neredeyse yarım paket sigara içmişim. Genelde ne yaptınız, ne ettiniz gibi sorular sormuyorum. Kendisi isterse anlatır. Ama böyle şeyler zaten sorulmaz. Ben gözcülük yaparken onları izlemem de zaten. Gözlerden uzak olsunlar. Benimkinden bile… Gecen hafta yine böyle gözcülük ediyorum. Saat gece yarısını çoktan geçti. Bir uykum geldi, gözlerim kapandı kapanacak. Patlattım ıslığı. Mehmet nefes nefese çıkıp geldi. “Priştinalı’ların lambası yandı. Huylandım,” dedim. Tamam, bu yaptığım arkadaşlığa sığmaz ama onlar da biraz benim halimden anlasınlar. Değil mi ama? Arkadaşımı beklerken aklımdan bin türlü şey akıp geçer. Hayır, arkadaşımı elbette kıskanmıyorum. Kızlar ondan hoşlanıyor. Bu kaçıncısı ben bile unuttum. Yine böyle bir kızla görüşüyordu ben de gözcülük yapıyordum. Sonra bunlar küstüler. Kız benimle Mehmet’e haber gönderiyordu. Ama küslük öylece kaldı. Bir iki derken farkına vardığımda kızla ben görüşür olmuştum. İlişkimiz de epey sürdü. Kız çok uyanıktı. Yarım yamalak bir iki kez anca öpebildim. Baktım başa çıkılacak gibi değil. Ben de bahaneden bir küslük uydurup kızdan kurtuldum. Mehmet’e kalsa yemiş bitirmiş kızı. Bal gibi de atıyor ama bu böyle arkadaşın yüzüne de söylenmez. He deyip geçiyorum. Mehmet önce kıza sımsıkı sarıldı. Ellerini giysisinden içeri sokup sırtında ve belinde gezdirdi. Saçlarını kokladı. Boynunu ve yanaklarını öptü, Küçük öpücüklerle omuzlarına doğru indi. Ellerini kızın belinden yukarıya çıkardı. Göğüslerinin altına doğru ilerledi. Kızın bütün vücudu seğiriyor, rüzgârın önündeki ince bir yaprak gibi titriyordu. Oğlanın aklından çok daha ileriye gitmek geçiyordu. Nasılsa kız da dayanamaz makaraları koyuverirdi. Bir elini kızın memesine attı. Kız azıcık geri çekilir gibi oldu. “Korkma,” dedi. “Azıcık öpeyim şurdan.” İsteksizce ve ikirciklikle izin verdi. Kızın vücudu bir yay gibi geriliyordu. Tam o sırada yakından bir tüfek sesi geldi. Ne olduğunu anlamadan ikisi de aynı anda toprağa oturdu. Kız aniden kalkıp içeri koştu. Mehmet de kargıların arasında gözden kayboldu. Gözcülük yapan Sami’nin ödü bokuna karışmıştı. Mehmet’in kendine doğru koşarak geldiğini görünce o da topukladı. Dereden çıkıp sokak arasına daldılar. Camiyi geçip ana caddeye çıktılar. Etrafta ne ses ne bir kıpırtı vardı. Sami “ne oldu?” diye arkadaşına sordu. Mehmet afallamış bir ifadeyle arkadaşına baktı. Ne olduğundan kimsenin haberi yoktu. - Kız tam da tava gelmişti, dedi. - Boş ver kızı şimdi, kıçımıza saçmalar dolmadığına şükredelim şimdi. - Tüfek bize mi atıldı? Anlamadım ki, Çarşıya kadar koşarak, yürüyerek hatta tökezleyerek gittiler. Buldukları ilk tahta kanepeye oturdular. Konuşacak halleri bile yoktu. Çarşıya varıncaya kadar yarı canda kalmışlardı. Bekçi Kamil uzun bir düdük öttürdü. Çarşıda onlardan başka kimse kalmamıştı. Yarın görüşürüz ifadesi takınılmış bir suratla birbirlerine baktılar. Tek bir söz bile etmeden evlerine gittiler. Ertesi gün silah sesinin sebebi araştırıldı. Meğerse çoktandır Gözlet’li Osman kümese dadanan bir sansarı bekliyormuş. Geldi galiba diye hareket eden bir karartı görünce tetiğe basmışmış. Sansar paçayı kurtarmış ama iki tavuk kaza kurşunu ile sizlere ömür. Gözlet’li Osman’ın avlusu onlara yakın bile sayılmaz, arada üç kocaman avlu var. Korkuyu biraz atlatınca Mehmet te yine aynı bozuk plak… -Kız tava gelmişti. Hay senin sansarına da gelinciğine de… Mart 2017 Seyfullah-Bursa
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |