Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller |
|
||||||||||
|
Adı ne olursa olsun Türkiye 15 Temmuzda karanlık bir gece, vahşet dolu, utanç dolu bir gece yaşadı. TV kanallarını açtığımızda büyük bir şaşkınlık, korku ve heyecan yaşadık. Önce ne olduğunu anlayamadık. “TSK Yönetime el koydu” haberi düştü medyaya. Sonra sosyal medya çıldırdı… Halk, şaşkındı. Böyle bir şey bu zamanda gerçek olabilir miydi? Olsa da zamanlama olarak doğru muydu? Zira bu halk geçmişte birçok darbe, ihtilallar yaşadı. Ama hepsinde de haberi sabah uyandığında aldı. Çünkü genelde darbeler sabahın çok erken saatlerinde, halkın uyuduğu bir sırada yapılırdı. Bu bir önlemdi. Halkın zarar görmemesi ve olaya doğrudan karışmaması için alınan bir tedbirdi. Olaya senaryo diyenler, “Başkanlık için yapılan bir girişim, tiyatro” diyerek bu durumu çok eleştirdi. Çünkü ortada acemice yapılan, beceriksizce yapılan bir darbe girişimi vardı. Neticede teknik ve zaman açısından Dünya çok ilerideydi. Türkiye de çağın gerisinde olmayan teknolojinin gereklerinden oldukça yararlanan bir ülkeydi. Uzayda uyduları olan ve teknolojinin en son sürümlerine sahip olan bir ülkeydi. Darbeye girişimlerde bulunanlar bu gerçekleri unutmuşlardı. Sanki Türkiye 40 yıl öncesinin Türkiye’siymiş gibi hareket ettiler. Bir TRT’yi ele geçirip bildiri okutmakla darbenin gerçekleşeceğini sandılar. Oldu olacak Hasan Mutlucan’ın o etkileyici ve gür sesiyle de “Yine de şahlanıyor aman” diye başlayan marşlarını koysalardı. İşte o zaman 60 veya 80’lı yılların darbesi diyebilecektik. Akıl var, izan var. Türkiye’de 300’den fazla basın yayın kuruluşu ve TV’ler var. İnternet yayınları var. Sosyal Medya denen bir şey var. Sadece TRT’yi susturmakla darbeyi gerçekleştirmeye inanma çok safdillik doğrusu. Bunu yapanların bu kadar düşüncesiz, basiretsiz, ileriyi göremeyen olmaları düşündürücü. Yani Allah korusun bu darbe gerçekleşseydi, ileriyi göremeyen, bu kadar basit ayrıntıları dahi düşünemeyen bu kişiler mi ülkeyi idare edeceklerdi? Bu gün sokaktaki en sıradan insanlar dahi “Ben olsaydım, olayı sabaha karşı yapardım. Önce en üst yetkilileri yakalar, etkisiz hale getirirdim. Birbirleriyle ve halkla irtibatlarını keserdim. İnternetleri anında kapatır, iletişimin her türlüsünü karartırdım. Bütün TV’lere, radyolara el koyardım. Sokağa çıkma yasağını eksiksiz uygulardım. Sokakta kuş bile uçurtmazdım” diye söyleniyor. Oysa darbe girişiminde bulunanlar bu ayrıntıları düşünemiyor. Oldu bittiye getirerek darbeyi gerçekleştirmeye çalışıyor. Zaman, artık eski zaman değil. Vatandaş tepkisini ortaya koydu. Vatandaş darbeyi istemiyor. Çünkü bu halk darbelerden çok çekti. Bir gecenin sabahına yüzlerce idam, binlerce tutuklama, sorgusuz, sualsiz, yargısız infazlarla uyandı. Yürekler yandı. Canlar yandı. Milyonlarca analar, babalar ağladı. Binlerce çocuk öksüz kaldı… Evinden çıkıp da geri dönemeyen binlerce gencimiz oldu. Akıbetlerinin ne olduğu bilinmedi dahi. İşkence görenler, darp edilenler, sakat kalanlar hatta öldürülenler… Sokağa çıkma yasakları, ekonomik sıkıntılar, dövizlerin fırlaması, petrolün, şekerin, ekmeğin bulunmayışı… Her şeyin karneye bağlanması, uzun kuyrukların bitmeyişi… Korkular, şiddetler, travmalar… Bu nedenle vatandaşımız darbe istemiyor. Bu nedenle önce şok yaşayanlar, darbe girişimini öğrenince deliye döndü. Sokağa dökülerek tankların karşısına dikildi. Üzerlerine çıkıp siper oldu… Olmadı, araçlarını tankların önüne sürdü… Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın halkı sokağa davet etmesi akıllıcaydı. Vesselam zeki biri olduğunu bir kez daha gösterdi. Halktan daha güçlü bir şey olmadığını herkese ispat etti. Tabi burada da ister istemez sormadan edemiyor insan… “Gezi olaylarında sokağa dökülenler aynı vatandaşlar değil miydi? Onlara hain damgası vurulurken, yine aynı halka, sokağa dökülün” talimatı vermek ne kadar doğru idi? Tabii bu olayı, Gezi olayı ile bir tutmak doğru değil. Ama neticede sokağa dökülmek olayı aynı eylem değil mi? Halkın, demokrasisine sahip çıkması güzel bir olay. Bu nedenle sokağa çıkması takdire şayan. Ama gözü dünmüş bir şekle gelip, teslim olan askerleri dövmek, kesmek ve onları öldürmek ne kadar doğru? Netice de onlar da emir kulu. Vatani görevlerini yapmakta olan asker, kendine verilen emirleri yerine getirir. Çünkü askere alındığı ilk günden itibaren bu düstur ile eğitilir. Amirleri ne görev verirse onu yapar. Görev yapmayan asker mutlaka ceza alır. Bunu bilmeyen hiçbir vatandaşımız yoktur. Sakatlığı ve yasal engeli olmayan her erkek askerlik yapmıştır. O nedenle askerlikte emir komuta zincirini çok iyi bilir. Hal böyle iken, emir eri olan askerlerimize ve üstelik orada neden bulunduğunu dahi bilmeyen askerimize böyle davranmak insanlık dışı olsa gerek. Neticede sivil vatandaşa silah sıkmak istemeyen, yaptığının yanlış olduğunu anlayan ve kandırıldığının farkına varan birçok asker teslim oldu. Ama ne yapıldı? Bunların elbiseleri çıkartıldı, elleri kolları bağlandı, başları kesilip öldürüldü. Bu kadar gözü dönmüşlüğün de gereği var mıydı? Adam teslim olmuş işte. “Bizi kandırdılar” diyor. “Tatbikat var, dediler biz de geldik” diyor. Yazık. Askerimiz bir kez daha küçük düşürüldü. Peki, bundan sonra asayişi ve güveni sağlayacak olan yine bu asker olmayacak mı? Bu halk, bu askere nasıl güvenecek bu defa? Bu arada Muhalefete birkaç söz söylemek istiyorum. Özellikle MHP Lideri Sayın Bahçeli’yi tavrından dolayı tebrik ediyorum. Olayların hemen başlamasından sonra demokrasiye sahip çıkarak “Darbenin her türlüsüne MHP karşıdır. Bu olay karşısında Hükümetin yanındayız. Devletin yanındayız” diyerek, devlete, millete olan, inancını, demokrasiye olan bağlılığını cesurca göstermiştir. Aynı Tavır CHP’den de gelmiştir. Ama her ne hikmetse HDP, bütün gece sessiz kalmış, darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca ancak ertesi günü darbeye karşı olduklarını bildirmişlerdir. Diğer siyasi partiler gibi cesaretli olup aynı anda açıklama yapmamaları düşündürücüdür. Polisimiz de darbecilere fırsat vermeyerek demokrasiye sahip çıkmıştır. Her ne kadar asker ile polisin karşı karşıya gelmesini arzulamasak da, polis, darbecilere karşı dik durarak vatanımızın ve milletimizin bölünmezliği, birliğini sağlamıştır. Diyebilirim ki polisimiz bu darbenin en büyük savuşturucu unsuru olmuştur. Hükümet, varlığını biraz da polise borçludur. Tabii buradan polis askere karşı veya polisin askerden üstün düşüncesi çıkarılmamalıdır. Polis görevini yapmıştır. Devletin düzenini bozmak isteyenlere karşı gelerek devletinin yanında olmuştur. Zaten darbeyi gerçekleştirmek isteyenler de askerin içinde bir avuç hayalci grup olmuştur. Bütün askeri de aynı tefe koymak doğru değildir. Neticede askerimiz de devletinin yanında olmuştur. Darbeci zihniyet sözde devletin düzenini sağlamak için bu girişimi yaptığını belirtmiş ama yaptıklarıyla sözleri birbirini tutmamıştır. Düzeni sağlayacağız diyenler, aksine düzeni bozmuş, halka silah sıkmış, milletin meclisini bombalamıştır. Ama halk, bu darbecilere gereken cevabı karşılarında dik durarak vermiştir. Umarız bundan sonra hiç kimse darbe girişiminde bulunmaz. Bu bozuk zihniyeti taşıyan yüksek rütbeli çürük elmalara halkımız en güzel cevabı verdi. Halkımız, devletinden yana olduğunu gösterdi. Halkımız demokrasiye sahip çıktı. Her ne olursa olsun demokrasiden bir dem de olsa vazgeçmemeliyiz. En kötü olarak yönetilen demokrasi mutlaka dikta yönetiminden üstündür. Demokrasi bize, Ulu Önderimiz Atatürk’ün aramağınıdır. Bu ülke, bu millet, bu günlere öyle kolay gelmemiştir. Bu günlere gelmenin bedelini en ağır şeklinde ödemiştir. O nedenle bütün millet olarak Demokrasiye sahip çıkalım… Darbelere geçit vermeyelim. Bu düşünceyi taşıyanlara asla geçit vermeyelim. Türkiye, halkıyla, askeriyle, polisiyle bir bütündür. Birlik ve beraberlik içindedir. Hepimiz, bir elin farklı parmaklarıyız. Ama bir bütünüz. Bu durum, böyle de devam edecektir… Şunu unutmayalım ki başka Türkiye yok…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |