..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Tıp > Muhammed Rıdvan Kaya




29 Aralık 2024
Evrende Işık, Renk ve Ses Var mı?  
Muhammed Rıdvan Kaya
Günümüzde bilimsel bulgular ışığında vardığımız en ilginç gerçeklerden biri, dünyamızın aslında tamamen karanlık olduğudur. İnsanlık, uzun bir süre boyunca ışığın dış dünyada var olan mutlak bir gerçeklik olduğuna inanmıştır. Ancak modern bilim, ışığın yalnızca insan beyninde bir algı olarak oluştuğunu ve aslında dış dünyada ışığın var olmadığını kanıtlamıştır.


:BC:
Günümüzde bilimsel bulgular ışığında vardığımız en ilginç gerçeklerden biri, dünyamızın aslında tamamen karanlık olduğudur. İnsanlık, uzun bir süre boyunca ışığın dış dünyada var olan mutlak bir gerçeklik olduğuna inanmıştır. Ancak modern bilim, ışığın yalnızca insan beyninde bir algı olarak oluştuğunu ve aslında dış dünyada ışığın var olmadığını kanıtlamıştır.
Bilimsel olarak, ışık bir elektromanyetik dalgalar bütünü veya foton adı verilen enerji paketçiklerinden oluşur. Ancak bu dalgalar ya da fotonlar, bildiğimiz anlamda "parlaklık" ya da "aydınlık" değildir. Örneğin, Güneş veya bir lamba ışık saçıyormuş gibi görünse de, bu sadece beynimizin bir yorumudur. Güneş ve diğer ışık kaynakları, aslında farklı dalga boylarında elektromanyetik parçacıklar yayar. Bu parçacıklar çevremize yayılarak çeşitli etkiler oluşturur, ancak bu etkiler sadece enerjidir; bizim ışık olarak algıladığımız şey beynimizin bir üretimidir.
Fotonlar, ışık dediğimiz algıya temel oluşturur. Bu parçacıklar genellikle çarptıkları atomlardan sekerek yollarına devam eder. Fotonların frekansı, yani titreşim hızı, onların enerjisini belirler. Örneğin:
Morötesi (Ultraviyole) Işınlar: Cildimize nüfuz ederek genetik materyalimizde bozulmalara yol açabilir. Uzun süre güneşe maruz kalmanın kansere neden olabilmesinin temel sebebi budur.
Kızılötesi (Enfraruj) Işınlar: Enerjilerinin bir kısmını çarptıkları yüzeylere bırakır ve ısı olarak algılanır. Örneğin, akkor haline gelmiş bir sobadan yayılan kızılötesi ışınlar, cildimiz tarafından sıcaklık olarak hissedilir.
Fotonların frekansı morötesi ile kızılötesi arasında olduğunda ise bu enerjiyi gözlerimiz algılar. Gözün retina tabakasına ulaşan bu fotonlar, elektrik sinyallerine dönüştürülerek beynimize iletilir. Biz de bu sinyalleri "ışık" ve "renk" olarak yorumlarız.
Renk dediğimiz olgu da aynı şekilde tamamen beynimizin bir üretimidir. Çevremizde gördüğümüz renkli dünya, gerçekte yalnızca farklı dalga boylarındaki elektromanyetik enerjilerin bir sonucudur. Gözümüzün retina tabakasında bulunan koni hücreleri, ışığın belirli dalga boylarına tepki verir. Üç ana koni hücresi şunlardır:
1. Kırmızı
2. Yeşil
3. Mavi
Bu hücrelerin farklı oranlarda uyarılması sonucunda beynimiz milyonlarca farklı renk tonu oluşturur. Ancak bu renkler dış dünyada yoktur; sadece beynimizdeki bir algıdır. Johns Hopkins Üniversitesi’nden araştırmacı Jeremy Nathans, bu durumu şöyle açıklar:
> "Bir koni hücresinin tek yapabildiği, ışığı yakalayıp yoğunluğu hakkında bilgi vermektir. Renk hakkında size hiçbir şey söylemez."
Renklerin oluşması tamamen beynimizin elektrik sinyallerini yorumlamasıyla ilgilidir. Dolayısıyla ne deniz mavi, ne çimen yeşil, ne de toprak kahverengidir. Beynimiz dış dünyadaki enerjiyi renk olarak yorumladığı için biz böyle algılarız.
Benzer şekilde, ses de dış dünyada var olan bir olgu değildir. Ses, hava moleküllerinin titreşimlerinden oluşur ve bu titreşimler kulak zarımıza çarptığında sinirler aracılığıyla beynimize iletilir. Ancak dış dünyada bu titreşimlerin kendileri dışında bir "ses" bulunmaz. Örneğin, bir radyodan gelen hışırtı aslında kozmik fon radyasyonunun, yani evrenin başlangıcından bu yana yayılan enerji dalgalarının işlenmiş halidir.
Madde algımız da ışık ve ses gibi sorgulanabilir. Kuantum fiziği, maddenin %99.9999999'unun boşluk olduğunu ortaya koymuştur. Sir Arthur Eddington, bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
> "Madde, bir hayalet gibi boş bir mekandır."
Atomlar ve alt parçacıkları, katı maddeler gibi görünseler de aslında birer enerji dalgasıdır. Yani dokunduğumuz, gördüğümüz veya hissettiğimiz şeyler, aslında beynimizdeki algıların bir sonucudur.
Tüm bu bilgiler, algılarımızın beynimizde oluştuğunu ve dış dünyada ışık, ses, renk gibi olguların bulunmadığını açıkça göstermektedir. Bu durum, ünlü düşünür Berkeley'in şu sözleriyle özetlenebilir:
> "Şeyler, ancak bizim zihnimizde vardır."
Bilimsel bulgular ışığında gerçekliğe dair algılarımızın tamamen beynimizin bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Dış dünyada yalnızca enerji dalgaları ve parçacıklar vardır. Biz ise bu enerjiyi ışık, renk ve ses olarak yorumlarız. Bu, algılarımızın ne kadar subjektif olduğunu ve gerçeklik algımızın büyük ölçüde beynimize bağlı olduğunu anlamamız açısından önemli bir gerçektir.
Madde, ışık, ses ve renk gibi olguların fiziksel dünyadaki varlığını sorguladığımızda, modern bilimin bize sunduğu bu derin kavrayışa ulaşırız: Dış dünyada yalnızca enerji vardır, algıladığımız her şey ise beynimizde oluşur.
Koklama: Koku Moleküllerinden Beyindeki Algıya
Bir insan kokuları nasıl hissettiğini sorduğunda genellikle "burnumla" cevabını verir. Ancak bu, algının temel doğasını anlamadığımızı gösterir. Yale Üniversitesi'nden nöroloji profesörü Gordon Shepherd, burnun sadece bir kanal görevi gördüğünü, asıl algının beyinde gerçekleştiğini açıklamaktadır.
Burnumuzun görevi, havadaki uçucu molekülleri epitelyum adı verilen bölgede bulunan alıcılara iletmektir. Bu alıcılar, vanilya veya gül gibi uçucu moleküllerle etkileşime girdikten sonra elektrik sinyalleri oluşturur ve bu sinyaller beyindeki koku merkezine iletilir. Beyin, bu sinyalleri yorumlayarak koku algısını oluşturur. Bu süreçte kokunun bir yönü yoktur; tüm kokular beynin tek bir merkezinde algılanır. Örneğin, bir fırından gelen kek kokusunu gerçekten fırından geldiğini düşünürüz. Ancak bu, beynimizde oluşan bir algıdır. Koku molekülleri hiçbir zaman doğrudan beynimize ulaşmaz; sadece elektrik sinyalleri beynimize iletilir. George Berkeley’in dediği gibi, kokular ve diğer duyular "duyumlarımız sayesinde vardır".
Tat Alma: Elektrik Sinyallerinin Yorumlanması
Tat alma duyusu da koklama gibi beynimizde şekillenir. Dilimizin üzerinde tuzlu, tatlı, ekşi ve acı tatları algılayan özel alıcılar bulunmaktadır. Bu alıcılar, tat moleküllerini elektrik sinyallerine dönüştürür ve beyne iletir. Bir pasta yerken, tat alıcılarınız pastanın şekerli tadını algılar. Ancak bu tat, beyninizin sinyalleri yorumlamasıyla oluşur. Gerçekte pastanın tadı beyninizin bir ürünüdür. Pastanın görüntüsü, kokusu ve tadı beyninizde birleşerek bir bütün oluşturur. Dış dünyada var olduğunu düşündüğümüz bu tatları hiçbir zaman doğrudan deneyimleyemeyiz.
Dokunma: Algı ve Gerçeklik
Dokunma duyusu, genellikle algının somut bir kanıtı olarak görülür. Örneğin, bir nesneye dokunduğumuzda onun sertliğini hissettiğimizi düşünürüz. Ancak bu hissiyat da diğer duyular gibi beynimizde şekillenir. Dokunduğumuz bir yüzeyin sert ya da yumuşak oluşu, parmak uçlarımızdaki sinir uçlarının elektrik sinyallerine dönüşüp beynimize iletilmesiyle algılanır. Bertrand Russell’ın vurguladığı gibi, parmaklarımız bir masaya dokunduğunda hissettiğimiz duyum, aslında elektronların elektrik etkisidir. Eğer aynı elektriksel uyarılar başka bir yolla sağlanmış olsaydı, masa olmasa bile aynı hissi yaşayabilirdik.
Algının Sınırları ve Beynin Gücü
Modern teknoloji, algının gerçekliği konusundaki sınırlarımızı test etmiştir. Örneğin, simülatörler aracılığıyla bir insan, aslında var olmayan bir kediyi sevdiğini ya da bir insanla tokalaştığını hissedebilir. Bu deneyimler, gerçek nesnelerle temas olmaksızın sadece beynin uyarılmasıyla gerçekleşir. Bir çay bardağına dokunduğumuzda hissettiğimiz sıcaklık, çayın tadı ve kokusu, hepsi beynimizde oluşan algılardır. Ancak bu algılar o kadar gerçekçidir ki çayı dış dünyada bir nesne olarak deneyimlediğimizi düşünürüz. Bu durum, beynimizin dış dünyayı algılama ve yorumlama konusundaki olağanüstü gücünü gösterir.
Berkeley ve Russell gibi düşünürler, algının doğrudan bir gerçekliği değil, beynimizin bir yorumunu sunduğunu öne sürmüşlerdir. Dış dünyada bir nesne var olsa bile, onun aslına hiçbir zaman ulaşamayız.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın tıp kümesinde bulunan diğer yazıları...
İnsanı İnsan Yapan Şey: Ruh ve Bilinç Arayışı
Beynimizde Oluşan Dünyanın Gerçekliği: Algı ve Gerçek Arasındaki Sınırlar
Gerçeklik Algımız: Beynimizde Yaratılan Dünyanın İnandırıcılığı
Algı, Gerçeklik ve Materyalist Paradoks: İnsan Bedeninin Sorgulaması
Görme Algısının Bilimsel İncelemesi

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ruh, Varlık ve İlahi Hakikat
Haeckel’in Recapitulation Teorisi ve Bilimsel Çöküşü
Maddenin Gerçek Mahiyeti ve Allah'ın Kudreti
Hücrenin Kompleksliği ve Evrim Teorisinin Açıklama Yetersizliği
Kuantum Fiziği Perspektifinden Algılar: Gerçeklik ve Beynin Yorumlama Mekanizması
Evrim Sürecindeki Sorunlar ve Balıkların Kara Hayatına Geçişi Üzerine Tartışmalar
Evrim Teorisinin Eleştirisi: Bilimsel Geçerliliği ve Tartışmalı Noktalar
Evrim Gerçekten Bilimsel Bir Temele Dayanıyor Mu?
İnsan Evrimi: Çelişkiler ve Bilimsel Bulgular
Zaman Algısı ve İzafiyet: İnsan Bilincinin Gerçeklik Üzerindeki Rolü

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Şirk ve Aşkın İzdüşümleri: Bir İnsanlık Draması [Deneme]
Sadakat: İman ve İhlasın Gücü [Deneme]
İbadetin Dili: Anlam ve Farkındalık Üzerine Bir İnceleme [Deneme]
Yılbaşı ve İslam Perspektifi [Deneme]
Firavun’un Sihirbazlarla Pazarlığı: Demokrasi ve İktidarın Maskesi [Deneme]
Namaz Vakitleri ve Kolaylıklar: Kur'an Perspektifinden Bir İnceleme [Deneme]
İnsan ve Yaratıcı Arasındaki İlişki [Deneme]
Buhârî ve Pavlus: İslam ve Hristiyanlık Üzerindeki Etkileri [Deneme]
Şükür ve Şeytanın Engelleri: İnsanın Allah’a Yakınlaşması İçin Bir Yol [Deneme]
Modern Dünyada Cinsellik: Değersizlik ve Tüketim Üzerine [Deneme]


Muhammed Rıdvan Kaya kimdir?

Merhaba ben Muhammed Rıdvan Kaya 2014 yılından 2021 yılına kadar çeşitli platformlarda dini paylaşımlar yaptım. Birgün Herkes Etik Hacker Olur, Yapay Zekayı Herkes Öğrenir, Herkes Prompt Mühendisidir, 2024 YKS TERCİHLERİ İÇİN REHBER KLAVUZ kitaplarının yazarıyım.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Muhammed Rıdvan Kaya , 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.