Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
Geçenlerde televizyonlara yansıdı, Kayseri’de bir üniversitemiz spor akademisine öğrenci almak için “fiziki yeterlilik” yani medya diliyle “spor sınavı” yapıyordu. Başka bir iş bulmaktan ümidi kesmiş binlerce genç, “bari ilerde beden eğitimi hocası oluruz. Hatta şansımız yerinde olursa büyük şehirlerden birinde step hocası bilem oluruz” demiş gelmiş sınav alanına. Televizyonlar artık gelenekselleşmiş olan rezaletin görüntülerini yayınladılar. Bir eğitim rezaleti. Bir gençlik rezaleti. Her sene düzenli olarak yayınlıyorlar televizyonlar bu tip görüntüleri. Spor akademisi sınavı. Sınav pek çok spor dalında yapılıyordu ama görsel olarak en zengini orta mesafe koşularıydı. Hep beraber izledik. Kızlar 800, erkekler 1500 metreyi makul bir sürede koşmak zorundaydılar. Koşamadılar… Evet koşamadılar. Yeni milli gururumuz, yerel tanrıçamız ve aynı zamanda kıskançlık tanrılarına yeni kurban adayımız Süreyya “dünya şampiyonluğu”na koşmadan bir hafta kadar önceydi. Ve her delikanlının “onda devre yirmide biter” futbol maçları oynadığı, her beş genç kızdan dördünün İnternette chat odalarında “özgür ve kararlı, doğa sporlarına düşkün, amatör dağcı” olarak kendini tanımladığı ülkemizde kızlar 800 erkekler 1500 metre koşamadılar. Ortalama insan adımı 65 santimdir. Askerde öğrettiler bana da. Koşarken eh işte makul bir joking temposunda 100 ya da 120 cm. civarında olduğunu kabul edelim. Topu topu bin adım atamadı Türk gençliği. Hem de sözde hepsi sporcu ya da antrenör adayı. Utanmadan seyrettik. Bilen bilir. 165 boyuna 46 kilo gelen, beş dakika cereyanda kalınca zatürre olan en sıradan piyade erini bir onbaşının eline veririsin üç haftada tam techizatlı beş kilometre koşmaya başlar. Askerliğin bir mucizesi değil bu. Sıradan insanın fiziksel sınırlarıyla ilgili. Peki liseyi bitirmiş, on bir yıl T.C. Milli Eğitim Bakanlığı tedrisatından geçmiş, en az dört beş beden eğitimi öğretmeni eskitmiş gencecik vatan evlatları topu topu bin hızlı adımı neden atamıyor. Herkesin bu konuda bir cevap vermesi lazım. Maalesef gençlerimiz soğan erkeği, kızlarımız ise fiskos masası süsü performansının ötesine geçemedi. Gözlerimizle gördük. Kendilerine herkesi güldürmeleri bir yana, spora saygıları olsa o yarışmaya hiç katılmazlardı. Neden böyle? Bu çocukların yaşı topu topu 18-20, hani göğüs kafeslerini açıp akciğerlerini çıkarsan, damarlarındaki oksijenle koşar 1500 metreyi o yaşta insan. Olmayan sadece fiziksel yeterlilik değil. Hiçbir şeye inanmadıkları, hiçbir şey için çabalamadıkları, hiçbir şeyi gerçekten istemedikleri gibi bunu da istemediler. Koşmak yarışmak ne kelime, ter dökmek ve kazanmak. Gördük bir şey ifade etmiyormuş onlar için. Kameraların karşısında kendilerini yere atıp annelerini sayıkladılar. Yarıştıkları diğer branşları tahmin etmek bile istemiyorum. İleride yetiştirecekleri çocukları da. Eee burası Türkiye, sporcu dediğin Allah tarafından kuvvetli Koca Yusuf’dur bir de Bulgarların yetiştirip bize pazarladığı halteciler. Kalanı magazin malzemesi kolay köşe dönme, kolay para kazanma yolu. Kimsenin spora saygısı yok. Kimsenin başarıya saygısı yok. Magazin basınına malzeme değilsen spor aleminde yoksun. Örnek mi, Avrupa profesyonel boks şampiyonu bir sporcumuz var halen. Senede birkaç kez unvanını korumak için maç yapar bir yandan da dünya klasmanında yükselir. Adını bilen var mı aranızda? Pek Yok. Amerikan boks kahramanlarını ezbere biliriz. Spor dediğin dedikodu kaynağı olmalı, kavga kaynağı olmalı. Futbolu seviyoruz. Çünkü kavga çıkarmak hır gür etmek için karşı takıma bile gerek yok. Kendi takımının içinde yeterli gürültü çıkarabilirsin. Futbolda kazanılan başarıların hiç mi etkisi yok? Maalesef yok. Taraftar hep aynı taraftar, basın hep aynı basın. Arada bir iki ismi duyulmamış antrenör kent kent dolaşıp genç devşirdi, 12 yıl çabalayıp son 20 yılın en iyi takımını oluşturdu. Dünya üçüncüsü oldukları ana kadar neler ettik. Neler dedik onlara. Şimdi de Süreyya Ayhan hedef tahtasında. Hani görmemişin oğlu olmuş misali. Kimseden bir destek görmeden bugüne kadar gelmiş iki insan antrenörü ve o . Gündeme gelişleri başarılarından çok özel hayatıyla oldu. Hiç şansı yoktu. Ta o günden hiç şansı yoktu. Ahlaksız yuva yıkan lolita yerine kondu. Ama sakince direndi. Yapacağı fazla bir şey de yoktu. En doğrusunu yaptı kendince. Sonra sanki bir gün elinden tutmuşuz. Sanki, bir kişi bir gün gitmiş de antrenmanlarını heyecan duyarak izlemiş. Sanki yoksul mavi hırkalı kız Süreyya kimsenin aklına bir an olsun gelmiş. Ta ki, canımız kan görmek isteyene kadar. “Hadi Süreyya kazan. Ama dünya şampiyonu ol. Tamam mı?.” Evet bedava gelen şeyleri ne çok severiz. Ama sıra bize gelince çimlere sırtüstü kendimizi atıp hemşireye kolumuzu uzatırız tansiyonumuzu ölçsün diye. Yıllarca atletizmde Balkan şampiyonu bile çıkaramamış bir ülke çıtasını yüksek tutuyor. Yersen… Çıta çelimsiz köylü kızı Süreyya’nın sırtında yükseliyor. En sevdiğimiz spor da bu başkası üzerinden kendimizi tatmin. Gazetelerde yazılar “annesi bakkala yolladığında hep koşardı”. Yapılan şeyden anladığımız bu. Koca Yusuf da buzağısını çok severdi, her yere kucağında taşırdı ondan böyle güçlü oldu. Süreyya da bakkala hep koşarak gitti. Aynı hikaye. Toplumsal bilinçaltı yansıyor her satıra. “O doğuştan sporcu, yani kazanırsa Allah’tan kaybederse kendinden.” Aforoz etmek için aslında başarısızlığa uğramasına da gerek yok. Biraz gündemsiz kalalım yeter. Hımbılların bilinç altı üretiyor ve her yerde kusuyor içindekini. “Hadi birinci ol. Aslında senin taktiğin de yanlış. Son atakların kötü. Ne biçim antrenörün var öyle. Zaten susuyoruz ama ilişkiniz de bir garip. Birinci ol unutalım. Hem örnek olursun kızlar antrenörleriyle çıkmaya başlayınca ses etmeyiz belki ilerde.” Ama dünya ikincisi olurlarsa!!! İşte o zaman konuşuruz her bildiğimizi söyler, seni sokaklara çıkarmayız. İbret görüntülerini izlediniz mi? Dünya ikincisi olmuş bir atlet ağlamaklı bir ifadeyle televizyonda kendini savunuyor. Birinci olamadığı için ezik, durumunu izah ediyor. İğrenç medya, iğrenç sorular, salkım salkım cehalet dökülüyor salona her soruyla birlikte. Karşısına hayatında kolej şampiyonu bir atletle bile konuşmamış adamlar dizilmiş, sorguluyorlar DÜNYA İKİNCİSİ Süreyya’yı. Sonra gazetelerde manşetler. Birinci sayfadan fotoğraflı “dopingli çıkmamak için ilaç almayan Süreyya regl yüzünden gücünü yitirdi”. Aklımız hep bu kızın apış arasındaydı zaten baştan beri. Yalan mı? Mazeret hazır “muayyen zamanındaymış canım”. “Vestel’e yazık oldu. Sen o kadar para koy ortaya, kız regl olup dünya şampiyonluğunu kaçırsın.” Senelerce Avrupalı bayan atletler şampiyonadan önce hamile kalıp hormon seviyelerini doğal olarak yükseltip yarıştan bir süre önce kürtaj oldular. Hiç biri yarışma sırasında regliyle, kadın bağıyla, doping testiyle uğraşmadı. Bal gibi biliniyordu yasal doping adına işlenen bu spor cinayetlerini. Ağzını açmadı kimse senelerce. Bir kızımız dürüstçe, inanarak çıktı koştu. Hilesiz, hormonsuz, dopingsiz. Pek çok kadının sokağa çıkmak istemediği muayyen günlerinde dünya ikincisi oldu. Biz ne yaptık. Çoluk çocuk kız kızan gazete manşetlerinde “Süreyya şampiyon olamadı çünkü regl imiş”. Sonunda bir Türk atlet dünya ikincisi oldu diyen yok. Hayır…Birinci olamadı. Hem de neden???.... Kaç tane dünya şampiyonunuz vardı ki zaten. Hele atletizmde. Hiç olmadı. Peki bu caka neden. Ama dünya çapında laf ebelerimiz hep oldu. Televizyon ekranlarına çıkıp dünyanın en iyi yüz metrecilerinden birine “bu adam paytak koşuyor” diyebilen hazretlerin yeni mezesi Süreyya. Birinci olamadı. Şimdilik bu kadar yükleniliyor. Vestel’in de hatırı yok değil bunda. Biraz bu işten anlıyorsak ilk küçük başarısızlıkta devamı da gelecek. Ne tatminsiz bir halkmışız . Eh be Süreyya ne şanssız kızsın. Bir ülkenin atletizmde gelmiş geçmiş en iyisi ol. Aynı gece sabaha kadar ağla odanda. Son 15 yılın en düşük enflasyon rakamlarının yaşandığı şu günlerde büyük ekonomik deha Mehmet Barlas bile senin dünya ikinciliğin için“biz enflasyon yarışında, hep ipi göğüslemeye ve rekor kırmaya alışmışız. Bize herhangi bir yarıştaki ikincilik yetmez!” buyurmuşlar. Cümlenin mantıksızlığı alakasızlığı kendi içinde saklı. Maksat muhabbet olsun, köşe dolsun. Süreyya dolgu malzemesi olarak geçer akçe. Buna da şükür. Aslında bunları bilmiyor muyuz? Bu ülkede daha önce kimlerin başına neler geldiğini. Tabii ki biliyoruz. Hepimiz yıllardır benzer öyküler izlemekten yorulduk. Bu çarklar kaç iyi insanın üzerinde döndü durdu. Benim söylemek istediğim tek şey var. Haddini aştın Süreyya. Bu hımbıllar toplumuna ne gerek dünya şampiyonları. Biz başarısızlıktan çok başarıdan korkan bir toplumuz. Bize yarışmak yasak, bize koşmak yasak. Annemiz bize mandalinaların liflerini soyar öyle verirdi. Biz söz dinler itaat eder ve diğerleriniz kıskanırız. Küçük dünyamıza bu yeter. Meşhur misaldir, elalem aya giderken bir bin hızlı adım atamıyoruz dünya üzerinde. Yaptığın hiç hoş değil. Hem başarılısın, hem sevdiğin insanla berabersin, hem kendine güveniyorsun. Boş konuşmuyor sadece işini yapıyorsun, hem de çok iyi yapıyorsun. Ama kendi iyiliğin için sana bir tavsiyemiz var. Ne kendini ne de bizi yor. Koşma Süreyya, koşma. Kafalarımız sana ayak uyduramıyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gültekin BAYIR, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |