..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun)
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme > Gültekin BAYIR




6 Eylül 2003
Sahiden Var mıyım? Yoksa Bu Bir İhtiyaçtan Yanılsama mı?  
bakacağız değil mi ?

Gültekin BAYIR


Benim bile bazan anlamakta güçlük çektiğim karma karışık cümleler kurarak geçirdiğim ve uyuyamadığım gecelerimden daha kaç tane geçecek ?


:FDDH:
Bilinen bin türlü duruma inat bir dikleniş adeta bu günlerim ! Sıkıntılıyım , ziyadesiyle üzgün ve pek kaygılı olmak lüzumundayım hal bu ki . Peki tarafımdan yığınlanmış olması gereken binlerce derdin oluşturduğu o kocaman dağ nerede? Neden acı çekemiyorum ? Neden sadece kendimi kötü hissetmeye ikna edebildiğim zamanlarda kötü hissedebiliyor , neden saman tadı gibi etkisiz fikirleri aklımdan atamıyor, ve neden kendimi yaşadıklarımın doğal sonucu olması gereken karamsarlığa ve sonrasında tüm sıkıntılarıma son verecek olan o aydınlık sabaha doğru yöneltemiyorum. Hal bu ki ben kendimi kötü hissetmek istiyorum. Zira ne kadar sürerse sürsün kendimi ancak kötü hissettiğim dönemlerin bitiminde biraz sevebiliyorum. Ve kötü hissederken de kendim için üzülebiliyorum bir parça. Bunun dışındaki tüm ruh hallerini sevmediğimi iyice anladım artık ?
Benim bile bazen anlamakta güçlük çektiğim karma karışık cümleler kurarak geçirdiğim ve uyuyamadığım gecelerimden daha kaç tane geçecek ? Kumandanın üzerindeki sergiraf baskıları parmak uçlarımla özümsedim. Tuşların yerini ezbere biliyor ve oradaki boyaları oluşturan kimyasalları hücrelerimde hissedebiliyorum artık. Zira onları parmak uçlarımla sildiğim sıkıntılı zapping gecelerimde sevdiğim bir türkü programı yahut TRT 2 de gündüz yayımlanan doğa belgeselinin tekrarı bile eskisi kadar sevindirmiyor beni artık. Ne köpek yavruları nede güzel kalçalı kadınların yürüyüşündeki ahenk dikkatimi eskisi kadar çekmiyor sokakta geçirdiğim nadir zamanlarda. Ne bu yazdan bir anı yada neden geçen kıştan soğuk bir gecenin yarım bırakılmış iki satır kelamı gelmiyor aklıma nedense.

Mesela mektup yazmak ihtiyacındayım. Ama ne yazacak biri nede kendiminkinden başka ezbere bildiğim bir mektup adresi var akımda. Sadece bir mektup yazmak ve cevabını beklemek istiyorum o kadar. Ne bunun nedenini biliyorum ne de yaparsam ne olacağını ? yani neticesini ama yapmaya ihtiyacım var nedense. Bir de yağmur yağmasına ihtiyaç duymaktayım her ne kadar çıkıp dolaşmayacak olsam da yağmurun altında. Mesela bunu hiç düşünmedim hayatımda. Yağmurda dolaşmayı sevip sevmediğimi. Halbuki bunu bana düşündürmeyecek düzeyde büyük meşguliyetlerden hep uzak durdum. Yani yeterli vaktim vardı bu güne dek. Ama düşünmemişim işte bilmiyorum yağmurda dolaşmayı sevip sevmediğimi. Ama nefret etmediğim kesin zira hiç bir şeyden nefret edemiyorum. Çok etmem gereken kimseler ,olaylar ve durumlara sahip olmama rağmen hem de. Onu analiz ettim bünyemde ; Nefret edemiyorum ben. Yeteneklerim sınırlı bu konuda benim. Sadece uyuz olabiliyorum o kadar ! Mesela bu günlerde en çok ve sırasıyla gülben ergen, ferrari formula bir takımının tüm fertleri , özkan sümer , siemens marka cep telefonları , yasemin dalkılıç , ebru yaşar , oğul bush , cnn türk deki beşinci vites programında arabaları test eden şahıs , ayça şen , home theatre dvd sistemlerim tümü , berdan mardini , fabio pinto , fıs fıs ismail , yulaflı yiyecekler ,savaş ay , mahmut tuncer ve erdoğan şenay a uyuz olmaktayım çeşitli nedenlerden ötürü. Birde tabi ki (İsmini sayamadıklarım kusuruma bakmasın) nena , bon jovi , kenan evren , abdullah çevrim , fatih altaylı , ece erken , enver paşa , bukovski , jirinovski , prof.dr nejmettin erbakan , selçuk yula , keny g , la toya jackson , , baba bush , neil armstrong , ağabeyim , fikret hakan , kısa samsun sigarası , acayip renk ve şekilllerdeki telefon makineleri ( cep telefonları da dahil) , mikasa marka futbol topları , takımın rengine boyanmış kale ağları , istavrit balığı , u botlar , hitler ve alkolsüz bira gibi kendimi bildim bileli uyuz olduklarım var .
Neyse konumuza dönersek uyuz olabilmenin ötesine geçemiyorum demiştim en son. Hatta geçenlerde çok eskiden şiddetli sinir olabildiğimide hatırladım. Ama bu günlerde nedense sadece uyuz olabiliyorum. Sinirlerimi aldırmış gibiyim adeta. Kimseye sinir olamıyor , nefret edemiyor ve hakkıyla kızamıyorum yani. Bunu nedeni galiba çok ama çok sevdiğimi insanların bu sevgimi anladıkları vakit bi şekilde benden uzaklaşmaları olsa gerek. Zira bunu en son sevgilimden yola çıkarak örneklemek gerekirse : Ben onu ömür boyu uğrunda her türlü fedakarlığı yapabileceğim bir dost olarak kabullenmişken o bana en son görüşmemizde "GÜME GİTTİN" diyebildi. Yani kalan hayatımızda bir daha görüşemeyenimizi bana bir başkasının arzusuna bağlı olarak kararlaştırmamız gerektiğini anlatırken ; Benim durumumu betimlemek için layık gördüğü tabir "GÜME GİTTİN" olabildi. Acayip uyuz olmuştum o gün. Ve takip eden günlerde. Ama nefret edip kızamadım işte. Beceriksizim. Kızıp nefret edemiyorum. Nefretimin nasıl bir yıkıcılığı olabileceğini bilecek kadar yakınlaşamadım daha o duyguya otuz beş senelik hayatımda. Tek bildiğim uyuz olmak gibi kişiliksiz bir tavır edinip geçiştirmek oldu hep konuyu her neyse. Belki de nefret edilmek yerine uyuz olunarak geçiştirilmek arzusu da olabilir derinlerde yatan nedeni bunun. Zira kendimi çok sevdiğim söylenemez. Ve sevilecek biri olup olmadığı sorusuna verilecek en samimi cevap ta "bilemiyorum" olmalı bence. Zira gerçekten bilemiyorum. Demirel’den duyduğum ve onun zannettiğim bir söz vardır "kalbim dost mezarlarıyla dolu" demişti bir gün ağlamaklı bir yüzle siyah beyaz bir TRT açık oturumunda. Daha küçücüktüm. Ama hala hatırlıyorum. Kalbimde bir çok dostun mezarı var biliyorum. Merak ettiğim kaç kişinin kalbinde mezar taşımın olduğu. Acaba nefret edebilen üstün nitelikli eski dostlarımın kalplerinde biz mezar taşım var mı yoksa üzerinden doğancılardaki gibi bir asfalt geçti de nakil etmeyi unuttular mı mezarımı. İşte asıl bunu bilmek istiyorum.

Kasım doğumlu olduğuma göre otuz altıncı kışıma doğru ilerlemekteyim ağır ağır. En sevdiğim mevsim olan kışların otuz altıncısında neler bekliyor beni acaba ? Acaba onu görebilecek miyim. Acaba otuz altıncı kışımın soğuk hatta en soğuk şubat gecelerinden birinde bir şeyler yazabilecek miyim ? Neler yazacağım konusunda bir merakım yok. Elbetteki şu an olduğu gibi saçmalayacak birtakım altyapılar yaratacaktır kafamda bir türlü dinmeyen o büyük karışıklık. Sadece o zaman ben olacak mıyım ? Yada o zamandan bir hafta , bir ay evvel olacak mıyım ? Ve daha önemlisi ve elle tutulabileni : Şu an var mıyım ? Şayet varsam neden hatırlanmıyorum ???

.Eleştiriler & Yorumlar

:: :)
Gönderen: Sena / /Türkiye
12 Aralık 2008
Gününüze göre varsınız gününüze göre yok oluverin Gültekin abi :) Hımm şöyle bi sorum var değiştirecek mi birşeyleri? var ya da yok olmanız :)

:: :)
Gönderen: reyan yuksel / İstanbul/Türkiye
27 Kasım 2006
Yazdıklarını okurken -hatta daha tam bitirmemişken- yazdıklarıma benzettim. Sonra kasım doğumlu olduğunu gördüm belki de benzetmem aynı ay ve belki de aynı yıl doğumlu olmamızdan bilmiyorum. Umarım sen de yazdığım için mi dipteyim yoksa dipte olduğum için mi yazıyorum deyip uzaklaşmazsın yazmaktan. Sağlıcak ve selamla... rey'an yüksel

:: Yüzleş!
Gönderen: Can Paçacı / Bursa/Türkiye
31 Ağustos 2005
Sahiden var mısın? Eğer varsan o zaman bu yorum yok! Sen mi yarattın hepsini yani bir akıl hastanesinde cenin pozisyonunda yatmış bir şizofreni misin? Sana acı çektiren şeyler de yok o zaman, sen yaratıyorsun hepsini ve yaratmaya devam et dostum. Bir kaç hançer daha al eline, yağmur yağarken değil dolu yağarken çık sokağa. "Ben hala bir ceninim anne!" Ve daha fazla yaz ve her satırında biz kendimizi bulalım, eğer sen yoksan ben nerden okudum bu yazıyı? Sen mi benim sanrımsın yoksa ben mi senin? Yoksa hiç bilmediğimiz birinin sanrıları mıyız? Mesela Tanrı'nın? Kalemine sağlık, başarılar....

:: Bana da hissettirin var olduğumu .
Gönderen: Faik Murat Müftüler / Muğla/Türkiye
11 Kasım 2004
Diyelim ki yüzelli milyar yıl önce yaratıldı ruhlarımız ve tüm evren . Diyelim ki bir milyar yıl daha bekleyeceğiz mahşeri ve sonra sonsuza dek cennette veya cehennemde var olacağız . Diyelim ki reenkarnasyon diye bir şey de yok . O zaman bu -150.000.000.000'dan sonsuza giden işlemin içinde ortalama 70 yıl varlığı duyumsamak, beynimizdeki tüm hücrelerden sadece bir tanesinin ağrıdığını hissedip bundan rahatsızlık duymak gibi olacaktır . Duyumsamayıverelim olsun bitsin . Hele ki varlığımızı ispatlamak için bu derece çabanın içindeyken . Bu duyumsamayı törpülemeye çalışan , varlığı gözle ve kulakla algılananlar paragrafına hapseden , buna hizmet eden ve bu hizmetleriyle var olanlar değil midir uyuz olduklarınız ve olduklarımız ? Duyumsamayıverelim olsun bitsin . Nasılsa birileri görüp işitip ve dahası uyuz olup haberdar edecektir bizi varlığımızdan . Bana bu yorumu düşündüren elleriniz , yüreğiniz sağolsun .

:: Kayıyorum!:))))
Gönderen: Tayyibe Atay / Bolu
15 Ekim 2003
Merhaba Sayın Bayır; Lütfen TV ve Ben -2- yi okur musunuz?Hatırım için:))Selam,saygı ve sevgilerle...

:: Selam!
Gönderen: Tayyibe Atay / Bolu
2 Ekim 2003
Merhaba Sayın Bayır; Kişinin kendisi ile konuşması kadar ince bir hesaplaşma olamaz.'Deli' diyorlar gerçi böylelerine ama,yanılıyorlar...Hele bir de kaleme alıyorsan bu konuşmaları,ne mutlu sana!Gerçekle hayalin sentezini yaptığın bu yazından ötürü kutlarım sizi ve TV ve Ben-3- bölümünü okumanızı salık veririm.Daha doğrusu bir tavsiye!Tahminen 10 gün sonra yayınlayacağım onu.Görüşmek üzere;selam ve sevgiler...

:: :)
Gönderen: adıyok / istanbul
14 Eylül 2003
insanı hayata bağlayan bir şeylerin olması güzel...bazen bize çok basit ve sığ gibi görünseler,onlardan kocaman iddialı duygular çıkaramasak da: aşk, nefret vb..:) duygular bizlerin yanılsamasından başka ne ki? hayata bir gün kayıtsız kalabiliyor, bir başka gün abartılı bir coşku duyabiliyoruz...ama asla hiç bir şey değil...hiç bir şey olsaydı söyleyecek sözümüz de olmazdı.... karamsarlık bazen hayatla bağlarımızı koruyabilmek için tek seçenek gibi...hayatımızda olan ya da olmayan ne varsa bunları en iyi böyle zamanlarda sorgulayabiliyor bazılarımız... insanın söyleyecek sözünün olması güzel...korkulacak zamanlar söyleyecek hiçbir şeyin bulunmadığı zamanlar olsa gerek... duygularını anlatıyorsan gıcık bir şey de olsa güzel...kim bilir bu da gıcık edecektir seni...olsun... öyle ya da böyle hissettiğin sürece varsın demektir...bu da benim için önemli... paylaştığın her şey için kocaman bir tebessümü hakkediyorsun ...:) yazdıklarını severek okuyorum.... hemen herkesin hissettiği şeylerden bahsediyorsun... diğerlerinden farkın sen bunları paylaşıyorsun...paylaşmak adına yazılmamış olsalar bile... hem ayrıca yazdığın gıcık şeylerle ilgili nefret kadar güçlü bir hissediş içinde olmadığın için kimse seni eleştiremez... bir şey hayatımızda çok önemli bir yer kaplamıyorsa ya gıcık oluyoruz ya umursamaz... ya da anlamsızca sevdiğimizi ya da nefret ettiğimizi düşünüyoruz, elimizde başka hiçbir şeyimiz olmadığı için... bence de yazdığın durumlarda hissedilebilecek tek şey bu...gıcık olmak... evet, bunlara ancak gıcık olunur...başka bir şey değil... anlayacağın her şey yolunda... hem bunlar herkesin yaşadığını sandığı şeyler...böylesi duygulara kapılmayan kim var ki? yaşanılanlar bazı duygularımızı bizden alıp götürüyor gibi...tahammül edilemez gibi görünen bir boşluk duygusu....oysa açılan her boşluğun yeri yeni bir şeyle dolduruluyor...doluyor...istesek de istemesek de...kaçımız gerçekten ne hissettiğini biliyor? Anlayacağın sen şanslılardansın Ne olursa olsun gelecek kışta ve baharlarda her zaman yazacak bir şeylerin olması dileğiyle... Aslında yukarıdaki her şeyi silip atabilirsin...çünkü gerçekte bunlar da çok gıcık karalamalar... Ne diye beylik laflar etmeye çalışıp duruyoruz ki.... Hem ben herkeşlerle paylaşmak istemiyorum.....

:: varsın varsın:))
Gönderen: Meryem Uçar Kayalı / izmir
13 Eylül 2003
Sahiden "var"sın.. aynı, eski üsküdar iskelesindeki küçük masalar gibi.. aynı, sahile annesinin elinden tutup yürüyen geleceğin genci şaşkın kız çocuğu gibi... aynı, kendi dalı ile onarılan ağaç gibi... en azından bende varsın sahiden:))) sevgilerimle Meryem

:: yazınız
Gönderen: Erdal İrfan (kral Sergin) / Köln / Almanya
9 Eylül 2003
İnsanın okudukça kendisini kontrol etmesi ve aynada yeniden kendine bakmasını gösteren bir yazı. kutluyorum güzel yazınızı.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yüzleşme kümesinde bulunan diğer yazıları...
Öylesine
Karanlığın Küçük Kahverengi Lekeleri.
Siz Hiç Bir Kat Yukarıda Öldünüz Mü?
Yaşam Denilen Ve Kaç Bilinmeyeni Olduğu Bilinmeyen Denklem.
Sanırım birden fazla ben varım !!!
Bu aralar ne mi yapıyorum ?
Arka Bahçemdeki Sesler Ve Gecenin Anlaşılmaz Gizemi.

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Repertuar Çalışması... Devam...
Repertuar Çalışması...
Yapabileceğinin En İyisini Yapmamak...
Bilinç, Sanat, Mizah, Eleştiri, Genel Kültür ve Vidanjörler
Bir ocak gecesinin kederinden arta kalanlar.
Mektup
Başarısız Olmanın Altın Kuralı
İstikrarsızlıkta Gösterilen İstikrar...
Bir ilişki başlasın için mi ?
İlişmek midir ilişki yoksa ilişki diye bişi zaten yok mudur

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İki Hece [Şiir]
Şiirimsi. [Şiir]
Soru [Öykü]
Değişmeli [Öykü]
Koşma Süreyya ! [Eleştiri]
Komplo Teorilerinin En Teorik Olanı. [İnceleme]
“Tanrı’nın Eli” ve panik halinde üç beş surat. [İnceleme]
Bir Garip Aşkın Mektubu [Bilimsel]


Gültekin BAYIR kimdir?

Zaman daralıyordu, adeta demir sertliğindeki grimsi akşam karartıları etrafımızdaki yerlerini alırken eksik olan metal seslerini bilinçaltımız tedarik etmekteydi. Aman tanrım buda mı olacaktı dedi Elophis. . .

Etkilendiği Yazarlar:
T-H-O-S-H-U-N


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gültekin BAYIR, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.