"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Aslında asla hoş olmayan , yaklaşık bir saattir bahçeden gelen , yazı ile ancak cik cik olarak yazılabilecek lakin ; Tahtaya sürten tebeşirin arada bir çıkarttığı türden , işlenen konuyu anlamaya pek niyetli olmayan ve anlamak için her şeyini verebilecek olan her iki öğrenci grubunun da sinirini büyük bir başarıyla bozabilen o ince ve sinir bozucu sese benzeyen yavşak yaratığın sesi. Ve inanın ruh halimin berbatlığıyla yada kuş sesinden zaten nefret etmemle bir alakası yok bu tespitimin. Sinir bozucu tonda ve gayet sinir bozucu bir tempoyla devam eden altı ila yedi kilohertz’lik iğrenç bir titreşim işte. Oturduğum odanın zemininde paramın sadece ona yettiği için alabildiğim kahverenginin en iğrenç bir tonuna sahip ve altında kibrit çöpü dahi kalmış olsa bir iki gün içinde onun formunu alıp üzerinden bile belli edebilecek kalitesizlik ve incelikteki ki halının üstündeki izler ve bir iki sigara yanığına uyuz olmayı bırakalı haftalar oldu halbuki. Tam kendimi olduğu gibi kabul edip gidişatın neredeyse tümünü değiştirebilmeye olan inancımı ; Beklide hayatımda ilk defa ve bu kadar arzuyla , kendi lehime yada aleyhime iltimas geçip adaletsizlik etmeden , ve beklide kalan ömrüm boyunca bir daha olamayacağım kadar objektif davranmaya kendimi bu kadar yakın hissetmiş ; olan biteni , olmuş bitmişi ve bu kabil bilcümle hatırayı yeniden doğru düzgün hatırlayıp muhakeme edebilecek kadar ruh sağlığım yerinde ve kendimi bu kadar kuvvetli hissetmiş. Belki de bunların hepsinden daha önemlisi geçmişin muhasebesini insanlar ve olaylardan ayrı düşünebilme gücünü kendimde bu güne dek hiç varsayamadığım düzeyde hissedip ; Evet galiba bu sefer olacak demişken tam. Sırası mıydı demek istemiyorum. Bu sefer sadece biraz vakit harcayıp klavye şakırtısı çıkartarak yahut birkaç sayfa saman kağıdı ve bir tükenmez kalemin bir miktar mürekkebini harcamakla yetinip ertesi gün hayatım kaldığım ve böyle olmasından asla memnun olmadığım yerden ve bu şekilde devam etmek istemiyorum. Dün bulduğum yanlışları bünyemde bu gün tekrar bulup yokmuş gibi davranmak yada bunları mazur görmek için zaman içinde çeşitli sebeplerle bana edilmişlerin içinden işitsel hafızamın bir lütf’u olarak bir iki iltifat hatırlayıp kendimi mazur görmeyeceğim. Ve yine kendimi asla ve katta delil yetersizliğinden beraat ettirmeyeceğim bu sefer. Evet ben suçluyum. Genel geçer kavramın aksine hem de tam aksine suçsuzluğumu kendime ispat edinceye kadar suçluyum hem de. Bu sefer şüpheyi sanıktan değil iddia makamından yana kullanacağım hem de. Kendimi eleştirerek üstü kapalı bir yüceltmenin kısır döngüsüne sokma hatasına da düşmek yok bu sefer. Hem bu sefer öyle bir yol izleyeceğim ki ben bile şaşıracağım bu yönteme. Bu sefer yapılmazı zor olan işleri yapmaya aday bir kahraman potansiyeli , her şeyi bir anda güllük gülistanlık yapmaya muktedir birinin içsel şahlanışı değil tam tersine sıradan bir insanın bile kolayca yapabileceği türden bir iki aksamayı hayatımdan ivedilikle çıkartarak başlamayı seçeceğim. Artık benim dudaklarımdan “sen benim için çok özel birisin” sözü eskisi kadar kolay dökülmeyecek mesela. Özel dostların kriterlerini bu andan itibaren değiştireceğim. Benim için özel olmanın ne kadar kolay olduğunu anlayalı beri , kafamın içinde “sen benim için özelsin “dediğim insanların yerini de sorgular oldum acayip bir biçimde. Bu sorgulamanın beni ne kadar rahatsız ettiğini de anlatamam ayrıca. Ailemin fertlerini bile ne kadar ince eleyip sık dokurken bir sürü erkek ve kadını hayatıma “özel” sıfatıyla kolayca sokup hem onları ; Ama en çok ta kendimi yanıltıp durdum bu güne değin. Oldukça kıvrak olduğuna inandığım zekamın insanları anlamaktaki hünerini , aleyhime değil kendi menfaatlerim uğrunda ilişkiyi zorlaştırmak adına kullanmaya karar verdim bundan böyle. Artık neden öyle düşündüğüm konusunda anladığım ve hak verdiğim birisi olursa hayatımda eğer ; Onu anlamaya ve hak vermeye devam etsem bile bunu benden kolayca duymasını sağlamayacağım. Zira insanlara olan güvenim sarsılmamış olsa da henüz bu ihtimalin bünyemde ve hayata bakışımda göze alınamayacak kadar büyük zararlar açabileceğini gayet iyi bilmekteyim. Özel dost kriterlerindeki değişikliğe ek olarak insanlarla kurulan diyaloglardaki ortak yanlar eskisi kadar değer taşımayacak artık benim için. Kendimi ifade ederken itina ilie kaçındığımı düşündüğüm yanlarımı , gerekliliğini bu günlerde pek bir fazla sorgular olduğum kolay beğenirliğimi , ve karşıdakinin hakkını teorik olarak anlatsa bile hemen teslim etmedeki cömertliğimi kişisel tarihimin di’li ve miş’li geçmiş zamanlarında bırakmaya kararlıyım bu sefer. Yaşadıklarımın zorluğu değil beni bu kararları almaya sevk eden aslında. Zira pek büyük zorluklar da yaşıyor değilim bu günlerde. Sadece düşünecek bol zamanım var. Gerçekten boş zaman. Ve gerçekten düşünebildiğim. Benim için gerçekten kıymetli olması gereken kavram kişi ve olayları derinlemesine düşünebildiğim uzun gecelerim var mesela. Ve yine uzuca bir zamandır ilk defa uykuya dalmazdan evvel televizyonun “sleep timer” ini bir saatten daha kısa zamanlara kurmaya başladım. Hatta dün bu zamanı 15 dakikaya kadar düşürdüm. Ve yine ilk defa evvelki günlerin birinde siyah beyaz ve Turist Ömer serisinin bir filmini yüz bilmem kaçıncı defa izlerken sıkıldım biraz. Herhangi bir şeyin bence elde edilmeye değer olması için ; Zor elde edilir , bulunmaz , ilginç yada çok kolay elde edilir olması gerekmiyormuş meğer. Bunu daha yeni keşfetmiş olmanın şaşkınlığını atamadan üzerimden daha ; Birde kuş sesinin aslında hiçte öyle sevilecek bir yanı olmadığı gerçeğiyle yüzleşince tuhaf oldum iyice. Tamam eskiden de meftun’u değildim kuş sesinin ama epeyce bir müddet tahammül ettiğim hatta zaman zaman hoşlandığım anlar geldi de aklıma düşündüm biraz. Ne zaman yanıldığımı ? Kuş sesine uyuz olmakla şimdi mi yanılıyorum ? Yoksa hoşlanarak dinlediğim zamanlarda mı yanılmış idim ? Yoksa kuşuna ve çıkardığı sese göre değişir mi bu durum ? Yahut daha önemlisi dostlar. Duymazlıktan gelebilir mi insan kuş sesini ?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gültekin BAYIR, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |