İnsanlığı tanımak insanları teker teker tanımaktan kolaydır. -La Rochefoucauld |
|
||||||||||
|
Kim, neyi çözebilirdi ki?Çocukluğuna inemez,yaşadığı yakın geçmişi iredeleyemezlerdi.Yalnış sebeplere en doğru sonuçları eklemişti,düzeltilecek hatalar yoktu.En büyük aşkların beraberinde cüssesi kadar hüzün getirdiği olaylara felsefenin,psikolojinin en olması gereken sonunu yakıştırmıştı.Yarasının tazeliğinde acıdan,kana bulanmış dudakları titrerken olanları paylaşmak,anlatmak,dinlenmek istiyordu.Oysa hiçkimsenin ağzından,üstüne çöken geceyi gökyüzüne geri yollayacak sözler çıkmıyordu.O özlediği koku,ellerini tutan sıcak dokunuş kimsede yoktu.Uğruna isyanlar çıkardığı,kapıları çarptığı,her anı ona koşarak geçirdiği,yanında saatlerin dakikalar olduğu aşk buhar olup uçmuştu.Daha saniyeler öncesinde delicesine sevildiğini hissederken,pamuk prensese zehirli elma yediren cadı aşkına püf demişti sanki; onun hayalleri,karşına aldıkları kadar ağır olan aşk,nargile dumanı gibi dağılıvermişti.Geriye yalnız nikotin kokusu ve ciğerindeki olum gibi yanma hissi kaldı. Ondan sonraki her gün yalnızca payına düşen saatleri doldurarak geçti.Her sabah uyandı,yordamına uysun diye ikişer zeytin bir kibrit kutusu boyutunda peynirle kahvaltılar yaptı.Hayat artık duyguların tadını unuttuğu bir rejim listesi gibiydi. Doktora gitmesini babası istemişti,gitti.Hasta değildi ki o;yine de gitti.Doktorun vereceği depresyon ilaçlarının etkisinde kabus göremeyeceği derin uykulara dalmak için gitti.O ne kadar derine dalarsa,kabus da nefesini tutup onunla kederin dibine vurdu.O odadan çıktığında uykusuzluk alıştığı bir bekleyiş,kabusları kötü kalpli ycadının ona özel yazdığı masallardı. Yalnızlığı boşlukta sallanırken ağlayan kalbi görüşünü kapatıyordu.Gözleri açık ama kör,karşıdan gelenleri görmeden her birine omuz geçirerek ilerliyordu.Neden çok sonra omuzları acıyınca durumun farkına varmıştı. Aşkın ipi çoktan pazara çıkarılmıştı da ucuza alıcı bile bulmuştu.Birilerinin duvağında sökülmüş,her an kopmayı bekler gibi sallanıyordu.Paltosunun önünü kapattı.Hiçbir şey düşünemediği halde sesleri duymaktan yoksundu. Sonbaharda yapraklar sararıp düşmekteyken bile lodosun yönünde işveyle sallanır,birbirlerine dokunurlar.Ayrılıksa bambaşkadır.Tayfun gibi sarsıcı ve bir o kadar da sakindir.Yapayalnız kalıp yastıklara sarılmak,güvenmek isteyip yeni yeşermişken koparılmak gibidir.Ayrılık böyledir işte;içinde İstanbul'un saatte iki yüz kilometre hızla akan trafiğinde,sevdalıya yanan kırmızı ışığı göremeden yürümeye devam etmek gibidir. Doktorun odasından çıktığında o bir hasta değildi artık.Merdivenleri koşarak indi ve düşüncelerini sonbahar bıraktı.Morarmaya yüz tutmuş dudaklarında soğuk rüzgar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İnci Çiçekoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |