Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Kazanmıştım imtihanı!...Hem de Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a tayin edilmiştim. Akçaabat’tan Aşkabat’a gidecektim. Söylemesi bile bir hoş… Akçaabat’tan Aşkabat’a!... Günler günleri kovaladı;nihayet evlât-ü ayalden ayrılma zamanı geldi. Bugüne kadar hiç mi hiç yurt dışına çıkmamıştım. Yurt içi seyahatlerimde de hep ailemle beraber dolaştım.Yani ilk kez uzun süreli bir ayrılık yaşayacaktım. Fakat içimde o üzüntüyü boğan bambaşka bir sevinç var. Az bir şey mi Allah aşkına!... Yıllardır sevgisini içimde yaşattığım ata topraklarına gidiyorum. Bir yanda hüzün,öte yanda bastırılması mümkün olmayan tarifsiz bir sevinç… Kim demiş “Erkekler ağlamaz” diye?... İnsan olmanın alâmetidir gözyaşı… Gözyaşının su gibi çağlamadığı ayrılıklara ayrılık mı denir? Ben de insan olmanın gereğini izhar ettim. Evlât-ü ayalden nemli gözlerle ayrıldım. Ankara’da pasaport işlemlerini hallettikten sonra sabaha karşı Esenboğa Havalimanı’nın yolunu tuttum.Yalnız değiliz tabiki. Onlarca kader arkadaşım var benimle beraber… Kırk beş dakikalık Ankara-İstanbul yolculuğu sanki göz açıp kapayıncaya dek bitti. Uçaktan iner inmez İstanbul Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminali’ne aldılar bizi. Burası Türkiye’nin Avrupa’ya veya genel anlamda dünyaya bakan yüzü!... Son derece çağdaş… Son derece modern… Son derece şık… Türkiye’nin yüz akı dersek abartmış sayılmayız. Sözkonusu terminalde THY’nın Türkmenistan uçağını bekledik. Öğleye doğru pasaport kontrolü için kapıdan içeri aldılar bizi. Uzun ve dar yapay bir koridordan uçağa doğru hareket ettik. Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a 23 Türk öğretmenle beraberce gidiyorduk. Koltuğumuza oturduk;uçak pistte hareket etmeye başladı.Biraz sonra da ayağımız yerden kesildi. Artık İstanbul semalarındaydık.O anda “İstanbul Kanatlarımın Altında” filminde figüran hissettim kendimi. Hakikaten İstanbul kanatlarımızın altındaydı.Ben de uçağın sağ kanadının tam üzerinde oturuyordum. Her şey bir film gibiydi. Fakat yaşadıklarımızın hepsi hakikatti. Anavatandan ata vatana gidiyorduk. Bir ara mikrofondan bir anons sesi duyuldu: “Kaptanınız konuşuyor.Şu anda Sivas üzerinde uçuyoruz..” Pencerenin tam kenarında oturuyordum.Şimdi de Sivas kanatlarımızın altındaydı. Belli bir zaman sonra yüksek,karlı bir dağ gözüme ilişti.Yanımda esmer yüzlü bir Türkmen delikanlısı oturuyordu. “Şu karşıda görünen yüce karlı dağ Ağrı Dağı mıdır?” diye sordum. “Evet” dercesine başını salladı.Ağrı Dağı’nı tepeden görmek de varmış kaderimizde…Sonra Ermenistan topraklarına,ardından da Hazar Denizi’ne ulaştık.Sonra uçsuz bucaksız bir çöl başladı.Yolculuğa başladığımızdan beri üç saat on beş dakika geçmişti ki kaptan pilot,birazdan Aşkabat Hava Alanı’na ineceğimizi haber verdi bizlere. İstanbul’dan Aşkabat’a olan yolculuğumuz üç saat on beş dakika sürmüştü. Ama bu yolculuk bana sanki bir asır kadar uzun gelmişti. Çünkü bir an evvel ata vatanın o mübarek topraklarına basma arzusu vardı içimde!... e-mektup: mnihatmalkoc@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |