..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi sabýrlý ve yürektendir, sevgi kýskanç ve övüngen deðildir. -Ýncil
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Burak Mollamehmetoðlu




8 Temmuz 2005
Nu'karh Anlatýlarý  
Burak Mollamehmetoðlu
...Ülkem Batý Kýtasý’nýn doðusunda, Çorak Topraklara komþu bir konumdadýr. Batýnýn kuzeyindeki dimdik ve yüksek aðaçlarýn yurdu ile batýnýn güneyindeki nemli ülkede yaþayan ýslak derili halkýn vataný arasýna sýkýþmýþtýr...


:BCAH:
Nu'karh'ýn Yýkýlýþý




Gerçekten öfkeliyim.
Bu insanlarýn nasýl böylesine büyük bir vurdumduymazlýk içinde olduklarýný anlamýyorum. Defalarca anlattým, inatla uyardým. Ama inkâr etmek için sarf ettikleri gayret hayret verici. Bu durumda, beni neden o þeytani yere gönderdikleri de sadece muamma olarak kalýyor. Üstelik ben, tiksindikleri iþlerle meþgul olan, idamlýk bir büyücüyüm. Bir mahkûmu oraya gönderip, geri döndüðünde ona inanmamak için özgürlüðü üzerine anlaþan yöneticiler bu þehri yönetmeye devam ettiði için, onlar için öngördüðüm son daha erken ve daha korkunç olmuþ olabilir.
Bu defterin son sayfalarýný, kendimi ve günah sayýlan iþlerimi ayrýntýlý olarak yazýya dökerek harcayamam. Bunun için defterin önceki sayfalarýna bakýlýrsa, sanýrým yararlý olacaktýr. Gerçi yaklaþan sondan sonra, bulunacak kayýtlarýn kiþisel bilgilerde içermesi, yaþam þekliyle ilgili meraklarý giderebilir. Fakat bu þehrin yýkýntýlarý arasýnda aranacak yegâne þeyin, buranýn nasýl bir yerleþim olduðu ve bu duruma nasýl geldiði ile ilgili ifadeler içermesi gerektiðini düþünecek kadar endiþeli ve tedirginim. Burada yaþayanlarýn, sonsuza dek ayakta kalacak bir þehirde bulunduklarýný düþünmeleri, nedense beni sorumlu kýlýyor; ben buralý bile deðilim. Doðudan batýya dönmek için zamanýn olgunlaþmasýný bekleyen bir efsuncuyum o kadar.
Tarih kayýtlarýnda pek çok yalan barýndýrýyorlar ve öyle yazmýþ olsalar bile, asil ve onurlu bir geçmiþleri yok. Nu’karh doðunun doðusunda, insanlýðýn en eski yerleþimi ama artýk kurucularýnýn soyundan gelen kimse kalmamýþ... Söze böyle baþlamayý uygun buldum.


---------------------------------------------------------------------------------------------------


Nu’karh, doðu doðusundaki topraklarýn ortasýnda, uçsuz bucaksýz düzlüklerdeki yirmi yedi Þehir Beyliðinden biridir. Diðer þehir kentlerinin oluþturduðu çemberin merkezindeki iki þehirden biri olmasý dolayýsýyla ilginçtir- diðeri Solom þehridir-. Þimdilerde bu þehrin sahipleri olarak kibirle dolaþanlar, yüzlerce yýl evvel doðudaki kýyýlardan topraða ayak basýp, dehþet dolu Ýstila Savaþlarý sonunda Nu’karh ve çevresindeki yedi þehri iþgal eden Mumaldi’lerdir. Nu’karh’ýn eski halký ya katledilmiþ ya da çareyi kaçmakta bulmuþtur…
O günler ile ilgili anlatýlar, ezgiler ve artýk buranýn yerli halký olmuþ barbar halkýn hikâyelerinde Mumaldilerin, Nu’karh çevresindeki yedi kent dýþýnda, güneydeki Solom’ a da saldýrýlarý olduðu anlatýlýr.
Þehri alýp, halkýný yok etmiþ, buna raðmen þehirde bir türlü tutunamamýþlar. Savaþacak ya da hunharca caný alýnacak ölümlüler tükenince, Solom’u düþürdüklerini sanmýþlar. Yanýlgýlarý çok heybetliymiþ. Þehir duvarlarý içinde bulduklarý herkesi katledip kapýlarý kapatanlar, iþte o kapýlarý bir daha açamamýþlar.
Tabii ki onlar gerçekleri size anlattýðým gibi konuþmazlar. Solom’un günahkâr bir kent olduðundan, þehri ve halkýný uslanmaz ‘Þeytanlýklar Yuvasý’ný’ ezdikleri gibi mahvettiklerinden (Doðu Denizleri’nde, ufkun ötesinde bir yer olmalý), sonunda ise ibret olmasý için öyle býraktýklarýndan bahsederler. Halk buna inanýyor… Ýnandýrýlmýþ. Ve çok ama çok yakýn zamana deðin orasý asýrlardan beri terk edilmiþ halde, laneti içinde yaþatarak bekliyordu.
Nu’karh’ta eski medeniyetin yaptýðý her þeyi yakýp yýktýlar çünkü göz alýcýlýðý onlarý sinirlendiriyor olmalýydý. Eðer onlarýn anlattýklarýný tam tersine çevirerek bir tahmin yapacak olursam, evvel günlerde bu þehir nefes kesici bir zarafetle yükselirmiþ diyebilirim. Üzerine kurulduðu engin steplerde, yolunu kaybeden seyyahlara ýþýldayan bir toprak feneri kadar dikkat çekici, alýmlý ve hayranlýk uyandýrýcýymýþ (ülkemdeki Sunattamar ili geliyor gözümün önüne…). Onlar, tiksinti verici bir kenti yýkýp yeniden ve daha görkemli þekilde yapýlandýrdýklarýný söylüyorlar; neden bir türlü onlara inanamýyorum?
Sonuç olarak, Nu’karh’ý dümdüz edip, rengârenk ve bir zamanlar görenleri ihya eden siluetini, gri ve çarpýk çizgilerle doldurdular.
Daha öncede bahsettim; Ben buralý deðilim. Bildiðim tüm tanrýlara þükürler olsun ki, onlardan da deðilim. Gelecekte bir gün, doðu ile batý arasýnda aman vermeyen Çorak Topraklarda bir yol açýlýrsa, belki o zaman doðulularýn duyacaðý Messa Masana ülkesindenim.
Ülkem Batý Kýtasý’nýn doðusunda, Çorak Topraklara komþu bir konumdadýr. Batýnýn kuzeyindeki dimdik ve yüksek aðaçlarýn yurdu ile batýnýn güneyindeki nemli ülkede yaþayan ýslak derili halkýn vataný arasýna sýkýþmýþtýr. Batý sýnýrýmýzda Küçük Kardeþler’ in beþ ülkesi kuzeyden güneye sýralanýr. Onlarýn ötesinde Büyük Kardeþ Ülkesi olarak bilinen Duerir’enn Ahilian Kralý hüküm sürer. Etrafýnda, yardakçý hükümdarlarýyla on krallýk sancaðý vardýr.
Batýnýn kuzeyi, Heybetli aðaçlarýn yurdu dýþýnda bembeyaz ve ýsýran soðuk rüzgârlarla doludur. Oralarda kaçaklar dýþýnda kimse yaþamaz, hiçbir hükümdar yönetmez; Çorak Topraklar kadar bilinmezdir.
Güneyimizdeki halklar bize yabanýl gözlerle bakarlar, kendi aralarýna bizden kimseyi sokmaz, acayip dirliklerini muhafaza ederler.
Biz ve diðer on altý ülke, doðuya kayýtsýz bir biçimde yaþar gideriz. Hâlbuki iki kýta birbirine kalýn ve kýrýlmaz zincirlerle baðlý; zaman bunun en büyük þahidi.


-----------------------------------------------------------------------------------------------------


Batýdan, doðuya ulaþýp onlara bir kanýt olarak geri döneceðim iddiasýyla, belirsiz, kadim ve riskli bir büyüyle geldim. Daha önce yalnýzca bir kez denenen, sonucunda ise doðumuzda Çorak Topraklardan baþka ülkeler olduðu haberini saðlayan bir büyüydü bu. Fakat korktuðum baþýma geldi. Ýnat ve hýrsým yüzünden büyünün riskini önemsemedim. Ama sinir bozucu felaketimi kendi ellerimle hazýrlamýþ olduðumdan, içim içimi yerken, yazgýma boyun eðip, doðunun neresinde olduðumu bilemeden yola koyuldum.
Üç sýkýntýlý sene dolaþtýktan sonra Nu’karh’ ta durakladým. Þehrin içinde, ümitsiz bir çabaya dönüþmüþ geri dönüþüm için pek çok materyal olduðunu fark ettim; en önemli görüneni de, gökyüzünde endam eden yedi mor ayýnda bu bölgede, hep beraber dolunay olarak þehri aydýnlatacaklarý günün yaklaþtýðý hikâyesiydi. Bu benim için muhteþem bir haber durumundaydý. Zira efsaneleri doðruluyordu ve riski ortadan kaldýrýyordu. Bana, batýya yeniden gidebilmemi saðlayacak enerjiyi bahþedebilirlerdi. Fakat bu, sabýrla ve zahmetle beklenmesi lazým gelen dört yýl boyunca, tek tek günleri saymak demekti.
Kararýmý vermek için fazla düþünmem gerekmedi. Ya dört seneyi kabullenecek, ya da o menfur Çorak Topraklarý aþmaya çabalarken ölecektim. Tanrýlara baþ kaldýrmaktan korkarak, baþýma geleni kabullendim.
Lakin dört senedir fark etmedikleri büyücülüðüm, aniden onlarý çileden çýkardý ve beni yargýlamadan idam cezasýna mahkûm ettiler.
Nu’karh’ taki günlerimi, önemsiz efsunlar ve muskalar hazýrlayarak, insanlardan aldýðým parayla geçiriyordum. Tabi ki bu gizli bir iþti, çünkü büyü tamamen yasaktý. Ama insanlar, birbirinin kuyusunu kazmak için, þeytani her þeye kucak açmaya hazýrken, ben ne yapabilirdim ki?
Geceleri araþtýrmalarýma ve gözlemlerime devam ettim. Doðu, Yedi Mor Ay ve Ay Tanrýlarý ile ilgili kapsamlý bir kaynak oluþturdum. Doðu ile Batý arasýna Tanrýlarýn hükmüyle çekilmiþ yazgýyý inceledim ve aslýnda bunun batýya götürülecek müjdeler barýndýrdýðýný hayretle gördüm. Hayýrlý haberlerle Ülkeme dönersem efsunculara günahkâr yakýþtýrmalarý yapamayacaklarýný, içime sýðmayan bir sevinç dalgasýyla idrak ettim. Ne yazýk ki tüm bilgilerim yakýldý ve ben halka teþhir edilirken külleri rüzgârýn yoldaþý olup uzaklara yayýldý; elimde yalnýzca bu defter kaldý.
Beni kullanmak istediklerini, tutuklanmamýn sebebinin kralýn çýkarý olduðunu sonradan anladým. Bana hayatýmý ancak bir þekilde baðýþlayacaklarýný anlattýlar. Merak beni derinden etkilemeye baþlamýþken, kral dedikleri uzun boylu, ince ve kötücül bakýþlý adam çýkageldi. Tahtýnýn önünde zorla diz çöktürülmüþ bekliyordum. Suratýndaki sinsi ve þeytani ifadeyi, ancak tüm þartlarýný kabul edip ayaða kalktýðýmda gördüm. Ve zaman zaman uðraþtýðým kara büyüler adýna, iblisin böyle bir suratý olmamasýný diledim.
Kral bana, Solom’ a gideceðimi söyledi. Bana kendi ilkel inançlarýnýn üç rahibi eþlik edecekti. Böylece kaçma þansýmý yok etmeyi planlýyor olmalýydýlar. Ama tek baþýma Nu’karh’ a bitap bir halde geri döndüðümde, yaptýklarýndan utandýklarýna iþaret olacak hiçbir þeye rastlamadým... Fakat bunu sonra anlatýrým.
Kabul etmekten baþka çarem yoktu. Aylarýn yedisinin de dolunaya yaklaþtýklarý o zaman diliminde, karþýma çýkan bu melun aksiliði bertaraf edebilme fýrsatýna dört elle sarýldým. Zira yüzlerce yýlda bir gerçekleþen bir karþýlaþmadan bahsediyorum.
Ulun, Kaholi ve Duradna ( bunlar, aylara koyduklarý isimlerin üçüdür) yusyuvarlak ve eflatunun saadetine boyanmýþken, þehrin uykusunu bozmamak adýna sessiz sedasýz surlardan çýktýk ve güneye giden meþum yolda þüpheli yolculuðumuza baþladýk.


------------------------------------------------------------------------------------------------------


Üç gün ve dört gece, harap hale gelmiþ yolun üzerinde yürüdük. Nu’karh’ a baðlý sayýlan arazilerin arasýndan, topraða düþmüþ kadife renklerin üzerinden, yolumuzu kesen bir akarsuyun yanýna ulaþtýk.
“ Bu” dedi rahiplerden biri, “ Nu’karh sýnýrýdýr” elini akarsuya uzatarak.
Rahibin söylediðini yolda destekliyordu; akarsuyun üzerinden aþan köprünün öbür tarafýnda devam eden yol, yabani otlarla sarmaþ dolaþ olmuþ, kýrýk taþ parçalarýndan ibaret hale gelmiþti. Kim bilir kaç asýrdýr kullanýlmýyordu – tabi burada Solom’ a gönderilen talihsiz insanlarý saymýyorum. Onlarýn varlýklarý ve yokluklarý birdi.
Yakýcý rüzgârlar, çorak ve çatlak topraklar; kuru, yýkýlmýþ ya da özü çekilmiþ gibi büzüþmüþ aðaç gövdeleri; cansýzlýk, sessizlik ve insaný ele geçiren garip çöküntünün sahibi olan bu yerde üç gün boyunca dirayetimi koruyabilmeme hala þaþýyorum. Zira çoðu vakit rahipleri- özellikle geceleri- çömelip, kollarýyla dizlerini göðüslerine çekmiþ, baþlarý dizleri üzerinde, sallanýrken ve sessizce inilderlerken görmüþtüm. Bu halleri þehre yaklaþtýðýmýzý söylemeleriyle hep daha bir arttý. Ve dördüncü lanetli gece, üçünden geriye hiçbir þey kalmadý...
Zar zor seçilebilen yolun kenarýnda ateþ yakmýþ bekliyorduk, daha doðrusu dinleniyorduk. Dinlenmek, mucize yaratmaya benziyor olsa da, bunu yapmak adýna oturmuþ ateþe bakýyorduk. Aþýnmýþ ve kýrýlmýþ sütunlarýn gri karanlýðýna ev sahipliði yapan ve eskiden kim bilir hangi þanslý kervan sahiplerini aðýrlamýþ bir kervansarayýn renkleri atmýþ, yabani otlarca sarýlmýþ taþ döþemesi üzerindeydik. Sessizlik dahi kimsesizlik yüzünden ürküp betimsiz bir yankýsýzlýða bürünmüþtü; kendi nefesimin sesi havaya karýþýr karýþmaz bitiyordu. Gecenin rahmi orasýydý adeta…
Rahipler birbirlerine sokulmuþ, hangi tehlikeden ürküyorlarsa ona karþý birlik kurmuþlardý; artýk ne uyuyor ne konuþuyorlardý. Sadece þüpheyle çevrelerine bakýyor, en ufak çýtýrtýya muazzam tepkiler veriyorlardý. Ben hala yalnýzca tedirgindim; fakat ruhumda doðrudan üzerime çullanan bir tehdit oluþmamýþtý. Nu’karh’ta anlatýlan Solom efsanelerinin gayet etkili olduðunu düþündüm. Çünkü adamlar titriyorlardý.
Biri aniden dizleri üstüne eðdiði kafasýný þiddetle dikti ve kocaman açtýðý gözleri, sönmeye yüz tutmuþ ateþin karþýsýnda kýzýl bir dehþetle parladý:
“ Burada!” dedi titreyen ve þaþkýn sesiyle. Çevresine çýlgýn bir kuþkunun koynundan bakar gibi baktý.
Diðer iki rahip irkilerek doðruldu, onu omuzlarýndan tutup sakinleþtirmeye çalýþtýlar. Þöyle bir þeyler gevelediklerini duydum... fýsýldaþýyorlardý:
“... Sakin ol Zatar! Sakin ol!... Bu sefer ki son biliyorsun. Bizi seni de býrakmak zorunda býrakma...”
Tuhaf þeylere kulak misafiri olmuþtum. Daha fazlasýný dinleyemedim çünkü sessiz konuþmalarýndan, benden gizledikleri bir þeyleri tartýþtýklarý belli oluyordu. Meçhul bir sona ilerleyen kadersiz biri gibi davranýp umursamadým ve uyudum. Sanki ölüme gönderdikleri ben deðil de, onlardý.
Bunlar üçüncü gece olanlar. Gündüz yola çýktýk ve güney ufkunu arkasýna almýþ sýra sýra tepelerin üzerine doðru yürüdük.
Toprak hala ayný çürümüþlükteydi. Bazen yolun kenarlarýnda, sararmýþ otlarýn içinden görünen mermer kaidelerin ve ya tüm yýkýma diretmiþ zarif ve ince bir sütunun, narin bir kemerin kalýntýsýný taþýmasýnýn yitik endamýna þahit oluyordum. Daha geride, terk edilmiþ sütunlarýn bir arada bekledikleri bazý yerler vardý. Önlerinde uzanan ve keskin hatlarý yuvarlanmýþ bedbin havuzlarýn üzerine saldýrmýþ gibi duran koyu renkli ve koca yapraklý bitkiler pis bir laneti yaþatýyorlardý sanki. Gözün her þeyi minik þekiller olarak algýladýðý uzaklýklarda ise, zehirli topraðýn üzerinde güçlükle ayakta durabilen çiftlik ya da köy evlerinin kalýntýlarý vardý. Ýnsan ve yaþam olmayýnca en takdire þayanýndan en basitine kadar tüm el emeði ürünler, iç karartýcý taþ yýðýnlarýna dönüyordu.
Tepelere yaklaþtýkça, periþan eden kokulara karýþan ve mide kasýcý kývamýný daha da keskinleþtiren bir esans hepimizi bezdirdi.
Koklamak yerine, duymak ve konuþmak gerektiðini tahmin edip rahiplerden birine döndüm. Aslýnda üçüne de döndüm, zira yan yana yürüyorlardý ve asla birbirlerinden uzaklaþmýyorlardý. Benimde umurlarýnda olduðum söylenemezdi, yanlarýnda olup olmadýðýmla dahi ilgilenmiyorlardý. O an niye kaçýp gitmediðimi düþünemedim.
“ Solom’a neden gidiyoruz?” diye sormaya cesaret edebilmiþtim. Üç rahiple beraber ellerim ve ayaklarým prangalý olarak aðýr aksak yürürken, kendime adak olup olmadýðýmý sormuþtum. Bana en azýndan bunu söyleme borçlarý vardý.
Benim adak deðil, büyücü vazifesiyle götürüldüðümü anlattýlar. Hayretle karþýladýðým bu hikâyeyi anlatýrken, anlattýklarýna pek inanýr görünmüyorlardý.
Bana, beþinci hanedanýn üçüncü kralý olan korkunç suratlý hükümdarlarýnýn rüyalarýna, delirtici kabuslarýn dadandýðýndan bahsettiler. Kâbuslarda, Solom’dan fýþkýran bir ateþ azar azar Nu’karh’a yaklaþýyormuþ ve tam kapýlarýnýn önüne konmuþ tahtýnýn üzerinde kral, kendinin diri diri yandýðýný görüyormuþ.
Kâhinler- önemle onlarýn büyücü olmadýðýný dile getirdiler- Solom’ u hiç terk etmemiþ lanetin artýk güçlendiðini ve intikam almak için, baðlandýðý yeminden kurtulacaðý günün yaklaþtýðýný haber vermiþler.
Kral, araþtýrmalarý için kâhinleri göndermiþ ama dönen olmamýþ. Sonunda kral, bu lanetin köklerini bulmak isteyerek, Ýstila Savaþlarý’nýn yazýlý olduðu tabletleri araþtýrmýþ.
Asýrlar evvel gerçekleþtirilen vahþeti ve kýyýmý ballandýrarak anlatan yazmanlarýn eserlerini hiç utanýp sýkýlmadan okuyan kral, Solom’ un bir efsunla kilitlendiðini öðrenmiþ ve büyücülüðün yasaklanýþýnýn o zamanlara gittiðini görmüþ. Çünkü ayný felaket kendi baþlarýna gelir diye korkan atalarý, -Mumaldi olanlarda dâhil- tüm büyücülerin kafasýný kesip, Solom’ un duvarlarýndan içeriye atmýþlar. Tabi bunun bir tehdit mi, yoksa korkudan yapýlmýþ, alelade ilkel bir adak töreni mi olduðu muðlâk kalmýþ.
Yine de þehir onlarý reddetmiþ. Artýk Solom yüksek duvarlarý ardýnda yatan bir ölü gibi gölgelere bürünmüþ.
Yüksek tutarlý ödüller konularak, tüm doðu topraklarýna yayýlan fermana, sayýsýz büyücü cevap vermiþ. Bu efsunu kýracak olan, her kim olursa olsun, cömertçe mükâfatlandýrýlacakmýþ.
Fakat rahiplerin nezaretinde Solom’ a doðru yola çýkan hiçbir büyücü geri gelmemiþ. Rahipler hep ayný þeyi söylemiþler: ‘ kapýlarýn önünde yýðýlýp kaldý.’
Kötü deneyimler ve kararsýz býrakan izlenimler sonucunda, büyücülerin çoðu ödülden vazgeçip þehri terk etmiþ. Ama zalim kral, bazýlarýný alýkoyup tutuklamýþ. Ellerine ayaklarýna zincirler takýp göndermiþ. Korkusu ile süslediði zalimliði için ne söylenebilir ki?
Ve bir gün elinde hiçbir büyücü kalmamýþ. Ýþte tam da o günlerde benim foyam ortaya çýkmýþtý. Zira büyü hala yasaktý ve büyücülerin getirildiðine dair halk hiçbir þey bilmiyordu.
Beni çekemeyen birinin gammazlamasýyla, mahzene düþtüm. Yargýlanmadým, çünkü kadim bir kanun, yargýlama sürecinin büyücülerle kirletilemeyeceðini söylermiþ!..
Bana anlattýklarý hikâyeyi dinlerken, Tanrýlarýn, yarattýklarýyla eðlenip eðlenmediklerini düþündüm. Zira kral, kara kara bulutlar kafasýnda toplanýrken, bendeniz, altýn bir tepside sunulan son umut olarak ortaya çýkmýþtým.
Akþamüstü güneþi, kendi tenhalýðý ile baygýn bir aydýnlýk yaratýmý iþine dalmýþken, tepelerin eteklerine vardýk ve kýzýla çalan doðu ufkunda, güneþin düþüþünü gördüðümüzde tepelerin ardýna bakýyorduk.
Kývrýla kývrýla yukarýya týrmanan yol- ki bir patikadan farký kalmamýþtý-, tepelerin öbür yanýnda, geniþ basamaklar halinde aþaðýya iniyor ve düzlüðe indikten sonra, bükülmeden ileriye, Solom’ a uzanýyordu.
Solom...
Öyle bir þehrin, zamanýn tozlarý altýnda boðulmuþ kalmýþ halini görmek içimi acýtmýþtý. Düzlüðün içinde yayýldýðý kadar, gökyüzüne doðru da yükseliyordu.
Surlarý, burçlarý, kuleleri, kubbeleri; alacakaranlýkta yüzeyine kazýnmýþ gibi duran gölgeleri önemsemeyen heybetli cümle kapýsýnýn yolun sonlanmasý için gerekli sebep olduðunu gösterircesine dikilmesi ve terk edilmiþ havasýyla matlaþan siluetinden kurtulup yansýmaya uðraþan akþamüstü ýþýðýnýn nezihliði... Solom eski zamanlarda kudretli bir þehir olmalýydý.
Henüz görmediðim, ama hayaliyle bile mest olduðum caddeleri, pencereleri, huzurlu bahçeleri; yerleri kaplayan muazzam taþ kaplamalarý, surlarýn içinden fýrlayýp, dört yana baþ kaldýrmýþ devasa kubbelerin ortalarýndan çýkan, yýrtýcý týrnaklarý andýran tuhaf minareleri; gecenin ve gündüzün ýþýmalarýný berrak huzmeler halinde yansýtan duvarlarý ve sokaklarý dolduran latif parlaklýðýn hayat dolu kývamý. Merdivenleri, heykelleri, havuzlarý, kemerleri, revaklarý ve meydanlarý ile adeta bir düþ þehriydi. Ýlahi sarý ýþýklarla taçlanmýþtý...
Ama tepenin üstünden baktýðým þehir, Solom’ un iðreti bir tezahürüydü sanki. Gri ve koyu tonlarla düzlüðün üzerine oturmuþ, somurtkan karanlýðýyla üstüne düþmeye cüret eden ýþýklarý yutuyordu.
Açýkçasý ben, hüzünlenmiþtim; ama rahipleri fýsýldaþýrken ve titrerken buldum. Açýklayamayacaðým bir sebepten ötürü çok fazla korkmuyordum. Þehir bana lanetli görünmüyordu: olsa olsa talihsiz demiþtim kendi kendime.
Tepeden aþaðýya inip, þehrin o takdire þayan cümle kapýsýnýn önünde durduðumuzda, artýk benimde hissettiðim bir baský kulaklarýma abandý. Þehrin surlarý çevresinde dört dönen bir rüzgar vardý sanki. Kapý kapalýydý...
O üç ahmak rahibin oyunlarý o kadar acýnansýydý ki, onlarý yere serip üzerlerinde dikildiðimde hiç üzülmedim. Bu ufak ayrýntýyý þöyle anlatabilirim:
Ben kapýya dönmüþ, acaba nasýl açýlýr diye düþünürken, üçünün arkamda sinsi sinsi konuþtuklarýný duydum. Kapýyý açma sýrasý kimde diye tartýþýyorlar diyerek eðlendim kendi kendime.
Lakin ense kökümden yayýlan bir uyuþma ile titredim ve sanýrým sadece cýlýz bir inleme koyuverdim. Meðer ‘Zatar, sýra sende’ diye kararlaþtýrdýklarý buymuþ: enseme, yanlarýnda taþýdýklarý asanýn mermer sapýyla vurmak ve beni bayýltýp þehrin içine atmak( Boðazým kesik olarak tabi). Böylece hýzla Nu’karh’ a geri dönüp, yeni bir hayal kýrýklýðýný haber vereceklerdi.
Zavallý ve ahmak rahipler Solom’ da her ne bela varsa, onu uyandýrmaktan korkuyorlardý. Ve buraya getirdikleri herkesi, denemesine fýrsat vermeden öldürüyorlardý; barbarlarýn korkusu düþünerek hareket etmek için deðildir. Bu sözümü bir kenara yazýn.
Kendime geldiðimde biri ellerimi, biri ayaklarýmý tutuyordu. Üçüncü- Zatar- elinde bir hançer, boðazýma doðru yaklaþýyordu.
“ Kendine geliyor! Çabuk ol!”
Kendime gelmiþtim ve uzun süredir hissetmediðim kadar öfkeliydim. Gerçek öfke, iblisin elindeki ateþlerden bile daha yakýcýdýr, fakat bir saman alevi kadar ancak ayakta kalýr. O ufacýk zaman aralýðýný yakalayýp kullanabilen bir kiþi, gerçek bir uzmandýr. Nu’karh’ ta o kadar çok denemiþtim ki öylesine öfkelenmeyi, çoðu zaman bitap düþüp vazgeçmiþtim. Ýþte o anda kabaran öfkemi duyumsadým ve kendime geldim; övünmek gibi olmasýn ama uzmanlýðýmýn farkýndaydým.
Bir iki saniye içinde, elimi ve ayaðýmý tutan zavallýlarýn kafataslarý, birbirlerine çarpýp çatladý ve kan sýzdý gözlerinin arasýndan. Öfkemin son demlerinde Zatar’ýn elindeki hançeri, avucunun içinden derisinin altýna sýzdýrýp, Zatar’ ýn acý haykýrýþlarý arasýnda tüm vücudunda dolaþtýrdým. Zatar bir kan fýskiyesi gibi önüme düþtü ve öldü.
Eylemimin sonuçlarýný ve muhasebesini yapacak deðilim. Öfke kiþiyi yönlendirirken, kiþi ancak kukladýr. Öfke lütfetmiþ ve gücünü uzmana bahþetmiþtir, daha doðrusu ona göstermiþtir. Kiþi, bir daha ki sefere öfkeyi yakalayýp yakalamama konusunda karasýzlýða düþecektir böylece. Varýn gerisini siz düþünün. Ben devam edeyim...
Aslýnda anlatacak çok bir þey kalmadý. Þehri bir virane halinde bulduðumu tahmin edersiniz. Ancak garip olan þehrin, hayal ettiðim gibi olmasýydý, tek farký renkleri ve canlýlýðýydý; çünkü burasý cansýzdý.
Cümle kapýsýnýn önüne yýðýlmýþ cesetler vardý. Þüphesiz rahiplerin öldürüp içeriye attýðý talihsiz insanlarýn cesetleri…
Bir tehlike bekleyerek sokak sokak dolaþtým gece vakti. Çýt çýkmýyordu. Ayaðýmýn altýnda ezilen tozlu yolun sesi bile süratle yitip gidiyordu. Solom’da ki laneti hissediyordum. Ve biliyordum ki, beni yönlendiriyordu. Kafamda zýplayan sorulardan haberdardý ve cevaplarý nerede bulacaksam, oraya sürükleniyordum.
Þehrin altýna inen basamaklar gördüðümde durdum. Büyük bir meydanýn tam ortasýndaydý. Etrafýmda uzun ince pek çok yapý dizilmiþti. Üç mor ayýn ýþýðýyla puslu aydýnlýklardan bakan kuleler ve kemerler...
Basamaklardan aþaðýya inmeye karar verdiðimde, arkamdan uluyan yankýlý bir ses duymuþtum. Kararýmý onamakta, bu olaðanüstü ses yardýmcý olmuþtu. Aþaðýya açýlan, iki kanatlý kapýnýn kollarý yerde paramparça duruyordu ve basamaklar karanlýða iniyordu.
Aklýma basit bir görme büyüsü geldi. Görme büyüsü çevreyi deðil, karanlýðýn içini aydýnlatýr. Böylece ýþýksýz bir yerde dahi, gözün bildiði aydýnlýðýn dýþýndaki ýþýklar size yardýmcý olur. Açýklamasý biraz zor... Çevreyi yeþile boyayan görme büyümle aþaðýya kadar inebildim ve zemine adýmýmý attýðýmda, akýl almaz bir geniþlik hissine kapýldým. Yarattýðým ýþýkla ancak bir iki adým önümü ve çevremi görebiliyordum. Ama eminim orasý, çok çok daha büyük bir yer.
Zeminden fýsýltýlar yükseliyordu. Soluduðum hava ýslak ve pis kokuluydu. Tedirgin olmuþtum. Hala ölmemiþtim ve ölümü beklerken, ölemediðim her an, karnýma daha þiddetli aðrýlar saplanýyordu.
O sýrada gazaba gelmiþ bir haykýrýþ duyunca çýðlýðý bastým. Çok kudretli bir tonu vardý. Kafam patlayacaktý sanki. O ses tüm salonu doldurdu ve ‘iþte!’ dedim kendime, ‘ ölüm sana geldi.’ Böyle söyledikten sonra tüm kaslarým gevþedi. Gözlerimi kapatmýþ bekliyordum.
Galeyan dolu sesin uluyuþu duruverdiðinde gözlerim hala kapalýydý. Sesin yankýlarý hala yanký buluyor, görünmeyen duvarlara çarpýp tuhaflaþýyordu.
“ Sen doðulu deðilsin!” dedi bilinmezliðin derinlerinden gelen tok bir ses.
Ben konuþamadým. Þaþkýndým, ruhum sarsýlýyordu. Ses bir daha konuþtu:
“ Sen Mumaldi de deðilsin!” Mumaldi kelimesini kükreyerek söylemiþti. Onlara kýzgýn olduðu belliydi,“ ben Solom Kralý Herhudya’ nýn lanetiyim. Yedi ayýn bir araya gelmesini bekledim...” sonra bir süre sustu, yankýsý ‘bekledim’ demeye devam etti. Ve baþka bir kelime duydum açýk seçik, ama yanlýþ mý duyduðumu anlayamadým... “ bekledik!”... Binlerce aðýzdan çýkmýþ korkunç bir uðultu.
Açýklama isteyecek cesareti bulamadým. Nasýl bulabilirdim ki? Benliðimde biriken bilinmezlik tortusu, kabaca elini kalbime attýðýnda, bir þeylerin deðiþtiðini fark ettim: biliyordum. Göðsüme, nereden çýktýðýný asla göremediðim bir el dokununca, ruhuma pek çok þeyin aktýðýný hissettim. Hýnçla akan bir þelalenin altýnda, omuzlarýma vuran suyun baskýsýna karþý durmaya çalýþýr gibiydim.
Zar zor ayakta durabiliyordum. Baþým dönüyordu ve heyecaným yüzünden, neredeyse kalbim patlayacaktý. Ardý arkasý gelmeyen vakitler harcanýyordu ve ben kapana kýsýlmýþ, çaresizce bilmek için zorlanmaya devam ediyordum.
Sonunda, kendimi o kadar çok sýkmýþtým ki, haykýrarak aðlamaya baþladým. Etrafýmý sarmýþ melun yankýlarýn arasýna benim zavallý hýçkýrýklarýmýn akisleri karýþýyordu. Acý çekerek karanlýða düþüyordum. Fakat acý aniden kesilince ve kendimi gökyüzü altýndaki toprakta ve büyük cümle kapýsýnýn önünde haykýrýrken bulunca, bir hayli afalladým ve þaþýrdým.
Ayaklarýmýn dibinde, içlerindeki kan tamamýyla boþalmýþ ve mora dönmüþ üç rahibin bedeni duruyordu. Gökteki üç ay onlarý nurlandýrýyordu. Ama ben onlarý deðil, hatýrladýklarýmý düþündüm ve telaþa düþerek Nu’karh’ a doðru koþmaya baþladým. Elimde sýký sýký tuttuðum þeyin farkýnda deðildim.


---------------------------------------------------------------------------------------------------


Nu’karh’ ta beni kimseler dinlemedi. Baþýma gelenlere asla inanmadýlar ve üç rahibi öldürmek suçundan beni yeniden zindana attýlar. Üç rahip ortaya çýkana kadar serbest kalamayacaðýmý söylediler. Israrla onlarý bulamayacaklarýný söyledim ama nafile.
Benim geri dönüþümü iyi bir iþaret olarak gördüler ve kalabalýk bir heyetle Solom’ a gidiyorlar.
Onlarý orada Kral Herhudya’ nýn ölü ordusu karþýlayacak. Çünkü bu gece Yedi Mor Dolunay Gecesi. Solomlular, Alameti bekledikleri yüzlerce yýl boyunca, bu gece için hazýrlandýlar ve sadece intikam almakla yükümlüler. Zamandan Azade Kral Herhudya’nýn aklýma yüklediði onca þeyi Nu’karh’ýn doðulu hâkimlerine söylemedim. Bilmeyi hak etmediklerini anladým. Aslýnda Zamandan Azade Kral’ýn, kadim zamanlarýn heybetli efsunlarýna vakýf olduðunu ve Mumaldiler için çok aðýr bir yenilgi tasarladýðýný söylesem bile, bu kimsenin iþine yaramaz. Karþýlarýna çýkacak felakete habersiz yakalanmalarý soðuk bir ölümü geciktirecektir.- ki bunu hak ediyorlar- Herhudya sadece tek bir þeyden yoksundu ve Yedi Mor Ay’ýn dolunay gecesinde öfkesini kusacaðý yerin neresi olduðunu iþaretlemesi gerekiyordu. Ýþaretledi de…
Heyet geriye döner mi emin deðilim. Ama ben, güç ile ýþýldayacak böyle bir gecede geriye, Messa Masana’ ya, güzel þehrim Porald’a dönüyorum. Halkýmýn gözünü baðlamaya çalýþan yobazlarýn haksýz olduðunu ispatlayacak olmanýn þevkiyle yerimde duramýyorum. Loncam yeniden baskýdan kurtulacak ve efsuncular lisanlarýný geliþtirmek adýna gizli saklý çalýþmayacaklar.
Nu’karh’a beni getiren büyünün günahkârlarca kullanýldýðýný ve uðursuzluk taþýdýklarýný söylerlerdi. Yasakladýklarý pek çok büyüden biriydi anlayacaðýnýz. Ama iþte baþarýyla, güzel haberlerle dönüyorum oraya; Kral Herhudya, pek çok görü sundu bana. Kendi baþýna gelenlerin arasýnda ülkemin parlak ve kudretli geleceðine dair görüler sundu havsalama. Messa Masana’nýn yükseliþini benim bir sözüm baþlatacak ve ülkemin yükseliþini onlara tek tek anlatacaðým. Böylece eski erdemli günlere dönerek, baðnazlýðý sonsuza dek gömeceðiz.
Mumaldili barbarlara gelince:
Onlarý tüm içtenliðimle uyardým, ama kibirle burun kývýrdýlar.
Artýk geleceðe bakmalýyým. Sözleri söylemeli ve kapýyý açmalýyým.
Söylediklerimi dikkate alsalardý, kurtulma þanslarý doðardý. Ama baþta da söylediðim gibi, sonlarý çok daha erken ve korkunç olacak. Hemen ölmeyecekleri kesin, çünkü ölüler intikamlarýný yavaþ yavaþ alacaklar. Yüzlerce yýl önce bugün için öldürülüp bekletilenler, o talihsiz meydandaki merdivenden gecenin altýnda çýktýklarýnda ve elimdeki madalyonun çaðrýsýna doðru gürleyerek geldiklerinde, kimsenin geriye dönüþü olmayacak...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn fantastik kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Nu'karh Anlatýlarý III
Nu'karh Anlatýlarý II

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýnsan Çiftliði
Garip Bir Buluþma
Mezarýmý Derin Kaz
Oda - - - 1 -
Nokta
Yol Bitti
400 Küp
Cennet
Dikkat Et! Tavandan Kan Damlýyor.
Ecele Giden Yol

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sanki... [Þiir]
Gidiþim [Þiir]
Ufuktaki Þehir III. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir II. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir [Roman]


Burak Mollamehmetoðlu kimdir?

KiMDir??. . GerÇEkTeN. . KiMDir??

Etkilendiði Yazarlar:
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Burak Mollamehmetoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.